YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/580
KARAR NO : 2016/3809
KARAR TARİHİ : 22.03.2016
Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, 01.01.1995-01.05.2008 tarihleri arasında, Bağ-Kur sigortalılığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davanın yasal dayanağı, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici 7. maddesi delaletiyle mülga 2926 sayılı Kanunun 2., 3., 6., 9. ve 10. maddeleridir.
2926 sayılı Kanunun 2. maddesinde, Kanunla veya kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulan sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdiyle bağlı olmaksızın, 3. maddenin (b) bendinde tanımlanan tarımsal faaliyette bulunanların Tarım Bağ-Kur sigortalısı sayılacakları belirtilmiştir.
Anılan Kanunun 3. maddesinin (b) bendinde “Tarımsal faaliyette bulunanlar: kendi mülkünde, ortaklık veya kiralamak suretiyle başkalarının mülkünde, kamuya mahsus mahallerde ekim dikim, bakım, üretim, yetiştirme ve ıslah yollarıyla veya doğrudan doğruya tabiattan istifade etmek suretiyle bitki, orman, hayvan ve su ürünlerinin üretimini, avlanmasını, avcılar ve yetiştiriciler tarafından muhafazasını, taşınmasını sağlayanlar veya bu ürünlerden sair bir şekilde faydalanmak suretiyle kendi adına ve hesabına faaliyette bulunanlar” olarak tanımlanmış, 5. maddesinde, sigortalı olmanın zorunlu olduğu, sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden vazgeçilemeyeceği ve kaçınılamayacağı, 6. maddesinde ise, diğer sosyal güvenlik kuruluşları kapsamına tabi bir işte çalışanların, çalışmaya başladıkları tarihten bir günönce, sigortalılıklarının sona ereceği hüküm altına alınmıştır. Ayrıca aynı Kanunun 9. maddesi Kuruma re’sen tescil yükümlülüğü yüklemiştir.
Anılan Kanunun 10. maddesine göre ise, kayıt ve tescil işlemlerinde valilik, kaymakamlık, özel idare, belediye, muhtarlık ve nüfus idareleri kayıtları ile, diğer kamu kurum ve kuruluşlarının, kanunla kurulu meslek kuruluşlarının, tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin …… Anonim Şirketi ve tarım kesimine yönelik faaliyette bulunan milli bankaların kayıtlarının esas alınacağı bildirilmiştir.
Tarım Bağ-Kur sigortalılığının yasal dayanağını oluşturan 2926 sayılı Kanunda, bildirimsiz kalan sigortalılar için 506 sayılı Kanunun 79. ve 5510 sayılı Kanunun 86. maddesinde öngörülen “hizmet tespiti” davasına koşut bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Anılan düzenlemede, kayıt ve tescillerini yaptırmayan sigortalıların hak ve yükümlülüklerinin kayıt ve tescil edildikleri tarihi takiben başlayacağının hükme bağlanmış olması karşısında, kayıt ve tescil, yada tescil yerine geçen iradi prim ödemesi veya prim tevkifatı öncesine isabet eden tarımsal faaliyet ve buna dayalı “Tarım Bağ-Kur sigortalılığının tespiti” söz konusu olamayacaktır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 18.05.2011 gün, 2011/10-230 Esas 2011/319 Karar sayılı, 29.02.2012 gün ve 2011/10-769 Esas 2012/107 karar sayılı ve 27.06.2012 gün 2012/10-292 Esas ve 2012/415 Karar kararlarında da açıkça belirtildiği üzere, davacının tarımsal faaliyetinin kesintisiz sürüp sürmediğinin tespiti için, Mahkemece;
1-Çekişmeli dönemde davacının nerede oturduğu; Nüfus Müdürlüğü, İlçe Seçim Kurulu Başkanlığı ve Muhtarlık kayıtları esas alınarak belirlenmeli,
2-Dönem içinde … Bankası, Kooperatif veya Birlikler aracılığıyla “Tarımsal Amaçlı Kredi” kullanıp kullanmadığı araştırılmalı,
3-Dönem içinde ürün teslimatından dolayı prim kesintisi yapılıp yapılmadığı veya sigortalılık iradesini ortaya koyacak şekilde prim ödemesinin bulunup bulunmadığı araştırılmalı,
