Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2017/722 E. 2018/842 K. 12.02.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/722
KARAR NO : 2018/842
KARAR TARİHİ : 12.02.2018

Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi

Dava, 08.05.2008 tarihli iş kazası nedeniyle sürekli iş göremez hale gelen sigortalıya bağlanan peşin değerli gelir ve yapılan sosyal yardımlar nedeniyle oluşan Kurum zararının davalıdan rücuan tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraf avukatlarınca temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanunun 26. maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağı; hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesi’nin, 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 23.11.2006 gün ve E:2003/10, K:2006/106 sayılı kararı ile 26. maddedeki “…sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptali sonrasında, Kurumun rücu hakkının, yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, ilk peşin değerli gelirlerin; tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarıyla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekmektedir.
Diğer taraftan, faiz başlangıcı hususunda ayrıntıları Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16/04/2008 günlü ve 2008/10-334 E-327 K. Sayılı ilamında belirtildiği gibi gelirler yönünden gelir onay tarihi; esas alınması gerektiği, buna göre Mahkemece, gelir onay tarihinin 26.09.2010 olması karşısında bu tarihten itibaren faiz işletilmesi gerekirken 26.08.2010 tarihinin esas alınmış olması,
2- Bir kişinin belli bir davada gerçekten davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı hususu usul hukuku değil, dava konusu hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk meselesidir. Bir davanın tarafları o davada gerçekten taraf sıfatına sahip değilse, mahkeme dava konusu hakkın esasına girip karar veremez. Davayı sıfat yokluğundan reddetmesi gerekir. Davacı olma sıfatı dava konusu hakkın sahibine, davalı sıfatı ise sübjektif hak kendisinden istenebilecek kişiye aittir. Kuşkusuz bu hak sözleşmeden, haksız fiilden, sebepsiz iktisaptan veya kanundan doğabilir.
HMK. 119. maddesi, dava dilekçesinde tarafların ve varsa kanuni temsilcilerinin ad ve adreslerinin bildirilmesi gerektiğini hükme bağlamıştır. Bildirim esnasında yapılan kimi yanlışlıklar, davanın sıfat (husumet) yokluğundan reddi sonucunu doğurmamakta, oluşan hataların giderilmesi bazı durumlarda mümkün olabilmektedir.
Davanın, hasımda değil temsilcide yanılma sonucu hatalı açılması halinde husumetten reddedilmeyip gerçek temsilciye davanın yöneltilmesi gerektiği Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamasıdır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 124. maddesi ile, bir davada taraf değişikliği, ancak karşı tarafın açık rızası ile mümkündür.
Bu konuda kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır.
Ancak, maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hakim tarafından kabul edilir.
Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hakim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir. Bu durumda hakim, davanın tarafı olmaktan çıkarılan ve aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermeyen kişi lehine yargılama giderlerine hükmeder.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Buna göre, taraf değişikliği karşı tarafın muvafakati ile gerçekleştirilebilirken maddi hata bulunması, dürüstlük kuralına aykırı olmaması veya yanlışlığın kabul edilebilir bir yanılgıya dayanması halinde ise karşı tarafın muvafakati aranmaksızın hakim tarafından kabul edilmek suretiyle yapılabilmektedir.
Somut olayda, husumetin dava ehliyetini haiz…Elektrik Dağıtım A.Ş yerine, tüzel kişiliği bulunmayan “…’ne yöneltilmiş bulunması temsilcide yanılma olup, mahkeme tarafından yukarıda yapılan açıklamalar ışığında davacının kabul edilebilir yanılgısı nedeniyle hükmü davalı tarafı…Elektrik Dağıtım A.Ş olacak şekilde hüküm kurulması gerekirken karar başlığında davalı olarak “…”nün gösterilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
Ne var ki, bu aykırılığın giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden karar bozulmamalı ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. Maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 438. maddesi gereğince düzelterek onanmalıdır.
SONUÇ: 1-Karar başlığında davalı başlığı karşısında yer alan “…” ibaresinin silinerek yerine “Toroslar Elektrik Dağıtım A.Ş.” yazılması,
2-Hükmün 2. fıkrasındaki “26.08.2010” tarihi silinerek yerine “26.09.2010” tarihinin yazılmasına ve hükmün bu şekliyle DÜZELTEREK ONANMASINA, 11.02.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.