YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/789
KARAR NO : 2015/3374
KARAR TARİHİ : 27.02.2015
Mahkemesi : Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davalılardan … şirketinin ‘nin rödovans sözleşmesiyle …’a verdiği belirtilen maden işletmesinde taşeron … işçisinin vagona temas sonucu vefat ettiği, hükme esas kusur raporunda; taşeron …’ın % 90, sigortalının % 10 kusurlu bulunduğunun, … şirketine ise ruhsat sahibi olduğundan kusur atfedilemeyeceğinin belirtildiği anlaşılmaktadır. Tazminat dosyasında ise, … şirketi ve …’ın % 90, sigortalının ise % 10 kusurlu bulunduğu anlaşılmaktadır.
5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 21. ve 39. Maddelerinde yeni düzenlemesi getirilmiş ise de, söz konusu düzenlemelerin anılan kanunda, yürürlüğü öncesinde gerçekleşen olaylardan kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi kuralı karşısında davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 26 ve 87. maddeleridir. Bu yasal düzenleme çerçevesinde, tarafların sorumluluğu belirlenirken, öncelikle, davalılar arasındaki hukuki ilişkinin açıklanması gerekmektedir.
Bilindiği üzere madenler, Anayasanın 168. maddesi ve 3213 sayılı Maden Kanununun 4. maddesi gereği devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, arama ve işletme hakkının gerçek ve tüzel kişilere devri ancak kanunun öngördüğü şartlarda mümkündür.
Madenler üzerindeki hakların bölünmezliğini, devir ve intikalini düzenleyen anılan Yasanın 5. maddesinde, madenler üzerindeki hakların hiç birisinin hisselere bölünemeyeceği ve her bir hakkın bir bütün halinde muameleye tabi tutulacağı hüküm altına alınmıştır. Anılan Yasal düzenleme çerçevesinde, ruhsat sahibi tarafından maden sahası üzerinde, ruhsatın verdiği yetkilerin tamamının yada bir bölümünün sözleşme ile 3. kişilere devri mümkün değildir. Ancak, uygulamada, ruhsat sahipleri özel hukuk alanına giren kimi sözleşmelerle ve belirli bir bedel karşılığında maden çıkarma ve satış haklarını özel kişilere bırakmaktadırlar. Rödovans olarak adlandırılan bu yöntemle ruhsat sahipleri, taşeron olarak üretim yapan üçüncü kişilere süreli sözleşmeler ile maden çıkarma ve satış haklarını kiralamaktadırlar.
Günümüz literatüründe rödovans, “maden ruhsat alanlarının, hukuki hak ve sorumlulukları kendisinde kalması koşuluyla hak sahibi tarafından sözleşme ile özel veya tüzel bir kişiye, bir süre tahsis edilmesi durumunda, maden ocağının işletilmesini üstlenen özel veya tüzel kişinin, esas ruhsat sahibine, ürettiği her bir ton maden için ödemeyi taahhüt ettiği meblağ” olarak tanımlanmaktadır.
Rödovans sözleşmesine Maden Kanununda özel bir düzenleme olmadığı için Borçlar Kanununun 270 ve devamı maddelerinde düzenlenen “hasılat kirasına” ait hükümler uygulanır. Türk Borçlar Hukukunda sözleşmelerde şekil serbestisi geçerlidir. Yasada özel olarak bir şekle bağlanmayan sözleşmeleri taraflar istedikleri şekilde yapabilirler. Rödovans sözleşmesi maden ruhsatının devri anlamına gelmediğinden, devir sözleşmesinin Maden İşleri Genel Müdürlüğünde yetkili memur huzurunda yapılması zorunluluğu yoktur.
