Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2015/21863 E. 2015/20435 K. 24.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/21863
KARAR NO : 2015/20435
KARAR TARİHİ : 24.11.2015

Mahkemesi : İskenderun 2. İş Mahkemesi
Tarihi : 07.04.2015
No : 2013/54-2015/138

Dava, iş kazası sonucu sürekli iş göremez hâle gelen sigortalıya yapılan yardımlardan oluşan kurum zararının, 506 sayılı Yasa’nın 26. ve 87. maddeleri gereğince tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalılardan Y…. D…. Ç…. San. ve Tur… Tic. A.Ş., N.. G.. ve T.. Y.. vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanun’un 26’ncı maddesinin birinci fıkrasında işverenin sorumluluğu, ikinci fıkrasında ise üçüncü kişilerin sorumluluğu düzenlenmiş olup; davalılar N.. G.. ve T.. Y..’ın iş kazasının meydana gelmesinde kusuru tespit edilen üçüncü kişi konumunda oldukları uyuşmazlık dışıdır.
506 sayılı Kanun’un 26’ncı maddesinde üçüncü kişiler aleyhine açılan rücu davalarının tabi olduğu zamanaşımı süresine ilişkin açık hüküm bulunmamaktadır. Hâl böyle olunca; zararlandırıcı sigorta olayına neden olan 3. şahıslar yönünden; üçüncü kişi ile sigortalı arasında akdi bir ilişki söz konusu olmayıp 506 sayılı Kanununun 26/2 maddesi ile Borçlar Kanununa yollamada bulunulduğundan, Borçlar Kanunun 60. maddesinde öngörülen bir ve her halükarda haksız fiil tarihinden itibaren on yıllık haksız fiil zamanaşımı süresinin uygulaması gerekir.Bir yıllık zamanaşımı başlangıcı ise; “zarar ve faile ıttıla” tarihidir. Bilindiği üzere zarar ve faile ıttılanın birlikte gerçekleşmesi gerekmekte olup, sadece birinin gerçekleşmesi bir yıllık zamanaşımı süresinin başlaması için yeterli değildir.
Diğer taraftan, Borçlar Kanunu’nun 131/2. maddesi gereğince alacaklının dava açması ile zamanaşımı kesilir. Ancak zamanaşımının kesilmesi sadece dava konusu edilen alacak için söz konusu olup, kısmi dava açılması halinde alacağın yalnız o kısmı için zamanaşımı kesilir, dava dışı kalan bölüm hakkında zamanaşımı işlemeye devam eder. (HGK 22.12.2010 gün, …./..-…… E., …../….. K. Sayılı kararları)
Dava konusu somut olayda; davalılar N.. G.. ve T.. Y.. vekili 14.01.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile artırılan miktar yönünden süresinde zamanaşımı def’inde bulunmuştur. Kazanın 02.06.2004 tarihinde meydana geldiği gözetildiğinde, bu davalılar yönlerinden, ıslah talebi ile arttırılan miktar yönünden 10 yıllık zamanaşımı süresinin tartışılmamış olması isabetsizdir.
Yapılacak değerlendirmede, müteselsil borçluluğun en belirgin özelliğinin; alacaklıya karşı borçlulardan her birinin; edimin tamamından sorumlu olması, başka bir ifade ile, alacaklının borçlulardan hepsini birden takip ya da dava edebileceği gibi bunların içinden dilediği birini veya birkaçını dava ya da takip edebilmesi ise de; bu özellik, müteselsil borçların nispi bağımsızlığını ortadan kaldırır nitelik taşımadığı, müteselsil borçların nispi bağımsızlığı ilkesinin zamanaşımı yönünden sonuçlarının ise; müteselsil borçlulukta, zamanaşımının borçlulardan biri bakımından durmasının diğer borçlulara sirayet etmemesi; müteselsil borçlulardan birinin ileri sürdüğü zamanaşımı def’inden bunu ileri sürmemiş olanların yararlanmalarının mümkün bulunmadığı, zamanaşımı def’inin ancak bunu ileri süren müteselsil borçlu hakkında hüküm doğuracağı gözetilmelidir.
2-Öte yandan davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa’nın 26. maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağı; hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (Tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesi’nin, 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan 23.11.2006 gün ve E:…../…., K:2…../…… sayılı kararı ile 26. maddedeki “…sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere…” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptali sonrasında, Kurumun rücu hakkı, yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olup, Kurum alacağının belirlenmesinde dikkate alınması gereken, gelirin ilk peşin sermaye değeridir.
Anılan maddeden doğan rücû hakkının, “halefiyete” değil, “kanundan doğan basit rücu hakkına” dayandığının kabul edilmesi ve bu kabul çerçevesinde, Kurumun rücu alacağının, ilk peşin değerin kusura tekabül eden miktarıyla sınırlı bulunması ve tazminat hesabının bu şekilde yapılması gerektiği halde; Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı dikkate alınmaksızın, artışları da içerir biçimde tüm peşin değerli gelir miktarı esas alınarak hesaplama yapan bilirkişi raporunun hükme esas alınması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Mahkemece, bu maddî ve hukukî olgular göz önünde bulundurulmaksızın, eksik inceleme ve araştırma sonucu, yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Kuşkusuz, hükmü temyiz etmeyen davalılar yönünden davacı Kurum lehine oluşabilecek usuli kazanılmış hak durumu korunmalıdır.
O hâlde, davalılardan Yazıcı Demir Çelik San. ve Turizm Tic. A.Ş., N.. G.. ve T.. Y.. vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem hâlinde davalılardan Y….. D….. Ç…. San. ve Tur. Tic. A.Ş., N.. G.. ve T.. Y..’a iadesine, 24.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.