4-25.04.2006 gün 26149 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5488 sayılı Tarım Kanunun 19. maddesi uyarınca Çiftçi Kayıt Sistemine dahil edilerek doğrudan gelir desteği alıp almadığı ve bu bağlamda davacının hangi ürünleri ekerek bunları nerelere sattığı, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunun “Zirai kazanç, zirai faaliyet, zirai işletme, çiftçi ve mahsulün tarifi” başlıklı 52., ” Zirai kazançta vergileme” başlıklı 53., ve “Vergi Tevkifatı” başlıklı 94 vd. maddeleri ile 213 Vergi Usul Kanununun ” Vergi kesenlerin sorumluluğu” başlıklı 11. maddesi kapsamında zirai kazançlarından dolayı vergi ödeyip ödemedikleri araştırılmalıdır. Konu ile ilgili Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.12.2010 gün ve 2010/10-580-647 sayılı kararında da açıkça belirtildiği üzere ” Tevkifat yapma ve kurum hesaplarına aktarma yükümü, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunun 94/11.maddesinde öngörülen çiftçilerden satın alınan zirai mahsuller için yapılan ödemelerden gelir vergisine mahsuben tevkifat yapma yükümüne paralel olarak getirilmiştir. Bakanlar Kurulu Kararı kapsamındaki gerçek ve tüzel kişiler, tarımsal faaliyette bulunan bu kişilerden satın aldıkları ürün bedellerinden tevkifat yapmakla yükümlüdürler.” Tevkifat suretiyle vergilendirilen çiftçiler yaptıkları satış ve hizmetleri dolayısıyla müstahsil makbuzu almak ve saklamak zorundadırlar.
5-Tarımsal faaliyeti kapsamında ilaç, gübre ve sulama parası ödeyip ödemediği, varsa bunların fatura ve belgelerinin nelerden ibaret olduğu, … Odası, Kooperatif veya Birliklere üyeliği varsa bu kuruluşlara düzenli bir şekilde aidat ödeyip ödemediği araştırılmalı, tarımsal faaliyete elverişli tapulu taşınmazının bulunup bulunmadığı, tarımsal faaliyetin taşınmaz kiralanması yoluyla gerçekleştirildiğinin savunulması halinde; taşınmazların, kimden hangi yıllar için kiralandığı, kiracının; kiralama yoluyla faaliyetini yürütmeye elverişli alet ve edavatının bulunup bulunmadığı araştırılmalı, traktörünün bulunduğunun ileri sürülmesi halinde, traktörün hangi tarihte satın alınıp ilgilisi adına trafiğe tescil edildiğini gösteren fatura ve trafik tescil belgesinin celp edilmeli,
6-Hayvan yetiştiriciliği bulunduğunun ileri sürüldüğü hallerde, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 01.06.2011 gün ve 2011/10-306-365 sayılı kararında da belirtildiği üzere 16.05.1986 tarihinde yürürlüğe giren 3285 sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun 22. maddesi kapsamında hayvanlarına ilişkin menşe şehadetnamesinin bulunup bulunmadığı tespit edilerek, büyük ve küçükbaş hayvanlarına ilişkin istatistik bilgileri ve bu hayvanlara ilişkin yapılması zorunlu bulunan periyodik aşılara ilişkin bilgiler İlçe Tarım Müdürlükleri’nden sorulmalı, köy muhtarı ve ihtiyar heyeti üyeleri gibi tarımsal faaliyetin varlığını yakından bilebilecek durumdaki tanıklar dinlenilerek sigortalılık olgusunun varlığı hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklığa kavuşturulmalıdır.
Ayrıca 2926 sayılı Kanunun 6. maddesinde belirtilen şekilde sigortalılığın sona erip ermediği araştırılmalı ve bu bağlamda çekişmeli dönemde 506 sayılı Kanun kapsamında SSK sigortalılığı ya da 1479 sayılı Kanun kapsamında zorunlu Bağ-Kur sigortalılığı varsa ve bu sigortalılık süresi makul süreyi aşmışsa, HGK’nin 14.02.2007 gün, 2007/21-73-71 sayılı ve 14.03.2012 gün, 2011/10-804-152 sayılı kararları göz önünde bulundurularak sigortalılığın sona erdiği olgusu da dikkate alınmalı; Yine, 2926 sayılı Kanunun 5. maddesi kapsamında, kayıt ve tescil, yada tescil yerine geçen iradi prim ödemesi veya prim tevkifatının esas alınması gerektiği, davacıdan yapılan ilk prim tevkifatını takip eden aybaşından başlatılması gerektiği gözetilmelidir.
