Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2016/8599 E. 2016/12443 K. 13.10.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/8599
KARAR NO : 2016/12443
KARAR TARİHİ : 13.10.2016

Mahkemesi :İş Mahkemesi

Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamda belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacının, 23.05.1996 tarihinden Mayıs 2003 tarihine kadar davalı işveren nezdinde çalıştığının tespitini istediği davada; mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de, hak düşürücü süre yeterince irdelenmeden yapılan inceleme ve değerlendirme hüküm kurmaya elverişli değildir.
Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 79/10. maddesi ve 5510 sayılı Kanunun 86. maddesi olup anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin bu tür davalar, kamu düzeni ile ilgili olduğundan, özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmeleri zorunludur. Hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde, kendiliğinden araştırma yapılarak delil toplanabileceği açıktır.
Yine; 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden kanun ile getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. 506 sayılı Kanunun kabul edilip yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla beş yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanunun 5. maddesiyle on yıla çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanunun 3. maddesiyle yeniden beş yıl olarak belirlenmiştir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi yada çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş
tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu, başlangıç alınmalıdır. Aksi durumda ise hak düşürücü sürenin kesinti tarihleri dikkate alınarak her bir dönem bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekecektir.
Diğer taraftan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2003/21 – 43 Esas, 2003/97 Karar ve 26.02.2003 tarihli kararında ayrıntıları açıklandığı üzere; kural olarak işe giriş bildirgeleri ve ücret ödeme bordroları sigortalının imzasını içermelidir. Sigortalı, anılan belgeleri hile, hata veya manevi baskı altında imzaladığını ileri sürmemiş veya imzanın kendisine ait olmadığını yada kesintisiz çalıştığını söylememiş ise, birden fazla işe giriş bildirgesinin varlığı ve işyerinden yapılan kısmi bildirimler, sigortalının o işyerinde kesintili çalıştığına karine oluşturur. Bu karinenin, aksinin, ancak, eş değer de delillerle kanıtlanması gerekmekte olup tanık sözlerine değer verilemez. Bu halde ise hak düşürücü sürenin kesinti tarihleri dikkate alınarak her bir dönem bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekecektir.
Davaya konu somut olayda; davacının 2003 yılı Mayıs ayında davalı işyerinde kadroya alındığını iddia etmesi ancak karar gerekçesinde de belirtildiği üzere 23.11.2006 tarihinde 4/1-c kapsamında Kuruma tescil edilmiş olması, yine dosyadaki belgelerden davalı işyerinden 4/1-c kapsamında hizmetlerinin 2008/10. aydan itibaren bildirilmeye başlandığının anlaşılması karşısında, mahkeme öncelikle yapılacak iş; davacının hangi tarihten itibaren davalı işverence kadroya alınarak 5510 sayılı Yasanın 4/1-c maddesi kapsamına girdiğinin ve bu kapsamda davalı işyerindeki çalışma sürelerinin ilgili kurumlardan sorulmak suretiyle net olarak belirlenmesi, davacının 2003 yılı Mayıs ayında kadroya alınmamış olması durumunda, 01.05.2003-23.11.2006 tarihleri arasında çalışmasının kesintisiz devam edip etmediği hususunun araştırılması, yine davacının 4/1-c kapsamında Kuruma tescili 23.11.2006 tarihinde olsa da, davalı işyerinden bildirimlerinin 2008/10. aydan itibaren başladığının ilgili kurumlardan sorularak netleştirilmesi halinde, 23.11.2006 tarihi ile 2008/10. ay arası dönem yönünden de çalışmaların kesintisiz devam edip etmediğinin araştırılması, neticede hak düşürücü sürenin geçip geçmediğinin yukarıda değinilen yasal düzenlemeler ve açıklamalar çerçevesinde detaylı olarak irdelenmesi, böylece uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip; deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek, varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmesi gereklidir.
Mahkemece, belirtilen maddi ve hukuki esaslar göz önünde tutulmadan, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde; davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları, sair hususlar incelenmeksizin kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalı TRT Genel Müdürlüğüne izafeten TRT İstanbul İl Müdürlüğüne iadesine, sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 13.10.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.