Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2016/1427 E. 2018/6808 K. 19.09.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/1427
KARAR NO : 2018/6808
KARAR TARİHİ : 19.09.2018

Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi

Dava rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum ile davalılardan … vekilleri ve dahili davalı … tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-5510 sayılı Yasanın 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. maddesindeki, “iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir.” düzenlemesi getirilmiş ise de, söz konusu düzenlemenin anılan kanunda, yürürlüğü öncesinde gerçekleşen olaylardan kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı gereğince, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 26. maddesidir.
İnceleme konusu davada; davacı Kurum tarafından açılan rücu davasında, 23.07.1999 tarihinde meydana gelen trafik iş kazası nedeniyle vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan ilk peşin değerli gelirlerin tamamının davalılar … ile Güvence Hesabından tahsilinin talep edildiği, Mahkemece hükme esas alınan kusur raporunda davalı sürücü …’nın % 60 kusurlu, kurum sigortalısı kazalının %40 kusurlu olduğu, davalı … Heasabının davalı …’nın kusur oranı nispetinde poliçedeki limitle sınırlı olduğu, (Mahkemenin takdirinde olmak üzere) dava dışı …’nın araç maliki ve işleten olarak davalı sürücü …’nın kusurundan müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunun belirtildiği, davacı Kurum tarafından …’nın davaya dahil edilmesinin talep edildiği ve Mahkemece davaya dahili davalı olarak kabulüne karar verildiği, Mahkemece kusur raporu esas alınmak suretiyle ilk peşin değerli gelirlerin % 60 davalılar kusur karşılığı üzerinden davalıların sorumluluğu yönünde hüküm kurularak kısmen kabul kararı verdiği anlaşılmaktadır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Taraflar ve Davaya Katılan Üçüncü Kişiler başlıklı dördüncü bölümünde dava arkadaşlığı, davanını ihbarı ve davaya müdahale ili ilgili maddeler yer almaktadır.
İhtiyari dava arkadaşlığı ile ilgili HMK 57. maddede ” (1) Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:
a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.
b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.
c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması, ” hükmü ile 58. maddede ” İhtiyari dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır. Dava arkadaşlarından her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder.” düzenlemeleri getirilmiştir.
HMK 59 ve 60. maddelerde ise hangi hallerde mecburi dava arkadaşlığının söz konusu olacağı belirtilmektedir. Bu durumda maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kişi tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi halinde mecburi dava arkadaşlığının söz konusu olduğu, mecburi dava arkadaşlığında ancak birlikte dava açılabileceği veya aleyhlerine de birlikte dava açılabileceği görülmektedir.
Davalılar arasında (pasif) mecburi dava arkadaşlığı var ise, davacı bütün davalılara karşı birlikte dava açmak zorundadır. Dava, bütün dava arkadaşlarına karşı değilde, bunlardan birine veya birkaçına karşı açılmış ise, bu halde davalı durumundaki kişinin ya da kişilerin, bu davada yalnız başına taraf sıfatı (pasif husumet ehliyeti) yoktur; davalı sıfatı mecburi dava arkadaşlarının tümüne aittir. Ancak bu halde dava sıfat yokluğundan reddedilmez. Mahkemenin, davayı diğer mecburi dava arkadaşlarına da teşmil etmesi için davacıya süre vermesi, davacı bu süre içinde davayı diğer mecburi dava arkadaşlarına teşmil ederse davaya devam etmesi gerekir. Davacı kendisine verilen kesin süre içinde davasını diğer mecburi dava arkadaşlarına da teşmil etmez ise o zaman dava sıfat yokluğundan reddedilir.
Diğer yandan HMK 61-70 maddeleri arasında davanın ihbarı ve davaya müdahalenin usulü ve şartları yer almakta olup, taraflardan biri davayı kaybettiği taktirde üçüncü kişiye veya üçüncü kişinin kendisine rücu edeceğini düşünüyorsa tahkikat sonuçlanıncaya kadar davayı üçüncü kişiye ihbar edebilir. Davayı ihbarın usul hukuku bakımından amacı, dava kendisine ihbar edilen üçüncü kişinin, davaya katılarak davayı ihbar eden tarafa yardım etmesinin sağlanmasıdır. İhbar olunan kişinin H.M.K.’nın 63. maddesine göre ancak davayı kazanmasında hukuki yararı olan taraf yanında davaya katılma imkanı bulunmaktadır. Kendisine dava ihbar edilen üçüncü kişi davada taraf olma sıfatını kazanmaz. İhbar olunan gerçek veya tüzel kişi, derdest bir davada en fazla olarak müdahil sıfatı alabilecek kişidir ve bu nedenle de ihbar olunanın hakkında karar verilemez. Islah ile de taraf değişikliği mümkün değildir.
