Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2015/2508 E. 2015/4796 K. 16.03.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/2508
KARAR NO : 2015/4796
KARAR TARİHİ : 16.03.2015

Dava, ödeme emirlerinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozma sonrası yapılan yargılamada hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerinde, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
2011 yılı 2,3,4,5,6. aylara ilişkin Kurumun prim ve fer’ileri alacaklarının tahsili için gönderilen ödeme emirlerinin iptali istenen davaya konu dönemde davacının, asıl Kurum borçlusu olan G.. Aliminyum Sanayi ve Limited Şirketinde temsile yetkili müdür sıfatının bulunduğu hususunda uyuşmazlığın bulunmadığı anlaşılmaktadır. Davacı temsilcisi olduğu şirket hakkında verilen iflasın ertelenmesi nedeniyle kendisi hakkında da takip yapılamacayacağı iddiası ile eldeki davayla ödeme emirlerinin iptalini istemektedir.
506 sayılı Kanun’un 80. maddesindeki; “Sigorta primlerini haklı sebepleri olmaksızın, birinci fıkrada belirtilen süre içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen kamu kurum ve kuruluşların tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri mesul muhasip, sayman ile tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri kuruma karşı, işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.” düzenlemesi ve 5510 sayılı Kanunun 88. maddesindeki; “Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.” düzenlemesi; müteselsil sorumluluk hükmü içermektedir. Söz konusu hükümlere göre; sigorta primlerini (fer’ileri ile) yasal süresi içerisinde tahakkuk ve tediye etmeyen tüzel kişiliği haiz işverenlerin üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri; işbu prim borcundan dolayı Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmuşlardır.
Ancak bu sorumluluğun; “haklı sebep olmaksızın” ödememe hali ile sınırlı olduğu açıkça belirtilmiş olup; özel nitelikteki tüzel kişilerin üst düzey yönetici ve yetkilileri yönünden primlerin ödenememesi haklı bir neden sonucu ise prim borcundan ötürü şahsen sorumlu tutulamazlar. Diğer bir anlatımla şirketin prim borcundan müteselsilen sorumlu olan üst düzeydeki yönetici ve yetkilileri, borcun haklı nedenle ödenemediği savunmasında bulunabilirler ve haklı nedenin varlığı halinde, prim borcundan dolayı Kuruma karşı işverenle birlikte müteselsilen sorumlu tutulamazlar.
Haklı nedenlerin neler olduğu konusunda yukarıda belirtilen Kanunlarda bir açıklık bulunmamaktadır. Bu boşluğun uygun düştükçe diğer Kanunlardaki düzenlemelerden yararlanılmak ve bilhassa Sosyal Güvenlik ilkeleri ve davalı Kurumun hakları göz önünde tutulmak suretiyle doldurulması gerekmektedir. Burada, Anonim Şirket temsilcilerinin sorumlu olduğu borcu yerine getirmemesini çekilmez derecede güçleştiren veya imkânsız kılan objektif bir sebebin bulunması gerekir.
Müteselsil borçlulukta alacaklı, alacağının tamamını veya bir kısmını karşısındaki borçlulardan dilediği birinden isteyebilmek imkânına sahip bulunduğu gibi, borçlular da alacaklıya karşı borç sona erinceye kadar hep birlikte sorumlu olmakta devam ederler. Borçlulardan birinin borç ödemeden aciz haline düşmesinin veya iflas etmesinin alacaklı için her hangi bir tehlikesi yoktur; zira diğer borçlulardan her biri borcun tamamını ifa etmek yükümlülüğü altında bulunmaktadır. Müteselsil borçluluk alacaklıya, borçluların içinden ödeme gücü en yüksek olanı seçerek edimin tamamını ondan isteyebilme yetkisini tanır.
Müteselsil borçlulukta borçlular, alacaklıya karşı, mutlak defi olarak adlandırılan, borcun sebebinden veya konusundan doğan def’iler ileri sürebilecekleri gibi (örnek olarak müteselsil borçluluğu doğuran sözleşmenin imkânsızlık, hukuka ve ahlaka aykırılık sebebiyle hükümsüz olduğu; alacaklının fiil ehliyetine sahip bulunmadığı; borcun bütün borçlular bakımından zaman aşımına uğramış olduğu def’iler), her bir borçlu, alacaklı ile arasındaki şahsi ilişkiden kaynaklanan def’ileri de (örneğin alacaklının takibine uğrayan borçlunu ehliyetsizliği; iradesinin fesada uğramış bulunması; borcunun henüz muaccel olması gibi.) ileri sürebilir.
Bu bağlamda; İcra ve İflas Kanunu’nun 179. maddesi uyarınca iflasının ertelenmesine karar verilen ya da iflasın ertelenmesi talebi kapsamında malvarlığının korunması için gerekli tedbirler alınan ve kayyum atanan bir şirketten, anılan Kanun’un 179/b maddesindeki “Erteleme kararı üzerine borçlu aleyhine 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dâhil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz…” düzenlemesi uyarınca tahsil edilemeyen iflasın ertelendiği döneme ilişkin prim borcunun, üst düzey yöneticiden de müteselsil sorumluluk ilkesi uyarınca tahsil imkânı bulunmamaktadır. Zira söz konusu hüküm ile; iflasın ertelenmesi kurumunun borçlu ve alacaklı kadar kamuyu da koruma amacını gerçekleştirmek amacıyla üst düzey yöneticinin şirketi ilzama ilişkin yetkilerinin tümü ya da bir kısmı kısıtlanmaktadır. Bu durum, iflasın ertelendiği döneme ilişkin prim borcunun ödenmemesinde doğrudan sorumluluğu bulunmayan üst düzey yönetici yönünden “haklı neden” oluşturmaktadır. Ancak, erteleme sürecinden öncesine ilişkin prim borçları yönünden, borcun ait olduğu ayı takip eden ay sonu itibariyle tahakkuk ve tediye, dolayısıyla da müteselsil sorumluluk gerçekleştiğinden, sonradan şirket yönünden verilen iflasın ertelenmesi kararı üst düzey yöneticinin sorumluluğunu etkilemeyecektir. Bir başka deyişle; iflasın ertelenmesi süreci öncesine ait prim borçları için şirketin iflasının ertelenmesi, üst düzey yönetici yönünden haklı neden oluşturmayacaktır.
Ayrıca, iflasın ertelenmesine ilişkin devam eden yargılama sırasında, borçlu şirket hakkında yapılan icra takiplerinin, ihtiyati haciz ve tedbir uygulamalarının tedbiren durdurulmasına ilişkin mahkeme kararlarının da sonuç itibariyle yukarıda açıklanan iflasın ertelenmesi işlemleri ve haklı sebep kapsamında değerlendirilmesi gerekeceği nazara alınmalıdır.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde prim borçlusu şirket hakkında ilk defa 15.03.2013 tarihinde iflasın ertelenmesine dair ihtiyati tedbir kararı dikkate alınarak, davacının temsil yetkisine ilişkin belgelerin de temin edildikten sonra, hukuki durumu ve davaya konu prim borçlarından sorumluluğunun değerlendirilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usûl ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 16.03.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.