Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2017/5503 E. 2017/8296 K. 27.11.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/5503
KARAR NO : 2017/8296
KARAR TARİHİ : 27.11.2017

Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili ile davalılar tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
5510 sayılı Yasanın 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. maddesi 1. fıkrası ile “iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir.” düzenlemesi getirilmiş olup, 21. maddenin 4. fıkrası ise 3. kişilerin sorumluluğu” İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
5510 sayılı Yasanın 21. maddesine göre rücu alacağından sorumluluk belirlenirken kural olarak, işveren yönünden 1. fıkraya göre gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak gerçek (maddi) zarar karşılaştırması yapılıp düşük (az) olan tutar esas alınmalı, üçüncü kişi bakımından ise 4. fıkra gereğince gerçek zarar gözetilmeksizin gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı benimsenmeli ve bunlara kusur oranları uygulanmalı ise de işveren ve üçüncü kişinin birlikte taraf olarak yer aldığı, başka anlatımla aynı anda 1. ve 4. fıkralara dayalı uyuşmazlıklarda, anılan fıkralarda yer alan hükümlerin nasıl anlaşılması ve giderek ne şekilde uygulama yapılması gerektiği önem arz etmektedir; İşverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutar, 1. fıkra gereğince kendi kusur payı gözetilerek sorumlu tutulacağı miktarın (gelirin ilk peşin sermaye değeri x işverenin kusur oranı), üçüncü kişinin 4. fıkraya göre sorumlu olacağı tutar (gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı x üçüncü kişinin kusur oranı) ile toplamı kadar olmalı, kanun koyucunun getirdiği “gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı” sınırlaması karşısında üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tüm davalıların kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması
gerekmektedir. Bu yaklaşım ve uygulama, işvereni, iç ilişkide üçüncü kişiye rücu edemeyeceği miktarı Kuruma ödemek zorunda bırakmadığından da hakkaniyete uygundur.
6098 sayılı … Borçlar Kanununda da, öğretideki eleştiriler doğrultusunda tam ve eksik teselsül ayırımı kaldırılmışsa da (61. madde gerekçesi), teselsül esasına dayanan sorumluluk ilkesine ilişkin düzenlemeler korunmuş ve anılan Kanun’un birden çok kimsenin birlikte neden oldukları zarardan sorumluluklarını düzenleyen 61. maddesinde de; “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.” hükmü yer almıştır. Anılan Kanun’un 163. maddesinde de davacının, zararının tümünü müteselsil sorumlulardan biri aleyhine açacağı tek bir dava ile isteyebileceği gibi sorumluların hepsi aleyhine açacağı tek bir dava ile de talep edebileceği öngörülmüştür.
Anılan Yasanın 163. maddesi gereğince teselsül, ister yasadan, ister sözleşmeden doğmuş olsun, bu kuraldan yararlanmak için, zarara uğrayanın, talebi gereklidir. Diğer taraftan, dava dilekçesinde açıkça müteselsil sorumluluktan söz edilmiş ve kusurları oranında tahsil işleminde bulunulmamış ise; dava dilekçesindeki sözlerden, ileri sürülen olaylardan ve bunların yorumundan, dosyadaki diğer bilgi ve belgelerden davacının müteselsil ödetme isteği anlaşıldığı takdirde 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 18. (6098 sayılı … Borçlar Kanununun 19. maddesi) ve Medeni Kanunun 2. maddesinde düzenlenen (gerçek maksat ve afaki iyiniyet kuralları) göz önünde tutularak davacının müteselsilen ödetme isteği kabul edilerek sonuca varılmak gerekir. Nitekim bu görüş Hukuk Genel Kurulu’nun 23/03/1966 gün ve 9/3 Esas, 80 karar sayılı ve 26/06/1983 gün ve 1981/9-533 Esas, 1983/724 Karar sayılı, 19/12/1986 gün ve 1985/4-822 Esas, 1986/1140 Karar sayılı ilamlarında da açıkça vurgulanmıştır.
