YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/18598
KARAR NO : 2019/3997
KARAR TARİHİ : 07.05.2019
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraf avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava, 25.05.2008 tarihli iş kazası neticesinde vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan ölüm geliri nedeniyle oluşan Kurum zararının 506 sayılı Kanun’un 26/1 maddesi uyarınca tahsili istemine ilişkindir.
Eldeki davada; davalı …’e ait binanın çatı onarım işinin davalı …’e verildiği, … ile birlikte çalışan sigortalı…’ın çatı onarımı sırasında çatıdan kayarak düşmesi sonucu vefat ettiği iş kazasında, Mahkemece, ölen sigortalı ile davalılar arasında ki akdin niteliği (hizmet akdi,istisna akdi) ve, …’in 506 sayılı kanun kapsamında işveren mi yoksa 818 sayılı kanun kapsamında iş sahibi mi olduğu hususları yeterince irdelenmeden davanın kabulüne karar verilmiştir, karar eksik inceleme ve araştırmaya dayalıdır.
Uyuşmazlık, davalılar ile kazalanan arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinde toplanmaktadır.
Uyuşmazlık konusu olayın meydana geldiği 25.05.2008 tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 506 sayılı Kanunun 2’inci maddesinin birinci fıkrasına göre; hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanlar sigortalı sayılırlar ve anılan Kanun kapsamında sigortalı sayılmanın koşulları; hizmet akdine göre çalışma, sözleşmede öngörülen edimin (hizmetin) işverene ait iş yerinde veya iş yerinden sayılan yerlerde görülmesi, kanunda açıkça belirtilen sigortalı sayılmayacak kişilerden olunmamasıdır. 506 sayılı kanunda “hizmet akdi” tarifine yer verilmemiş, yalnızca Borçlar Kanununda tanımlanan hizmet akdi ve iş mevzuatında tanımlanan iş sözleşmesine atıfla yetinilmiştir. 506 sayılı Kanunun 4.üncü maddesinde işveren de aynı Kanunun 2’inci maddesinin kapsamında sigortalı sayılan kimseleri çalıştıran gerçek ve tüzel kişiler olarak tanımlanmıştır.
4857 sayılı İş Kanununun 8’inci maddesinde iş sözleşmesi, bir tarafın(işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın(işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşme olarak tanımlanmış, olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 313. maddesinde ise hizmet akdi, “Hizmet akdi bir mukaveledir ki, onunla işçi muayyen ve gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeyi taahhüt eder” şeklinde tarif edilmiştir. 818 sayılı kanuna göre hizmet akdinden söz edebilmek için belirli bir işin, işverene bağımlı olarak çalışma karşılığında bir ücret mukabili yapılması gerekmektedir.
Borçlar Kanunu’nun 355 ve 356. maddelerinde düzenlenen istisna akdinde ise “belirli bir işin belirlenen bedel mukabilinde işverenin mesai kısıtlamasına tabi olmadan yapılıp veya başkalarına yaptırılıp teslim edilmesi” söz konusudur.
Hizmet akdinde sürdürülen ve devam eden hizmet, istisna akdinde ise, işten hâsıl olacak sonuç önemlidir.
Eser sözleşmesinde iş sahibi ve yüklenicinin yükümlülükleri ve eser sözleşmesinin yasal dayanağı ile ilkeleri, hizmet sözleşmesinden de haksız eyleme dayalı tazminat taleplerinde uygulanacak ilkelerden de farklılık göstermektedir.
Hizmet akdi çoğu kez 818 sayılı Borçlar Kanununun 355. maddesinde tanımlanan istisna akdi (eser sözleşmesi) ile karıştırılabilmekte, ikisinin ayırt edilebilmesi bazı durumlarda güçleşmektedir. Çalışan, iş gücünü belirli veya belirsiz bir zaman için çalıştıranın buyruğunda bulundurmakla yükümlü olmayarak, işveren buyruğuna bağlı olmadan sözleşmedeki amaçları gerçekleştirecek biçimde edimini görüyorsa, sözleşmenin amacı bir eser meydana getirmekse, çalışma ilişkisi istisna akdine dayanıyor demektir. Hizmet akdinde ise, çalışan, emeğini iş sahibinin emrine hazır bulundurmaktadır ve ücret, faaliyetin meydana gelmesinin sonucu için değil, bizzat yapılan faaliyetin karşılığı olarak ödenmektedir. Öte yandan; 313. madde hükmünün açıklığı gereği, çalışanın kendi aletleri ile çalışması veya götürü hizmet sözleşmelerinde ücretin, yapılacak işe göre toptan kararlaştırılması olanaklı bulunduğundan, tarafların belli bir fiyat üzerinden anlaşmaları istisna akdinin varlığını göstermediği gibi, götürü sözleşmelerde, bir süre için hizmet etme borcunun mu yoksa, önceden belirlenmiş bir sonucun meydana getirilmesi borcunun mu yüklenildiğinin şüpheli bulunduğu durumlarda, araştırma yapılarak tarafların amacı, durumu ve yaşam deneyimleri gözetilip hukuki ilişki saptanmalıdır.
Bu açıklamalar kapsamında, Mahkemece, sigortalı…’ın işyeri tescili olup olmadığı, işin davalı …’e anahtar teslimi suretiyle verilip verilmediği araştırılarak ölen sigortalı ile davalılar arasındaki hukuki ilişkinin niteliği, bir başka ifade ile, hizmet akdi- istisna akdi ilişkisinin varlığı usulünce araştırılmalı (istisna akdi olması halinde kurumun rücu hakkı bulunmadığı da gözetilerek); olayla ilgili Eyüp 4.. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2008/1551 E 2010/855 K. sayılı dosyasında ceza dosyası ile varsa tazminat dosyasının celbi ile tarafların kusur durum ve oranlarının belirlenmesi için yeniden alanında uzman bilirkişilerden oluşan heyet raporu alınmalı ve oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, temyiz eden taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, 07.05.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.