Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2016/14073 E. 2018/9414 K. 14.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/14073
KARAR NO : 2018/9414
KARAR TARİHİ : 14.11.2018

Mahkemesi :İş Mahkemesi

Dava hizmet ve prime esas kazanç tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirttiği gerekçelerle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı … avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı vekili dava dilekçesi ile davacının, davalılar tarafından işletilen işyerinde, 10.07.2012- 18.09.2013 tarihleri arasında kesintisiz çalıştığının ve sigorta primlerinin ödenmesi isteminde bulunmuş, mahkemece de davanın kısmen kabulüne kısmen reddine, davalı … yönünden açılan davanın reddine, davalı … yönünden kısmen kabulüne kısmen reddine, davacının, davalı … tarafından işletilen fırın işyerinde; 01.10.2012-30.10.2012 tarihleri arasında 90 gün aylık 773,00 tl net ücretle, 01.01.2013-18.09.2013 tarihleri arasında 258 gün aylık net 809,00 tl net ücretle toplam 348 gün çalıştığının tespitine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine, davacının prim tahsil isteminin reddine şeklinde hüküm tesis edilmiştir. Mahkemece prime esas kazanç ücretlerinin … Ticaret Odası vasıtasıyla yapılan emsal araştırma sonucuna göre belirlenerek tespit edildiği ve infazda tereddüt oluşturacak şekilde hatalı olarak “davacının prim tahsil isteminin reddine” ibaresi kullanılarak hüküm kurulduğu anlaşılmıştır.
1-Hizmet akdine tabi olarak geçen ve davalı kuruma bildirilen zorunlu sigortalılık sürelerinde asgari ücretin üzerinde ücretle çalışıldığının tespitine ilişkin davanın yasal dayanakları olan 506 sayılı Kanunun “Prime esas ücretler” başlığını taşıyan 77. maddesinin 1. fıkrası ile 5510 sayılı Kanunun “Prime esas kazançlar” başlıklı 80. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde, sigortalıların prime esas kazançlarının nasıl belirleneceği açıklanmıştır.
Diğer taraftan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun; 288. maddesinde, bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri belirli bir tutarı geçtiği takdirde senetle kanıtlanması gerektiği, bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri, ödeme veya borçtan kurtarma (ibra) gibi herhangi bir sebeple belirli bir tutardan aşağı düşse bile senetsiz kanıtlanamayacağı bildirilmiş, 289. maddesinde, 288. madde uyarınca senetle kanıtlanması gereken konularda yukarıdaki hükümler hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati durumunda tanık dinlenebileceği, 292. maddesinde de, senetle kanıtlanması zorunlu konularda yazılı bir delil başlangıcı varsa tanık dinlenebileceği açıklanarak delil başlangıcının, dava konusunun tamamen kanıtlanmasına yeterli olmamakla birlikte, bunun var olduğunu gösteren ve aleyhine sunulmuş olan tarafça verilen kağıt ve belgeler olduğu belirtilmiştir. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 200. ve 202. maddelerinde de bu düzenlemeler korunarak senetle kanıtlama zorunluluğunda parasal sınır 2.500 TL olarak belirlenmiş, anılan Kanunun geçici 1. maddesinin 2. fıkrasında, bu Kanunun, senetle ispat, istinaf ve temyiz ile temyizde duruşma yapılmasına ilişkin parasal sınırlarla ilgili hükümlerinin Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış olan dava ve işlerde uygulanmayacağı hüküm altına alınmıştır. Şu durumda senetle kanıtlamada parasal sınırlar; 2005 yılı için 400 TL., 2006 yılı için 430 TL., 2007 yılı için 460 TL., 2008 yılı için 490 TL., 2009 yılı için 540 TL., 2010 yılı için 550 TL., 2011 yılı için 590 TL., 01.10.2011 gününden itibaren açılan davalar yönünden ise 01.10.2011 tarihinden itibaren 2.500 TL. olarak uygulanmaktadır.
Kuruma ödenmesi gereken sigorta primlerinin hesabında gerçek ücretin/kazancın esas alınması gerekmekte olup hizmet tespiti davalarının kamusal niteliği gereği, çalışma olgusu her türlü kanıtla ispatlanabilmesine karşın ücret konusunda aynı genişlikte ispat serbestliği söz konusu değildir ve değinilen maddelerde yazılı sınırları aşan ücret alma iddialarının yazılı delille kanıtlanması zorunluluğu bulunmaktadır. Ücret tutarı maddede belirtilen sınırları aştığı takdirde, tespiti gereken gerçek ücretin; hukuksal geçerliliğe sahip olarak düzenlenmiş bulunmaları kaydıyla, sigortalının imzasını içeren aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, ticari defter kayıtları, ücret bordroları gibi belgelerle kanıtlanması olanaklıdır. Yazılı delille ispat sınırının altında kalan miktar için tanık dinlenebileceği gibi, tespiti istenen miktar sınırı aşsa dahi varlığı iddia edilen çalışmanın öncesine ve sonrasına ait yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgeler bulunuyorsa tanık dinlenmesi mümkündür. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.10.2010 gün ve 2010/10-480 Esas – 2010/523 Karar, 20.10.2010 gün ve 2010/10-481 Esas – 2010/524 Karar, 20.10.2010 gün ve 2010/10-482 Esas – 2010/525 Karar, 19.10.2011 gün ve 2011/10-608 Esas – 2011/649 Karar, 19.06.2013 gün ve 2012/10-1617 Esas – 2013/850 Karar sayılı ilamlarında da aynı görüş ve yaklaşım benimsenmiştir.
Mahkemece fırın işyerindeki çalışmaya dair prime esas kazanç ücretlerinin … Ticaret Odası vasıtasıyla yapılan emsal araştırma sonucuna göre belirlenerek tespit edilmesi ve kuruma ödenmesi gereken sigorta primlerinin hesabında gerçek ücretin/kazancın esas alınması yerine net ücret üzerinden hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2-6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297’nci maddesinde; “…taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir” hükmüne yer verilmiştir. Hükümlerin çelişkiden uzak ve infaza elverişli olması, gerçeğe ve hukuka uygun bir karar verilmesi gerekir. Diğer taraftan, hüküm, davanın açıldığı tarihteki hal ve şartlara göre tesis edilen bir karar olup Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre ileriye dönük olarak ve şarta bağlı biçimde karar tesis edilmesi mümkün değildir.
Mahkemece hükmün gerçeğe ve hukuka uygun, infazda tereddüt yaratmayacak açıklıkta kurulması gerekirken ve talebin bu yönde olmamasına rağmen “davacının prim tahsil isteminin reddine” ibaresinin hükümde yer verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
3- Kabule göre de, hükmün 1. bendinde yer alan “01.10.2012-30.10.2012 tarihleri arasında 90 gün” ibaresi de infazda tereddüt oluşturacak nitelikte olup, “30.12.2012” yerine “30.10.2012” yazılması hatalı bulunmuştur.
Yukarıda belirtilen açıklamalar gereğince hükümde tarafların iddia ve savunmalarının özeti yer almalı, taleplerden her biri hakkında karar verilerek taraflara yüklenen borç ve tanınan haklar sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmeli, verilen hüküm infaz edilmeye elverişli olmalıdır.
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı … vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 14.11.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.