Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2016/12908 E. 2019/47 K. 14.01.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/12908
KARAR NO : 2019/47
KARAR TARİHİ : 14.01.2019

Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamda belirtildiği şekilde davanın kısmen kabul kısmen reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum ve davalılardan … vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
31.05.2013 tarihinde davalı …’nin kullandığı araç ile vefat eden sigortalının kullanmakta olduğu motosikletin karıştığı kazada, motosiklet sürücüsü sigortalı …’ün vefat etmesi nedeniyle hak sahiplerine bağlanan peşin sermaye değerli gelir ile ödenen cenaze yardımının tahsili için işbu dava açılmış, mahkemece, olayın iş kazası olmadığı ve 5510 sayılı Yasanın 39. maddesi gereğince kasıt bulunmadığı gerekçesiyle peşin sermaye değerli gelir yönünden davanın reddine, cenaze yardımı yönünden kabulüne karar verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinde, sigortalı …’ün sağ şeritte ilerlerken kavşağa yaklaştığı sırada sola dönmek amacıyla sol şeride geçtiği, ancak bu sırada sol şeritte yoluna devam eden davalı …’nin kullandığı aracın önüne çıkması sonucu kazanın meydana geldiği ve sigortalının vefat ettiği, aracın davalı … tarafından trafik sigortası yapıldığı anlaşılmış olup, mahkemece olayın trafik iş kazası olmadığı ve 5510 sayılı Yasa’nın 39. maddesi gereği kasıt da bulunmadığı gerekçesiyle karar verilmiş ise de verilen hüküm eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirmeye dayalı olduğu anlaşılmaktadır.
Bağ-Kur sigortalılarına yapılan sosyal sigorta yardımları nedeniyle meydana gelen Kurum zararının rücû hakkının yasal dayanağı olan 1479 sayılı Kanunun 63. maddesine göre; “Üçüncü bir kimsenin suç sayılır hareketi ile bu Kanunda sayılan yardımların yapılmasını gerektiren bir halin doğmasında, Kurum, sigortalı veya hak sahiplerine gerekli bütün yardımları yapar. Ancak, Kurum, yapılan bu yardımların ilk peşin değeri için üçüncü kişilere, istihdam edenlere, (…) ve diğer sorumlulara rücû eder…” düzenlemesiyle, üçüncü kişinin sorumluluğu yoluna gidilebilmesi için, “suç sayılır hareketi” ile yardımların yapılmasına neden olma koşulu öngörülmüştür. “Rücû edilebilmesi için üçüncü kişinin suç sayılır hareketinin, 1479 sayılı Kanunda yazılı yardımların yapılmasını gerektirecek nitelikte olması gerekmektedir… Kurum’un yapmış olduğu yardımları sorumlulara rücu edebilmesini sağlayan üçüncü kişinin suç sayılır hareketi, Türk Ceza Kanunu kapsamında değerlendirilmelidir. Dolayısıyla bu kavramın içine hem cürüm hem de kabahat suçları girmektedir…”(Levent Akın, Bağ-Kur Sigorta Yardımları, Alfa Basım Yayım Dağıtım, … 1996, s.197) “Bu yön, zararla üçüncü kişinin eylemi arasında uygun neden-sonuç bağlantısının varlığını zorunlu kılmaktadır. Eğer böyle bir bağlantı yoksa, üçüncü kişinin yardımlardan sorumlu tutulması düşünülemez. Madde hükmünün öngördüğü “suç”la çerçevelenmiş sınırlı bir sorumluluk bulunduğu ortadadır.”(M.Çenberci, T.Uyar, Bağ-Kur Kanunu Şerhi, Olgaç Matbaası, … 1979, s.263)
1479 sayılı Kanunu’nun (83, 84, geçici 10 ve ek geçici 6. maddesi hariç olmak üzere) 63. ve diğer maddeleri 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 106. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış, uzun vadeli sigorta kolları bakımından üçüncü kişinin sorumluluğuna ilişkin olarak 5510 sayılı Kanunun 39. maddesi ile; “Üçüncü bir kişinin kastı nedeniyle malûl veya vazife malûlü olan sigortalıya veya ölümü halinde hak sahiplerine, bu Kanun uyarınca bağlanacak aylığın başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı için Kurumca zarara sebep olan üçüncü kişilere rücû edilir…” şeklinde düzenlenme yapılmıştır.
