YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/6427
KARAR NO : 2015/8639
KARAR TARİHİ : 05.05.2015
Mahkemesi : İş Mahkemesi
İşkazası sonucu ölen sigotalının hak sahiplerine bağlanan gelirlerin tazmini istemine ilişkin davanın bozma ilamına uyulduktan sonra yapılan yargılaması sonunda; ilâmda yazılı nedenlerle isteğin kısmen kabulüne dair hükmün süresi içinde temyizen incelenmesini tarafların avukatlarının istemesi ve davalı avukatının duruşma talep etmesi üzerine dosya incelendiğinde işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 05.05.2015 günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmiştir. Duruşma günü davalı adına Av. … ile karşı taraf adına Av. … geldiler. Duruşmaya başlandı. Hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenip duruşmaya son verilerek aynı günde Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-)Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin taktirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacının avukatının temyiz itirazlarının REDDİNE;
2-)Davalının avukatının temyiz itirazlarına gelince;
Mahkemenin uyma kararı verdiği Dairemizin bozma kararında açıklanan gereklerin yerine getirilmediği anlaşılmıştır.
09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında açıkça vurgulandığı üzere, bir Mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda; Mahkeme yönünden o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine bozma kararında açıklanan hukuki esaslar çerçevesinde hüküm kurma yükümlülüğü doğar. Bu hukuki aşama, “usuli kazanılmış hak” olarak adlandırılır. Bu hukuki müessese, mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararındaki esaslar ve istenilenler kapsamında işlem yapmak ve hüküm kurma zorunluluğunu getirir.
Uzun yıllardan beri Yargıtay’ın kökleşmiş, sapma göstermeyen uygulamaları ve öğretide benimsenen usuli kazanılmış hak müessesesi, usul hukukunun dayandığı vazgeçilmez ana temellerinden biridir.Bu hukuki kuralın ancak iki istisnası bulunmaktadır. Bunlardan biri, Mahkemece, Yargıtay bozma kararına uyulduktan sonra görülmekte olan davaya uygulama imkanı olan yeni bir içtihadı birleştirme
kararı çıkması; diğeri de, 04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirlendiği üzere, hükmüne uyulan bozma kararından sonra görevle ilgili yeni bir yasal düzenlemenin getirilmiş olmasıdır ki, eldeki davada, Dairemizin bozma kararına uyulmakla, meydana gelen usuli kazanılmış hakkın sonuç doğurmayacağı haller söz konusu değildir.
Bu yönde, Dairemizin bozma kararında ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere; 5510 sayılı Yasanın 21. maddesiyle yeniden getirilen “sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı” tazmin hükmünün, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğü öncesinde gerçekleşen iş kazalarından kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına imkan veren bir düzenleme bulunmadığı gözetildiğinde, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 26. maddesidir.
Bu maddedeki, “İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya işçilerin sağlığını koruma ve işgüvenliği ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı hareketi veyahut suç sayılabilir bir hareketi sonucu olmuşsa, Kurumca sigortalıya veya haksahibi kimselerine yapılan veya ileride yapılması gerekli bulunan her türlü giderlerin tutarları ile gelir bağlanırsa bu gelirlerinin 22. maddede belirtilen tarifeye göre hesaplanacak sermaye değerleri toplamı (Anayasa Mahkemesi’nin 23.11.2006 tarihli ve E:2003/10 K:2006/106 sayılı Kararı ile bu fıkrada geçen “sigortalı veya haksahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere” bölümü iptal edilmiştir.) Kurumca işverene ödettirilir…İş kazası veya meslek hastalığı, 3. birkişinin kasıt veya kusuru yüzünden olmuşsa, Kurumca bütün sigorta yardımları yapılmakla beraber zarara sebep olan 3. kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara Borçlar Kanunu hükümlerine göre rücû edilir.” düzenlemesine göre; davaya konu iş kazasında kusurlu olanlar davacı Kurumun rücû alacağından kusurları karşılığı sorumludur.
Kusur raporlarının 506 sayılı Yasa’nın 26., 4857 sayılı Yasa’nın 77. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün 2 vd. maddelerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir. 4857 sayılı Yasa’nın 77. maddesi; “İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar…” düzenlemesini içermektedir. Anılan düzenleme, işçiyi gözetim ödevi ve insan yaşamının üstün değer olarak korunması gereğinden hareketle; salt mevzuatta öngörülen önlemlerle yetinilmeyip, bilimsel ve teknolojik gelişimin ulaştığı aşama uyarınca alınması gereken önlemlerin de işveren tarafından alınmasını zorunlu kılmaktadır. İş kazasının oluşumuna etken kusur oranlarının saptanmasına yönelik incelemede; ihlal edilen mevzuat hükümleri, zararlı sonuçların önlenmesi için koşulların taraflara yüklediği özen ve dikkat yükümüne aykırı davranışın doğurduğu sonuçlar, ayrıntılı olarak irdelenip, kusur aidiyet ve oranları gerekçeleriyle ortaya konulmalıdır.