1990 yılında Maden Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 32. maddesinin son fıkrası değiştirilerek, üçüncü kişi ve kuruluşların ruhsat sahipleri ile yapmış oldukları rödovans, kira, taşeron vb. sözleşmelere dayanılarak ruhsat sahasında faaliyette bulunabilmesi Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının iznine bağlanmıştır. Ruhsat sahiplerinin, sözleşmeleri bir ay içinde Maden Dairesi’ne bildirerek uygun görüş alması şartı getirilmiştir. Ancak 03.02.2005 tarihinde yayımlanan Maden Kanunu Uygulama Yönetmeliğinin geçici 2. maddesindeki “Bu Yönetmeliğin yayımı tarihinden sonra, ruhsat sahiplerinin Kanun kapsamındaki faaliyetleri ile ilişkili olarak üçüncü kişi ya da kuruluşlarla yaptığı sözleşmelerin Genel Müdürlüğe bildirilmesine ve görüş alınmasına gerek yoktur. Ancak ruhsat sahasındaki tüm faaliyetlerden Genel Müdürlüğe karşı ruhsat sahibi sorumludur.” hükmü gereği bildirim yükümlülüğü kaldırılmıştır. Anılan yönetmelik, 06.11.2010 tarihinde yayımlanan Madencilik Faaliyetleri Uygulama Yönetmeliğinin 168. maddesi ile yürürlükten kaldırılarak, Rödövans sözleşmeleri ile ilgili olarak geçici 1. maddesinde aynı düzenlemeye yer verilmiştir.
Rödovansçının sorumluluğu konusunda 24.06.2010 tarih 27621 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 5995 sayılı Kanunun 17. Maddesi ile Maden Kanununa eklenen Ek 7. Maddesi ile yeni düzenleme yapılmıştır. Anılan madde de; maden ruhsat sahiplerinin, ruhsat sahalarının bir kısmında veya tamamında üçüncü kişilerle yapmış oldukları rödovans sözleşmelerinde, bu alanlarda yapılacak madencilik faaliyetlerinden doğacak İş Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili idari, mali ve hukuki sorumluluklarının rödovansçıya ait olacağı, ancak bu durumun ruhsat sahibinin Maden Kanunundan doğan sorumluluklarını ortadan kaldırmayacağı belirtilmiştir,
Uyuşmazlığın çözümü hususunda ayrıca üçüncü kişinin aracılığının düzenlendiği 506 sayılı Kanunun 87. maddesi hükmüne değinmek gerekecektir. Anılan maddeye göre; sigortalılar üçüncü bir kişinin aracılığı ile girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile, bu kanunun işverene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işveren de sorumludur. Aracı, bir işte veya bir işin bölüm veya eklentisinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran 3. kişidir.
Asıl işveren taşeron ilişkisinin varlığı için öncelikle işin başka bir işverenden alınmış olması, bir başka ifade ile asıl işverenin işverenlik sıfatına devredilen iş dolayısıyla sahip olması, asıl işyeri ya da işyerinden sayılan yerlerde kendi adına işçi çalıştırıyor olması gerekir.
İşin belirli bir bölümünde değil de tamamının bir bütün halinde ya da bölümlere ayrılarak başkalarına devredildiği, işten bu yolla tamamen el çekildiği, sigortalı çalıştırılmadığı için işveren sıfatının haiz olunmadığı durumda ise, bunları devralan kişiler alt işveren, devredenler de asıl işveren olarak nitelendirilemeyecektir.
Aracı sıfatının kazanılmasında diğer koşullar ise asıl işverenden istenilen işin, asıl iş ya da işyeriyle ilgili işin bir bölümünde veya işyeri eklentilerinde alınmış olması ve bu işte işi alanın kendi işçilerinin çalıştırılması ve bu nedenle de işveren sıfatına sahip olunmasıdır.
Mahkemece; yukarıda açıklanan bu hukuki düzenlemeler gözetilerek, davalılar arasındaki sözleşmenin yapılış tarihi itibariyle usulüne uygun olup olmadığı irdelenerek, Maden Kanunu Ek 7. maddesinin somut olayda uygulama yerinin bulunup bulunmadığı değerlendirilerek, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin niteliği, bir başka ifade ile, asıl işveren-taşeron ilişkisi olup olmadığı saptanarak , tazminat dosyasıyla işbu davada alınan kusur raporları arasındaki çelişki de giderilmeli ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmelidir.
O hâlde, davacı vekilinin , bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 27.02.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.