Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2016/11291 E. 2018/9582 K. 20.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/11291
KARAR NO : 2018/9582
KARAR TARİHİ : 20.11.2018

Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi

Dava, iş kazası sonucu sigortalı Mehmet Köse’nin 27.11.2006 tarihinde ölümü dolayısı ile sigortalının hak sahiplerine bağlanan peşin değerli gelirler ile yapılan harcama ve ödemeler nedeniyle uğranılan kurum zararının rücu’an ödetilmesi istemine ilişkindir.
Mahkeme, ilâmında belirtildiği şekilde davalı-asıl işveren yönünden davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davacı Kurum ve davalı işveren vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Somut uyuşmazlıkta, sigortalı Mehmet Köse’nin 27.11.2006 tarihinde ölümünden dolayı aynı olayla ilgili olarak davacı … tarafından asıl işveren ve alt işverene karşı kurumca yapılan işlemler nedeniyle iki ayrı dava açılmış olup, 6100 sayılı HMK.’nun 166’ncı (Mülga HUMK. nun 45’inci) maddesine göre ayrı ayrı açılmış davaların aralarında bağlantı bulunmaları halinde birleştirilerek bakılabilmesi mümkün kılınmakla, davaların birleştirilmesi sadece birleştirilen davaların yargılama safhalarının müşterek cereyan etmesi sonucunu doğurur. Başka bir anlatımla, birleştirmeye konu davalar bağımsız kimliklerini korurlar. Aralarında bağlantı bulunan her iki davanın birleştirilerek yarğılamanın ilk açılan 2011/824 Esas sayılı dosya üzerinden yapılmaması isabetsizdir.
2-Ticari şirketin tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmesi (terkini) ile sona erer. Tüzel kişiliğin sona ermesi için tasfiye işlemlerinin eksiksiz yapılmış olması gerekir. Şayet tasfiye işlemleri gerektiği gibi tamamlanmamış ve tasfiyesi gereken hususlar eksik bırakılmış ise, tüzel kişilik ticaret sicilinden silinse bile limited şirketinin tüzel kişiliğinin sona erdiğinin kabulü olanaksızdır. Bu durumda, tüzel kişiliğin yeniden ihyasına gidilerek taraf teşkili sağlanmak suretiyle yargılamanın devamının sağlanması gerekir. Şu halde yapılması gereken iş; anılan HGK kararı çerçevesinde, tüzel kişiliği sona eren davalı şirketin ihyası için tasfiye memurluğu ile Ticaret Siciline husumet yöneltilerek ayrı bir dava açılması için davacı tarafa uygun bir süre verilmeli, dava açıldığı takdirde bu davanın sonucu beklenmeli, tüzel kişiliğin yeniden ihyası halinde, taraf teşkili sağlanarak, sonucuna göre karar verilmelidir.
Somut olayda; hakkındaki davada kabule karar verilen davalılardan ……nin 6102 sayılı Yasanın Geçici 7.nci maddesine istinaden re’sen terkin edildiği, bu durumda taraf ehliyeti bulunmayan davalı şirket aleyhine karar verildiği anlaşılmış olmakla, davalı şirket hakkında ihya yapılması için yasal prosedür işletilmek suretiyle ihyasına dair karar alındıktan sonra, usulüne uygun şekilde taraf teşkilinin sağlanması ve sonrasında karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve infazı mümkün olmayacak şekilde, karar verilmiş olması yerinde görülmemiştir.
3-Somut olaya bakıldığında, meydana gelen kaza nedeniyle açılan ceza davasında, sanık……. hakkında verilen mahkumiyet kararlarının Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleştiği anlaşılmakla, ceza davasında kabul edilen maddi olgu hukuk hakimini bağlayacağından, ceza mahkemesi tarafından hakkında verilen mahkumiyet kararı kesinleşen… ve Tahir İptaş da bir miktar kusur verilmesi gerektiği gözetilmek suretiyle tarafların kusur oran ve aidiyetlerinin yeniden belirlenmesi gerekmektedir. Varsa açılan rucu davalarındaki kusur raporlarında gözetilip kusur oran ve aidiyetleri yeniden belirlenmelidir.