5510 sayılı Kanunun 39. maddesi, 1479 sayılı Kanunun 63. maddesiyle karşılaştırıldığında; “suç sayılır hareket” yerine “kast”; “ilk peşin değer” yerine “ilk peşin sermaye değerinin yarısı” ölçütü getirilerek 1479 sayılı Kanuna oranla daha dar kapsamlı bir içerik oluşturmuş olup, bu düzenlemenin amacı; “kasti” hareketiyle sigortalı veya sigortalının ölümü hâlinde hak sahiplerine aylık bağlanmasına neden olan üçüncü kişiye kısmen de olsa medeni ceza vermek ve Kuruma gelir sağlamaktır. (Resul Aslanköylü, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Şerhi Bağ-Kur Kanunu ile Karşılaştırmalı, s.951)
Öte yandan, 5510 sayılı Kanunun 21/4. maddesi hükmüne göre; İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücu edilir.
5510 sayılı Kanunun 13. maddesinde iş kazası “… sigortalı kendi adına ve hesabına bağımsız çalışıyorsa yürütmekte olduğu iş nedeniyle, … meydana gelen ve sigortalıyı hemen veya sonradan bedenen ya da ruhen özüre uğratan olay” olarak tanımlanmıştır.
5510 sayılı Kanunun 39. maddesi hükmüne göre; Kurum’un rücû hakkı, üçüncü kişinin sadece kasıtlı fiili haline özgülenmiştir. Yasa’nın açık ve buyurucu hükmüne göre; üçüncü kişi, kasta dayanmayan fiili sonucunda sigortalının malül kalmasına veya ölümüne neden olmuş ise, sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanan aylıkların ilk peşin değerinin yarısından sorumlu tutulması mümkün değildir. Aynı kanunun 21/4. maddesi hükmüne göre ise, üçüncü kişinin kusurunun olması Kurum’un rücû hakkının oluşması için yeterlidir.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde somut olayda; ölen sigortalı hak sahiplerine ölüm aylığı mı yoksa ölüm geliri mi bağlandığı kurumdan sorularak tespit edilmeli, ölüm aylığı bağlandığının belirlenmesi halinde, Kurum’un rücu hakkının var olması için şart olan kast unsurunun davaya konu trafik kazasında olmadığı belirgin olduğundan verilen karar yerinde olacaktır. Ancak, sigortalının hak sahiplerine iş kazası geliri bağlanmış ise; iş kazası olup olmadığı konusunun kuşku ve duraksamaya yer kalmayacak şekilde aydınlatılmadığı anlaşılmakta olup, bu yönde tespit cihetine gidilmeli, gerekirse HMK’nın 165. maddesindeki “Bir davanın incelenmesi ve sonuçlandırılması başka bir davanın veya idari makamın çözümüne bağlı ise mahkeme, ilgili tarafa görevli mahkemeye veya idari makama başvurması için uygun bir süre verir. Bu süre içinde görevli mahkemeye idari makama başvurulmadığı takdirde, ilgili taraf bu husustaki iddiasından vazgeçmiş sayılarak esas hakkında karar verilir.” hükmü gözetilerek hak alanlarını ilgilendirdiğinden sigortalının hak sahipleri ve … aleyhine eldeki davaya konu sigortalı ölümünün işkazası sonucu olmadığının tespitine ilişkin dava açması için davalıya uygun bir süre verilerek, bunun sonucuna göre değerlendirme yapılıp karar verilmesi gerekir.
O hâlde, davacı Kurum ve davalılardan … vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve sair hususlar incelenmeksizin hüküm yukarıda açıklanan nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan …’ye iadesine, 14/01/2019 gününde oybirliği ile karar verildi