Somut olayda, önce 01.10.1996 tarihi itibariyle re’sen 2926 sayılı Kanun kapsamında tescil edilen davacı hakkında, 2008 yılında tevkifat sebebiyle geriye doğru tescil talebi üzerine tescil tarihinin 01.6.1995 olarak düzeltildiği, sonrasında 01.6.1995 tarihi itibariyle 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduğu gerekçesiyle tarım sigortalılığının iptal edildiği, şahsi dosyası gelmemiş olmakla birlikte, ilgili ekstreden ve cevap dilekçesinden, davacının 1479 sayılı Kanun kapsamında muhtarlık faaliyeti sebebiyle 28.3.2004 tarihinden itibaren, çakışan 506 sayılı Kanun kapsamındaki sigortalılık süreleri dışında diğer bir Bağ-Kur sigortalılığı bulunduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, davacının tarımsal faaliyetinin sürekli olduğunun, muhtarların başka bir sosyal güvenlik kurumuna tabi olmamaları halinde 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olacakları, buna göre tarım Bağ-Kur süresine itibar edilmesi gerektiği şeklinde görüş bildiren bilirkişi raporundan hareketle 01.5.1995 – 01.5.2008 tarihleri arasında davacının Bağ-Kur sigortalılığının tespitine karar verilmiş ise de; yapılan araştırma ve irdeleme yetersizdir.
Öncelikle 6100 sayılı HMK’nın “Hakimin Davayı Aydınlatma Ödevi” başlıklı 31. maddesi kapsamında, davacının talebi açıklattırılmalı, hangi kanun kapsamında Bağ-Kur sigortalılığının tespitini istediği belirlenmeli, ancak 30.5.1995 tarihli prim kesintisin varlığı ve bu tarihte 506 saylı Kanun kapsamında herhangi bir çalışmasının bulunmadığı gözetildiğinde, 01.6.1995 tarihinde 2926 sayılı Kanun kapsamında tarım Bağ-Kur sigortalılığının başladığının kabul edilmesi gerektiği dikkate alınmalıdır. Sonrası hakkında yapılacak değerlendirmede ise, 1479 sayılı Kanun kapsamındaki sigortalılığa dair şahsi dosyası getirtilmeli, bu sigortalılığın muhtarlık faaliyetine tabi olması halinde, muhtarlık “kamu görevi” cümlesinden olup, nitelik itibariyle ifa önceliği bulunduğu, diğer bir anlatımla, kişi muhtar seçildikten sonra sair işini-gücünü bir yana bırakıp (mesaisini) tüm emek ve çalışmalarını öncelikle bu kamu (muhtarlık) görevinin yerine getirilmesine hasredeceği, bu açıdan muhtarlık görevinin gerektirdiği çalışmaların ön planda tutulması ve zorunlu oluşu karşısında muhtarların, muhtarlık göreviyle ilgili çalışmalarının asıl ve baskın nitelikte, muhtarlık dışındaki sosyal ve ekonomik faaliyetlerinin ise, tali (ikincil) nitelikte kabul edilmesinin doğru olacağı gözetilmelidir. Kaldı ki, 2926 sayılı Yasanın 6. maddesinde yer alan, “Bu kanuna göre sigortalı sayılanlardan… diğer sosyal güvenlik kuruluşları kapsamına tabi bir işte çalışanların, çalışmaya başladıkları tarihten… itibaren sigortalılıkları sora erer” hükmü gözetildiğinde, muhtarlık görevine başlama ile birlikte 1479 sayılı Yasaya tabi sigortalılık başlayacak, Tarım Bağ-Kur sigortalılığı da sona ereceğinden, bu durumdakilerin, yani Tarım Bağ-Kur sigortalısı iken muhtar seçilenlerin 2108 sayılı Yasanın 4. maddesi gereği olarak 1479 sayılı Yasa kapsamında sigortalı kabul edilmeleri mecburiyeti vardır.
18.10.1995 tarihinden itibaren başlayan ve çakışan kesintili 506 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalılık sürelerinin varlığı karşısında ise, davaya konu dönemde tarımsal faaliyetin sürekliliği hakkında yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde araştırma yapılmalı, çakışmaların makul süreyi aştığı sonucuna varıldığında, yeniden sigortalılık için kayıt ve tescil, yada tescil yerine geçen iradi prim ödemesi veya prim tevkifatının esas alınması gerektiği gözetilerek varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum avukatının bu yönlerini amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 22.03.2016 gününde oy birliğiyle karar verildi.