Davalılar arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinin, bir başka ifade ile, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığının usûlünce araştırılarak belirlenmesi gerekir.
506 sayılı Kanunun 87. maddesi hükmüne göre aracı, bir işte veya bir işin bölüm veya eklentisinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran 3. kişidir.
Asıl işveren taşeron ilişkisinin varlığı için öncelikle, işin başka bir işverenden alınmış olması, bir başka ifade ile asıl işverenin işverenlik sıfatına devredilen iş dolayısıyla sahip olması, asıl işyeri ya da işyerinden sayılan yerlerde kendi adına işçi çalıştırıyor olması gerekir.
İşin belirli bir bölümünde değil de, tamamının bir bütün halinde ya da bölümlere ayrılarak başkalarına devredildiği, işten bu yolla tamamen el çekildiği, sigortalı çalıştırılmadığı için işveren sıfatının haiz olunmadığı durumda ise, bunları devralan kişiler alt işveren, devredenler de asıl işveren olarak nitelendirilemeyecektir.
Aracı sıfatının kazanılmasında diğer koşullar ise; asıl işverenden istenilen işin, asıl iş ya da işyeriyle ilgili işin bir bölümünde veya işyeri eklentilerinde alınmış olması ve bu işte işi alanın kendi işçilerinin çalıştırılması ve bu nedenle de işveren sıfatına sahip olunmasıdır.
Buna göre; işverenin ve üçüncü kişilerin iş kazasındaki kasıt veya kusurunun tespiti amacıyla; iş kazasının oluşumuna ilişkin maddi olguların eksiksiz biçimde saptanması, sorumluluğu gerektiren her koşulun, kendi özelliği çerçevesinde araştırılıp irdelenmesi, işveren ve diğer ilgililerin kusur oran ve aidiyetlerinin belirlenmesi gerekir.
Bu kapsamda; 6331 sayılı Kanunun 37’nci maddesi uyarınca yürürlükten kaldırılan ancak zararlandırıcı sigorta olayının meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan 4857 sayılı İş Kanunu’nun 77’nci maddesi uyarınca, işverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumluluktan konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Anılan madde ile, işverenlere, işçi sağlığı ve iş güvenliği kavramından kapsamlı olarak, her türlü önlemi almak yanında, bir anlamda objektif özen yükümlülüğü de öngörülmektedir. Bu itibarla işverenin, mevzuatın kendisine yüklediği tedbirleri, işçinin tecrübeli oluşu veya dikkatli çalıştığı takdirde gerekmeyeceği gibi bir düşünce ile almaktan sarfınazar etmesi kabul edilemez.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) ortak Komisyonunda işçi sağlığının esasları: Bütün işkollarında işçinin fiziksel, ruhsal ve sosyo-ekonomik bakımdan sağlığını en üst düzeye çıkarmak ve bunun devamını sağlamak; çalışma şartları ve kullanılan zararlı maddeler nedeni ile işçi sağlığının bozulmasını engellemek; her işçiyi kendi fiziksel ve ruhsal yapısına uygun işte çalıştırmak; özet olarak işin işçiye ve işçinin işe uyumunu sağlamak olarak tanımlanmaktadır. Belirlenen amaçlara ulaşmak, dolayısıyla iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önlemek temel sorumluluktur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.11.2006 gün ve E: 2006/10-696, K: 2006/704 sayılı kararı).
Belirtilen açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde, asıl-alt işveren olarak nitelendirilen davalıların, aralarında imzaladıkları sözleşmelerde gözetilmek suretiyle, asıl işveren-alt işverenlik sıfatının bulunup bulunmadığı değerlendirilip sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.
4-Sigortalının hak sahiplerine bağlanan ilk peşin sermaye değerli gelirler arasındaki çelişki ve farklılık sorularak giderilmesizin hüküm kurulması yerinde görülmemiştir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum ve davalı işveren vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, sair hususlar incelenmeksizin 20.11.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.