İnceleme konusu davada;15.05.2009 tarihinde geçirdiği iş kazası sonucunda sürekli işgöremez durumuna giren sigortalıya ödenen gelir, iş göremezlik ödeneği ve tedavi giderinin tahsilinin talebi ile ek dava açıldığı, açılan ilk rücu davasında Vakfıkebir Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/187 Esas, 2013/235 Karar sayılı, 06.06.2013 tarihli kararı ile kurum zararının 10.000 TL kısmının hüküm altına alındığı, karar davalı … ile Kurum vekili tarafından temyiz edilmiş ise de Dairemizin 2013/20023 Esas, 2014/13645 Karar sayılı, 03.06.2014 tarihli ilamı ile …’ın temyiz talebinin süreden reddine, Kurumun temyiz talebinin ise reddine karar verilmek suretiyle onandığı, kusur raporu ile davalılardan işveren … %60, … %20, sigortalı %20 oranında kusurlu bulunduğu, …’ün alt işveren vasfında olmasa da sıva işini organize etmesi, işçileri temin etmesi, çalışmalarda ustabaşı niteliğinde işçilerin başında olması, işyerindeki tehlikeleri işverene bildirmemiş olması nedeniyle kusurlu bulunduğu ve 3.kişi olarak sorumlu olduğu, davalı …’nın 28.11.2014 tarihli cevap dilekçesiyle davayı kabul ettiği (ön inceleme duruşmasından önce), mahkemece davalıların kusur oranları üzerinden bakiye alacağa hükmedilmek suretiyle karar verildiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda; 55.860.38 TL…., 11.837.29 TL tedavi gideri, 4.692.40 TL geçici iş göremezlik ödeneği olmak üzere toplam 72.390.07 TL kurum zararının meydana gelmiş, ilk rücu davasında davalıların %80 kusur oranı üzerinden 10.000 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş, kurum iş bu davada 47.912.07 TL bakiye alacağını talep etmiştir. 5510 sayılı Yasanın 21/4 maddesi gereğince 3. kişinin sorumlu olacağı miktar, gelirin yarısına tedavi gideri ile geçici iş göremezlik eklenmek suretiyle bulunacak tutara işveren dahil bütün davalıların kusur oranı uygulanmak suretiyl
bulunacak olup, bu durumda …’ün sorumlu olduğu bakiye miktarın 25.567.90 TL olduğu, işveren …’ın ise bakiye 47.912.07 TL’den sorumlu olduğu görülmektedir. Netice olarak mahkemece 25.567.90 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili, kalan kısmın ise (22.344.17 TL) sadece …’dan tahsili yönünde hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır
Yargılama giderlerine ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 326. maddesine göre, Kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin, aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verilir.
492 sayılı Harçlar Kanununun 22. maddesinde “davadan feragat veya davayı kabul veya sulh, muhakemenin ilk celsesinde vuku bulursa, karar ve ilam harcının üçte biri, daha sonra olursa üçte ikisi alınır.” hükmü düzenlenmiş olup, 2015 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 6. maddesinde ise “Anlaşmazlık, davanın konusuz kalması, feragat, kabul, sulh veya herhangi bir nedenle; ön inceleme tutanağı imzalanıncaya kadar giderilirse, tarife hükümleriyle belirlenen ücretlerin yarısına, ön inceleme tutanağı imzalandıktan sonra giderilirse tamamına hükmolunur. Bu madde yargı mercileri tarafından hesaplanan akdi avukatlık ücreti sözleşmelerinde uygulanmaz.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Bu nedenle davalı … tarafından dava ön inceleme tutanağının düzenlenmesinden önce kabul edildiğinden Harçlar Kanununun ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin yukarıda belirtilen maddeleri gereğince değerlendirme yapılarak yargılama giderlerinin buna göre takdir edilmemesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir
O halde, davacı Kurum vekili ile davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, 27.11.2017 gününde oy birliğiyle karar verildi.