Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2018/4252 E. 2018/8757 K. 01.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/4252
KARAR NO : 2018/8757
KARAR TARİHİ : 01.11.2018

Mahkemesi :İş Mahkemesi

Dava, borçlu olmadığının tespit istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı tarafından, dava dışı şirketin 2012/04-12. aylar ile 2013/1-12. aylar ve 2014/1. aya ilişkin prim borcuna ve fer’ilerine ilişkin başlatılan yasal takip sonucu maaşının 1/4nün kesinti yapılarak …’ya yatırılması gerektiğinin tarafına bildirildiğini beyanla, davalı Kuruma borçlu olmadığının tespiti talep edilmiştir. Mahkemece, dosya kapsamında yer alan 17.04.2012 tarihli ve 176 sayılı yetki belgesi dayanak kılınmak suretiyle, takibe konu prim borcu dönemi itibariyle davacının şirketi tek başına temsil ve ilzama yetkili olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de verilen hüküm eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirmeye dayalıdır.
Tüzel kişi işverenlerin ortak ve yetkililerinin kamu alacaklarından sorumluluğu, 6183 sayılı Kanunun 35, mükerrer 35 ve 5510 sayılı Yasanın 108’inci maddesinin c bendi gereğince 01.07.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 88. maddesinde düzenlenmiştir.
Davanın yasal dayanaklarından olan 5510 sayılı Kanunun 106. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olup, anılan Kanunun 108. maddesi hükmü gereği 01.07.2008 tarihinde yürürlüğe giren ve bu tarihten sonra tahakkuk eden prim borçları hakkında 5510 sayılı Kanunun 88/20. maddesi ile, “Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dâhil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur” şeklinde düzenlenme getirilmiştir.
Diğer taraftan 6183 sayılı Kanunun 35. maddesinde; limited şirketlerin ortaklarının, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacakları düzenlenmiş; mükerrer 35. maddesinde ise; amme alacakları ve bu bağlamda davalı Kurumun işveren tüzel kişilerden prim ve diğer alacaklarının, tüzel kişinin mal varlığından kısmen veya tamamen tahsil edilememesi ya da tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması halinde kanuni temsilcilerin şahsi mal varlıklarıyla sorumlu olacağı belirtilmiştir.
Davacının şirketten 6183 Yasa’nın 35. maddesine göre tahsili mümkün olmayacağı anlaşılan Kurum alacakları bakımından ortak olduğu dönemle ilgili olarak, sorumlu olması doğal ve yasal gerekliliktir.
Dosyada bulunan bilgi ve belgeler incelendiğinde; 17.04.2012 tarihli ve 176 sayılı yetki belgesine göre davacının 13.04.2012 tarihinden itibaren 5 yıl süre ile 13.04.2017 tarihine kadar dava dışı 3K … Ltd. Şti.’ni münferiden temsil ve ilzama yetkili olduğu belirtilmiş iken; … Ticaret Sicili Müdürlüğünün 18.06.2018 tarihli cevabi yazısında davacının dava dışı 3K … Ltd. Şti. adına 17.04.2012 tarihinde yapılan tescil ile müdür olarak atanmış olup, 03.08.2012 tarihinde yapılan tescil ile şirket müdürlüğünden azledildiği bildirilmiştir.
Eldeki davada, Mahkemece davacının söz konusu dava dışı limited şirkette müdürlük yetkisine ilişkin 17.04.2012 tarihli ve 176 sayılı yetki belgesi ile … Ticaret Sicili Müdürlüğünün 18.06.2018 tarihli cevabi yazısı arasındaki çelişki giderilip, davacının yetki dönemi ile sınırlı şekilde sorumluluğu belirlenmek suretiyle karar verilmesi gerekirken, Mahkemece iş bu çelişki giderilmeksizin 17.04.2012 tarihli ve 176 sayılı yetki belgesi dayanak kılınmak suretiyle yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, eksik araştırma ve inceleme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 01/11/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.