YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/22371
KARAR NO : 2016/1465
KARAR TARİHİ : 09.02.2016
Mahkemesi : İş Mahkemesi
Tarihi : 07.10.2015
Dava, rücûan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkeme, bozma üzerine ilâmında belirtilen gerekçe ile davanın kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin, yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Bozma ilâmında belirtildiği üzere; davacı Kurum, dava dilekçesinde, 506 sayılı Yasa’nın 10 ve 26. maddeleri gereğince rücûan tazminat isteminde bulunmuş olup; Mahkemece, anılan Yasa’nın 9 ve 10. madde şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği ve davalıların sorumluluğunun sonucuna göre belirlenmesi gerekmektedir.
İş kazasının vuku bulduğu tarihte yürürlükte bulunan 506 sayılı Yasa’nın 9. maddesi ile, “İşveren çalıştıracağı kimseleri, işe başlatmadan önce örneği Kurumca hazırlanacak işe giriş bildirgeleriyle Kurum’a doğrudan bildirmekle veya bu belgeleri iadeli-taahhütlü olarak göndermekle yükümlüdür. İnşaat işyerlerinde işe başlatılacak kimseler için işe başlatıldığı gün Kurum’a veya iadeli-taahhütlü olarak postaya verilen işe giriş bildirgeleri ile Kurum’a ilk defa işyeri bildirgesi verilen işyerlerinde işe alınan işçiler için en geç bir ay içinde Kurum’a verilen veya iadeli taahhütlü olarak gönderilen işe giriş bildirgeleri de süresi içinde verilmiş sayılır.” hükmü getirilmiş, anılan Yasa’nın 10. maddesinde de, “sigortalı çalıştırmaya başlandığının süresi içinde Kurum’a bildirilmemesi halinde bildirgenin sonradan verildiği veya sigortalı çalıştırıldığının Kurumca tesbit edildiği tarihten önce meydana gelen iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde ilgililerin sigorta yardımları Kurumca sağlanır.
İşveren vekili ise, 506 sayılı Yasa’nın 4. maddesinde, “İşveren nam ve hesabına işin yönetimi görevini yapan kimseler, “İşveren vekili” dir.” şeklinde tanımlanmıştır. Maddenin devamındaki “bu kanunda geçen işveren deyimi işveren vekilini de kapsar” şeklinde getirilen hüküm, işveren vekilinin yükümlülüklerini göstermek amacına yöneliktir. Zira, kanunda işverenin görevleri ilgili maddelerde sayılmıştır. İşveren vekili de o görevleri aynen işveren gibi yerine getirecektir. Getirmediği takdirde işverene uygulanan yaptırımlar kendisi için de geçerli olacaktır.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında dava konusu somut olayda; Mahkemece bozma hükmünün gereği yapılmadan, davalı C.. A..’un işveren vekili olup olmadığı hususunda herhangi bir irdeleme yapılmamış olması, isabetsiz olup, davalı C.. A..’un işveren vekili sıfatı bulunup bulunmadığı yöntemince araştırılmalı, varılacak sonuç uyarınca, işveren vekili sıfatı varsa 506 sayılı Yasa’nın 9-10. maddeleri uyarınca sorumlu tutulmalı, aksi halde bozma öncesi gibi karar verilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde karar tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 09.02.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.