Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2016/13625 E. 2016/11862 K. 29.09.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/13625
KARAR NO : 2016/11862
KARAR TARİHİ : 29.09.2016

Mahkemesi :İş Mahkemesi

Dava, rucüan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili ve davalılar vekilince temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1- 5510 sayılı Yasanın 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. maddesindeki, “iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir.” düzenlemesi getirilmiş olup davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanunun 21. maddesidir.
Somut olayda; 31.1.2011 tarihinde davalı şirkete ait tekstil fabrikası işyerinde çalışan sigortalı … tarak makinesinin silindirlerini temizlerken dengesini kaybederek sağ elini dönmekte olan silindire kaptırması sonucu yaralandığı, Mahkemece, kusur raporu alınmaksızın, tazminat dosyasından alınan bilirkişi raporu doğrultusunda karar verildiği, hükme esas alınan kusur raporunda davalı işveren … Ltd. Şti %50, davalı … %10, kazalı sigortalı … % 40 oranında kusurlu bulunmuştur.
Sigortalının açtığı tazminat dosyasında verilen karar, rücuan tazminat davalarında kesin hüküm teşkil etmeyip, o dosyada alınan kusur raporu da eldeki davada kesin delil teşkil etmez, güçlü delil teşkil eder.
Mahkemece, dava konusu iş kazasında; iş kazasının gerçekleştiği iş kolu ile, işçi sağlığı ve işgüvenliği alanında uzman kişilerden seçilecek bilirkişi kurulundan, temyiz edilmeden kesinleşen tazminat dosyasındaki bilirkişi raporuda dikkate alınarak, mevzuat uyarınca hangi önlemlerin alınması gerektiği, bu önlemlerin işverence alınıp alınmadığı ve alınmış önlemlere sigortalının uyup uymadığı yönlerinin yargısal denetime elverir biçimde irdelenip, çelişkiden uzak kusur raporu alınarak karar verilmesi gerekir.
2-506 sayılı Kanun 4. maddesinde, “Bu kanunun uygulanmasında 2 nci maddede belirtilen sigortalıları çalıştıran gerçek veya tüzel kişiler “İşveren” dir.İşveren nam ve hesabına işin yönetimi görevini yapan kimseler “İşveren vekili” dir.Bu kanunda geçen işveren deyimi işveren vekilini de kapsar. İşveren vekili bu Kanunda belirtilen yükümlülüklerinden dolayı aynen işveren gibi sorumlu” olduğu şeklinde düzenlendiği aynı şekilde 5510 sayılı Kanunun 12. maddesi, “4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentlerine göre sigortalı sayılan kişileri çalıştıran gerçek veya tüzel kişiler ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işverendir. İşveren adına ve hesabına, işin veya görülen hizmetin bütününün yönetim görevini yapan kimse, işveren vekilidir. Bu Kanunda geçen işveren deyimi, işveren vekilini de kapsar. İşveren vekili ve 4857 sayılı İş Kanununda tanımlanan geçici iş ilişkisi kurulan işveren, bu Kanunda belirtilen yükümlülüklerinden dolayı işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur” hükmüne amirdir.
İşveren veya üçüncü kişiye karşı açılan davalarda 5510 sayılı Kanunun 21. maddesine göre rücu alacağından sorumluluk belirlenirken kural olarak, işveren yönünden 1. fıkraya göre gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak gerçek (maddi) zarar karşılaştırması yapılıp düşük (az) olan tutar esas alınmalı, üçüncü kişi bakımından 4. fıkra gereğince gerçek zarar gözetilmeksizin gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı benimsenmeli ve bunlara kusur oranları uygulanmalı ise de işveren ve üçüncü kişinin birlikte taraf olarak yer aldığı, başka anlatımla aynı anda 1. ve 4. fıkralara dayalı uyuşmazlıklarda, fıkralarda yer alan hükümlerin nasıl anlaşılması ve giderek ne şekilde uygulama yapılması gerektiği önem arz etmektedir.
Daha açık anlatımla, işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutar, 1. fıkra gereğince kendi kusur payı gözetilerek sorumlu tutulacağı miktarın (gelirin ilk peşin sermaye değeri X işverenin kusur oranı), üçüncü kişinin 4. fıkraya göre sorumlu olacağı tutar (gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı X üçüncü kişinin kusur oranı) ile toplamı kadar olmalı, kanun koyucunun getirdiği “gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı” sınırlaması karşısında üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tüm davalıların kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerekmektedir. Bu yaklaşım ve uygulama, işvereni, iç ilişkide üçüncü kişiye rücu edemeyeceği miktarı Kuruma ödemek zorunda bırakmadığından da hakkaniyete uygundur.
Mahkemece, açıklanan bu maddi ve hukuki olgular karşısında, davalı … şirket adına vermiş olduğu vekaletnamede şirketi temsile yetkili olduğu hususu dikkate alınarak öncelikle adı geçen davalının olaydaki yetkileri ve konumları net olarak belirlendikten sonra, işveren adına ve hesabına, işin veya görülen hizmetin bütününün yönetim görevini yapıp yapmadığı, işveren vekili olup olmadığı yöntemince araştırılmalı, işveren vekili değil ise, yukarıdaki açıklamalar gözetilerek davalı yönünden 21/4 madde uygulanması kapsamında, işveren yönünden 21/1 madde kapsamında değerlendirme yapılmalı, davaya dahil edilerek taraf sıfatı kazandırılmaya çalışılan, kazaya maruz kalan sigortalıya husumet yönetilemeyeceği dikkate alınarak Kurum alacağı belirlenmelidir.
3-Rücu davalarında faiz başlangıcı, giderler yönünden sarf ve ödeme tarihi, gelirler yönünden ise gelir bağlama kararının Kurumun yetkili organlarınca onandığı
tarih olup, faiz başlangıç tarihinin ayrıca gösterilmesine, davadan önce Kurumun temerrüde düşürülmesine gerek yoktur. (YİBBGKK 01.07.1994 T, 1992/3 E, 1994/3 K) Davacı Kurum’un dava dilekçesi talep ettiği gelirler yönünden gelirin onay tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerekirken, faize hükmedilmemiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
4-5510 sayılı Yasanın 54. maddesi ise, “Malûllük, yaşlılık, ölüm sigortaları ve vazife malûllüğü ile iş kazası ve meslek hastalığı sigortasından hak kazanılan aylık ve gelirler birleşirse, sigortalıya veya hak sahibine bu aylık veya gelirlerden yüksek olanın tamamı, az olanın yarısı, eşitliği halinde ise iş kazası ve meslek hastalığından bağlanan gelirin tümü, malûllük, vazife malûllüğü veya yaşlılık aylığının yarısı bağlanır.” düzenlemesini içermektedir.
Mahkemece, sürekli işgöremezlik gelirinin yarıya indirildiği durumlarda, peşin sermaye değerli gelirin, gelir başlangıç tarihi itibariyle, %50 üzerinden belirlenmesi; bu oran üzerinden belirlenmiş olan peşin sermaye değerli gelire, gelir başlangıç tarihinden, gelirin yarıya düştüğü tarihe kadar ödenen gelirin %50 fark oranına karşılık miktarının ilavesi gerekeceği ve ayrıca, başlangıçtaki gelir onay tarihinin esas alınması gereği de bulunduğu dikkate alınarak rucüa konu peşin sermaye değerli gelirler belirlenerek karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozma nedenidir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, taraf avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davalılara iadesine, 29.09.2016 gününde oybirliği ile karar verildi.