506 sayılı Yasanın 26. maddesinde düzenlenmiş bulunan rücu davaları, sigortalının alacağından bağımsız, kanundan doğan basit rücu hakkına dayalı olup; sigortalı veya hak sahipleri tarafından tazmin sorumluları aleyhine açılan tazminat davalarında alınan kusur tespitine ilişkin bilirkişi raporuyla ulaşılan sonuçlar, rücu davasında bağlayıcı nitelikte bulunmamakta; 506 sayılı Yasanın 26. maddesi çerçevesinde, işçi sağlığı ve iş güvenliği kuralları yönünden ayrıntılı irdeleme içermesi halinde güçlü delil olarak kabul edilebilmektedir. (Hukuk Genel Kurulu 17.01.2010 tarih 2010/10-10 Esas, 2010/14 Karar sayılı Kararı)
Dosyadaki bilgi ve belgelere göre; 07.01.2004 tarihinde öğlen yemeğini müteakip çalışmakta olduğu dökümhanenin ocaklar bölümünde saat 14.00 sularında kalp krizi geçirmesi sonucu öldüğü anlaşılan sigortalının haksahiplerin açtığı tazminat davasında alınan kusur raporu; maddî olaya, 506 sayılı Kanunun 26. maddesine, 4857 sayılı Yasa’nın 77. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün 2 vd. maddelerine uygun olmaması nedeniyle, iş bu rücu davasında da, tazminat davasındaki rapora iştirak eden ve aynı şekilde 506 sayılı Kanunun 26. maddesine, 4857 sayılı Yasa’nın 77. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün 2 vd. maddelerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılan kusur raporunun hükme dayanak alınması isabetsiz bulunmuş ve bu durum zaten bozma nedeni yapılmıştır. Bozma kararı sonrası alınan 25.06.2014 tarihli kusur raporunun da aynı şekilde işverene kusur verme nedenlerinin yasal dayanaklarının olmaması ve alınması gerektiği iddia edilen işveren önlemlerinin gerçekçi olmaması nedenleriyle, 506 sayılı Kanunun 26. maddesine, 4857 sayılı Yasa’nın 77. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün 2 vd. maddelerine uygun olmadığı kanaatine varılmıştır.
Hal böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunun 20.03.2013 tarih 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar sayılı Kararında ayrıntıları açıklandığı üzere; 506 sayılı Yasa’nın 26., 4857 sayılı Yasa’nın 77. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün 2 vd. maddelerine uygun olarak iş kazasının oluşumuna etken kusur oranlarının saptanmasına yönelik incelemede; ihlal edilen mevzuat hükümleri, zararlı sonuçların önlenmesi için koşulların taraflara yüklediği özen ve dikkat yükümüne aykırı davranışın doğurduğu neticelerin ayrıntılı olarak irdelendiği, işyeri hekimliği, işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında uzman olan bir kardiyoloğun da yer alacağı bilirkişi heyetinden iş kazası ile işverenin eylemi arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığı, illiyet bağı bulunuyorsa kalp krizinin oluşumunda işverenin kusurunun bulunup bulunmadığının saptandığı, kusuru mevcut ise kusurunun ağırlığının değerlendirildiği kusur raporu alınmalıdır.
Alınacak raporun özellikle; işverenin, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olması nedeniyle, işçilerin hayatı için gerekli tedbirleri alması, gerekli tedbirlerin alınmamasının işverenin kusuru olduğu ve özellikle, somut uyuşmazlık yönünden, kalp krizinde kişinin yaşının, beslenme şekli ve kültürünün, genetik özelliklerinin ve bünyevi yapısının, tütün bağımlılığı, alkol kullanımı, egzersiz durumunun, cinsiyetinin de faktör olduğu, sağlığının çeşitli faktörlerinin bir araya gelmesiyle bozulabileceği, sigortalının bünyesel yatkınlığı ve genel sağlık durumunun bir araya gelerek miyokart infarktüsünü ortaya çıkarabileceği
ve bu durumun olayın uygun kısmi illiyet sebebi olabileceğinin gözetildiği; ayrıca işyerinde çalışma şartlarının kalp krizini tetikleyip tetiklemeyeceğinin belirlendiği ve bu hususların kusurun ağırlığının değerlendirilmesinde dikkate alındığı bir rapor niteliğini taşıması gerektiğine dikkat edilmelidir.
Mahkemenin, bu maddi ve hukuki olguları gözetmeksizin, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar vermiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalının avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, davalı avukatı yararına takdir edilen 1.100,00 TL duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 05.05.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.