Davada söz konusu olan, bir veya birkaç dava arkadaşına karşı açılan davanın, diğer dava arkadaşlarına da teşmil edilip edilemeyeceğidir. Mecburi dava arkadaşlığı dışındaki diğer hallerde dava arkadaşlığı ihtiyaridir. Davacı, bu kişilere karşı ihtiyari dava arkadaşı olarak (müteselsil borçlulara) birlikte dava açabileceği gibi yalnız birine veya birkaçına da dava açabilir.
506 sayılı Kanun’un 26. maddesinde, iş kazasının meydana gelmesinde kusuru bulunan işveren ve üçüncü kişiler arasında müteselsil sorumluluk ve ihtiyari dava arkadaşlığı bulunmaktadır.
Somut davada; 23.07.1999 tarihinde gerçekleşen trafik iş kazasında davalı … ile dava dışı (işveren) … kusurlu bulunmuş olup, olayda kusurlu bulunan kişiler arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunmaktadır. Zira hepsi de aynı kaza olayından dolayı kusurlu ve Kuruma karşı sorumludurlar. Bu durum sorumlulara karşı birlikte dava açılabileceği gibi hepsine ayrı ayrı da dava açılabilir. Davacı Kurum tarafından sadece davalı sürücü … ile güvence hesabına karşı rücuan alacak davası açılmış olduğundan kusurlu olan ihtiyari dava arkadaşı hakkında ek dava açılması ve işbu dava ile birleştirilerek yargılamaya devam edilmesi gerekirken usule aykırı olarak (işveren) …’nın daha sonra davaya dahil edilmesi mümkün değildir.
Netice olarak; taraf sıfatı kamu düzenine ilişkin olup, usulüne uygun olarak … hakkında açılmış bir dava olmadığı halde talep üzerine ilgili kişinin davaya “dahili davalı” olarak dahil edilerek hakkında yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
2-Dosya içerisinde mevcut … raporundan da anlaşılacağı üzere, kazalı 01.07.1999 tarihinde şoför olarak nakliye işyeri sahibi olan ve kerestecilik işiyle iştigal eden işveren Safiye Kaya’nın sigortalı işçisidir. Bu kapsamda Mahkemece, öncelikle olayın gerçekleştiği iş kolunda iş güvenliği bakımından uzman kişilerden oluşan bilirkişi heyetinden Safiye Kaya’nın işveren olarak kusurunu irdeleyen yeniden uygun bir kusur raporu alınmalı, varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
3-Rücu davalarında faiz başlangıcı, gelir ve aylıklar yönünden, gelir veya aylığın kurumun yetkili organınca onaylandığı, diğer ödemeler yönünden ise ödeme tarihidir.Bu nedenle bağlanan aylıklar  yönünden onay tarihi esas alınarak faize hükmetmek gerekir, ancak sigorta şirketleri yönünden, 2918 sayılı Kanunun 99. maddesinde, sigortacıların, hak sahibinin kaza veya zarara ilişkin tespit tutanağını veya bilirkişi raporunu, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan tutarları hak sahibine ödemek zorunda oldukları belirtilmiş olup, bu tür rücu davalarında sigorta şirketleri yönünden faiz başlangıcına karşılık gelen temerrüt tarihinin belirlenmesi gerekmektedir. Kurumca şirkete başvurulmasına karşın 8 iş günü içerisinde ödeme yapılmadığı takdirde, anılan sürenin sonunda temerrüt olgusu gerçekleşeceğinden faiz başlangıcı 9. güne karşılık gelen tarih olarak kabul edilmeli, başvuru yapılmaması veya gerekli belgeler eklenmeksizin başvurulması durumunda ise şirketin temerrüdünden söz edilemeyeceğinden, faiz başlangıcı olarak icra takip günü, takip yapılmaksızın dava açılması durumunda dava tarihi ve ıslah yapılmış ise ıslah ile talep edilen kısım yönünden ıslah tarihi esas alınmalıdır.
Somut olayda; kaza tarihi itibariyle aracın sigorta şirketi olan… Sigorta A.Ş.’nin iflas etmesi nedeniyle davalı … yönünden dava tarihinden önce temerrüde düşürme sözkonusu olmadığından, dava tarihinden itibaren faize hükmetmek gerekirken, Mahkemece dava dilekçesinin Güvence Hesabına tebliği tarihinin 8. gününden itibaren faize hükmedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
4-Kabule göre de; kendisine kusur verilmeyen davalı …’nın sorumlu tutulmak suretiyle hakkında hüküm tesis edilmesi hatalı olup, bozmayı gerktirir.
O hâlde, davacı Kurum ile davalılardan … vekilleri ve dahili davalı …’nın bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, sair hususlar incelenmeksizin hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek hainde davalılardan … ve dahili davalı …’ya iadesine, 19/09/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.