Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2019/4890 E. 2019/8423 K. 12.11.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2019/4890
KARAR NO : 2019/8423
KARAR TARİHİ : 12.11.2019

Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davalının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
Dosya kapsamından; 12.12.2005 tarihinde meydana gelen iş kazasında yaralanan sigortalıya ödenen ilk peşin sermaye değerli gelirin tahsilinin talep edildiği, tazminat dosyasında alınan 07.08.2007 tarihli kusur raporunda davalı işveren %70, sigortalı %30 oranında kusurlu bulunduğu, mahkemece kusur raporu esas alınarak davanın kabulüne hükmedildiği, ancak sigortalıya bağlanan gelirin artışlarla beraber hesaplandığı anlaşılmaktadır.
Sosyal Sigortalar Kanununun “İşverenin sorumluluğu” başlığını taşıyan 26’ncı maddesinin birinci fıkrasında, iş kazası ve meslek hastalığı işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca sigortalıya ve hak sahibi kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin hesaplanacak sermaye değerleri toplamının, sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere Kurumca işverene ödettirileceği belirtilmiş iken, maddede yer alan “sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere” ibareleri, 21.03.2007 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 23.11.2006 gün ve 2003/10 Esas – 2006/106 Karar sayılı Anayasa Mahkemesi kararı ile iptal edilmiş, buna göre, sigortalı veya hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (gerçek zarar = dış tavan) tutarı ile sınırlı olan Kurumun rücu alacağı, iptal sonrasında, kanundan doğan, kendine özgü, sigortalı veya hak sahiplerinin hakkından bağımsız, basit rücu hakkına dönüşmüştür.
Diğer taraftan 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun “İş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık bakımından işverenin ve üçüncü kişilerin sorumluluğu” başlığını taşıyan 21. maddesinin dördüncü fıkrasında, iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilir hükmü yer almaktadır.
506 ve 5510 sayılı Kanunlardaki farklı düzenlemeler karşısında, rücuan tazminat davalarının öncelikle yasal dayanağının saptanması zorunlu olup, bunun için de anılan 26. ve 21. maddelerin zaman bakımından uygulanması konusu irdelenmelidir. Kanunların geriye yürümesi veya yürümemesine ilişkin mevzuatımızda genel bir hüküm bulunmamakta ise de, toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve kanunlara karşı güveni sağlamak, kanun koyucunun keyfi davranış ve tasarruflarını önlemek için, öğretide kanunların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir. Buna göre özellikle hukuk güvenliği dikkate alındığında, özel hukuk ve kamu hukuku alanında kural olarak her kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır, o tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralının istisnalarından birini, beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar oluşturmaktadır. Kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin kurallar yönünden de kanunların geriye yürümesi söz konusudur. Yargılama hukukunu düzenleyen kanunlar da, ilke olarak geçmişe etkilidir. Şu durumda rücuan tazminat davaları bakımından; 5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin 01.10.2008 tarihi öncesinde gerçekleşen kaza ve olaylara uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı gibi, maddenin, yukarıda sıralanan istisnai durumlar kapsamında değerlendirilemeyeceği de açık olduğundan, 01.10.2008 gününden önce meydana gelen kaza ve olaylara 506 sayılı Kanunun 26. maddesi, anılan tarihten itibaren gerçekleşen kaza ve olaylara ise 5510 sayılı Kanunun 21. maddesi uygulanmalıdır.
Anılan yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığında dava değerlendirildiğinde; 12.12.2005 tarihinde gerçekleşen iş kazası sonucu sürekli işgöremezlik durumuna giren sigortalıya bağlana gelir ve yapılan sosyal sigorta yardımları nedeniyle uğranılan zararın davalı üçüncü kişiden rücuan alınması için açılan davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 26. maddesi olduğundan, anılan madde kapsamında teselsül hükümlerine göre açılan rücu davalarında, gelirlerde oluşan artışlar istenilmemeli, tazmin sorumlularının toplam kusur oranı, gelirlerin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerlerine uygulanarak hüküm kurulmalıdır.
Yukarıda yapılan açıklamalar kapsamında sigortalıya bağlanan gelirdeki artışlar dahil edilmeksizin hesaplama yapılarak elde edilecek sonuca göre hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, 12.11.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.