Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2015/23544 E. 2016/711 K. 25.01.2016 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/23544
KARAR NO : 2016/711
KARAR TARİHİ : 25.01.2016

Mahkemesi : Tufanbeyli İş Mahkemesi
Tarihi : 03.06.2015
No : 2014/69-2015/734

Dava, davacının yaşlılık aylığının iptaline yönelik Kurum işleminin iptali ile Kuruma borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davanın yasal dayanağı 1479 sayılı Yasanın 35 ve Geçici 10. maddeleri ile 2829 sayılı Yasanın 8. Maddesidir. 2829 sayılı Yasanın 8. Maddesinin 1,. Fıkrasında “Birleştirilmiş hizmet süreleri toplamı üzerinden, ilgililere; son yedi yıllık fiili hizmet süresi içinde fiili hizmet süresi fazla olan kurumca, hizmet sürelerinin eşit olması halinde ise eşit hizmet sürelerinden sonuncusunun tabi olduğu kurumca, kendi mevzuatına göre aylık bağlanır ve ödenir.” Hükmüne yer verilmiştir.
Eldeki dava dosyasına konu olayda, davacının 1970/3 dönem ile 01.08.1999 tarihleri arasında 2174 gün kesintili 506 sayılı Kanuna, 01.09.1991-01.12.1998 tarihleri arasında kesintili 6 yıl 10 ay 2926 sayılı Kanuna, 20.04.1982-12.05.1988, 08.12.1998-24.12.1998, 01.02.1999-30.06.1999 ve 02.08.1999-12.03.2002 tarihleri arasında 8yıl 1 ay 17 gün 1479 sayılı Kanuna tabi sigortalılığının bulunduğu, Kurumca davacıya 12.03.2002 tarihli tahsis talebine göre 01.04.2002 tarihinden itibaren 1479 sayılı Kanun hükümleri gereğince yaşlılık aylığı bağlandığı, davacının son yedi yıllık fiili hizmet süresi içindeki en fazla hizmetin 2926 sayılı Kanuna tabi olduğunun belirlenmesi üzerine, bağlanan aylık başlangıçtan itibaren iptal edilerek borç kaydedildiği, davacıya, iptal sonrası 2926 sayılı Kanun gereği aylık tahsisi yapılarak ödenmesi gereken aylıklar borçtan mahsup edilerek, ilk tahsis işleminin Kurum hatasına dayalı olması nedeni ile 5510 sayılı Kanunun 96. Maddesinin 1. Fıkrasının (b) bendi gereği işlem yapılarak bakiye borcun ödemesi için davacıya bildirim yapıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği gibi Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkındaki 2829 sayılı Kanunun amacı hiçbir Kurumdaki hizmeti tek başına aylık bağlanmasına yeterli olmayan sigortalı ya da hak sahiplerine, değişik Kurumlardaki hizmet süreleri birleştirilmek suretiyle aylık bağlanmasını sağlamak, bu suretle değişik Kurumlardaki hizmetlerin ziyan olmasını önlemek olup, bazı Sosyal Güvenlik Kurumlarında geçen hizmet süreleri toplamının tek başına aylık bağlanmasına yeterli olması halinde, diğer Kurumlarda geçen hizmetlerin birleştirilmesinde, sigortalının ya da hak sahibinin iradesinin de bu yönde olması koşuluyla zorunluluk bulunmamaktadır. Eldeki davada, davacının hiçbir Kurumdaki hizmetinin başlı başına aylık tahsisine yeterli olmadığı, bu halde anılan yasal düzenlemenin 8. Maddesi gereği son yedi yıllık fiili hizmet süresi içindeki en fazla hizmet süresi olan Kurumca davacıya aylık bağlanması gerektiği belirgindir. Davacının fiili hizmet sürelerine göre, son yedi yıllık dönemde 1479 sayılı Kanuna tabi hizmetinin 3 yıl 25 gün olup 2926 sayılı Kanuna tabi hizmetinin ise 3 yıl 335 gün olduğu, yaşlılık aylığının 2926 sayılı Kanuna tabi olarak bağlanması gerektiği ve bu halde Kurum işleminde hukuka aykırılılık bulunmadığı anlaşılmaktadır.
01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24 ve 25. maddelerinde “…kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler…”, “meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren” zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılmışken, anılan maddelerde 19.04.1979 gün ve 2229 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, “kendi adına ve hesabına” çalışma koşulu ve belirtilen nitelikte çalışmaya başlama tarihi sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir.20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemede, kendi adına ve hesabına çalışma koşuluna ek olarak “gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar” için mükellefiyetin başlangıç tarihinden, “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışmakla beraber gelir vergisinden muaf olanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar” kayıtlı oldukları tarihten itibaren sigortalı sayılmaktadır.
22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikte ise, bu kez, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gerçek ve götürü usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar, Esnaf ve Sanatkarlar Siciline kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlardan” gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanlar da Esnaf ve Sanatkarlar Siciline veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigortalı sayılmışlardır.
02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemede de; kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gelir vergisi mükellefi olanlar ile, gelir vergisinden muaf olanlardan Esnaf ve Sanatkar Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun olarak kayıt olanlar” sigortalı sayılmışlardır.
Yukarıda açıklanan tüm bu Kanunlarla yapılan değişiklikler; önceki mevzuatın öngördüğü koşullara sahip olan sigortalıların, sigortalılık niteliklerine son vermemekte, değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten sonra Bağ-Kur sigortalılık niteliğini kazananlar yönünden yeni düzenlemeler içermektedir. Tersinin kabulü, kazanılmış hakları ortadan kaldırmak olur ki, bu durumun kabulüne yasaca ve hukukça olanak olmadığı açıktır.
Hal böyle olunca, mahkemece, davacının yaşlılık aylığı tahsisi sonrasında yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler kapsamında vergi, oda ve sicil kaydının bulunup bulunmadığı, kendi nam ve hesabına çalışmasının olup olmadığı araştırılarak, bu çerçevede zorunlu sigortalı olarak kabul edilmesi gereken dönem belirlenerek, bulunmaması halinde şimdiki gibi karar verilmesi gerektiği, varlığı halinde ise, davacıya 1479 sayılı Kanun kapsamında aylık tahsisi için 155 günlük anılan Kanun kapsamında sigortalılığın yeterli olduğu ve az miktardaki prim borcunun Kurumca her zaman tahsilinin mümkün olduğu gözetilerek, 155 günlük sigortalılık süresinin ikmali sonrası takip eden ay başından itibaren davacıya 1479 sayılı Kanun gereği yaşlılık aylığı tahsisi gerektiği ve 2926 sayılı Kanuna göre aylık bağlanan ilk tahsis tarihi olan 01.04.2002 tarihi ile 1479 sayılı Kanuna göre aylık bağlanması gereken ikinci tahsis tarihi arasındaki aylık farklarının Kurumca istirdadının mümkün olduğu nazara alınarak, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 25.01.2016 gününde oy birliğiyle karar verildi.