YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/15351
KARAR NO : 2019/3351
KARAR TARİHİ : 11.04.2019
Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, rücuan alacak istemine ilişkindir.
Mahkemece, kararında belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Dava, 01.01.2012 tarihinde gerçekleşen iş kazası sonucu vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan peşin sermaye değerli gelirler, yapılan masraf ve ödemelerden oluşan Kurum zararının 5510 sayılı Kanunun 21. maddesi uyarınca davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili talebine ilişkindir. Mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ve bu karar süresinde davacı Kurum vekilince temyiz edilmiştir.
Dosya içeriğinden, sigortalının ölümüyle sonuçlanan kazada davalı işverenlerin toplam % 80 oranında, dava dışı üçüncü kişilerin ise toplam % 20 oranında kusurlu bulunduğu, davacı Kurum vekili tarafından ıslah dilekçesi ile müteselsil sorumluluk esasına dayanılarak dava dışı üçüncü kişilerin %20 kusuruna tekabül eden Kurum zararının da talep edilmesi üzerine, mahkemece davanın kısmen kabulü ile davalıların % 80 kusuruna tekabül eden zararın hüküm altına alındığı, fazlaya ilişkin üçüncü kişilerin kusuruna tekabül eden talebin reddedildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece, hüküm altına alınan tazminatların davalıdan müteselsil sorumluluk esasına göre tahsili gerektiğinin göz ardı edilmesi yerinde görülmemiştir;
Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla sebebiyet vermeleri halinde, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 61 ve 62’nci (818 sayılı mülga Borçlar Kanununun 50 ve 51) maddeleri uyarınca teselsül hükümlerine göre birlikte sorumlulukları söz konusu olmaktadır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 61. maddesinde, birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin uygulanacağı, 62. maddesinde, tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğunun göz önünde tutulacağı, tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişinin, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olacağı bildirilmiştir.
Aynı Kanunun 163.maddesi (mülga BK 142.maddesi) hükmüne dayanarak davacı, zararının tümünü müteselsil sorumlulardan biri aleyhine açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsi aleyhine açacağı bir dava ile de talepte bulunma hakkına sahiptir. Ancak, teselsül, ister yasadan, ister sözleşmeden doğmuş olsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın, daha geniş bir deyim ile alacaklınındır. Zarara uğrayan (alacaklı), bu hakkını kullanmadıkça, yani müteselsilen tahsil isteğinde bulunmadıkça, mahkeme resen onun yararına teselsül kuralını uygulayamaz. Çünkü, hakim istek ile bağlı olup, istek dışı karar veremez. HMK 26. (mülga HUMK’nun 74.) maddesi buna engeldir.
İncelemeye konu davada, davacının dava dilekçesinde müteselsilen sözcüğünü kullanmak suretiyle tahsil isteğinde bulunduğu, fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğu, ıslah dilekçesi ile müteselsil sorumluluk esaslarına göre talepte bulunduğu sabit olmakla, davalıların dava dışı üçüncü kişilerin kusuruna düşen zarardan da sorumlu olduğunun kabulü gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 11.04.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.