Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2015/21471 E. 2015/22172 K. 15.12.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/21471
KARAR NO : 2015/22172
KARAR TARİHİ : 15.12.2015

Mahkemesi : İstanbul 22. İş Mahkemesi
Tarihi : 22.01.2015
No : 2014/367-2015/51

Rücuan tazminat davasının bozma ilamına uyulduktan sonra yapılan yargılaması sonunda; davanın kabulüne ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesini davalıların avukatlarının istemesi ve K.. A… avukatının duruşma talep etmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 15.12.2015 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmiştir. Duruşma günü duruşmalı temyiz eden davalı adına Av. Ö.. E.. ile karşı taraf adına Av. G. B. geldiler. Diğer davalı adına gelen olmadı. Duruşmaya başlandı. Hazır bulunanların açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı günde, Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Mahkemenin uyma kararı verdiği Dairemizin bozma ilamında açıklandığı üzere; davacı Kurum, 30.07.2004 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucu vefat eden sigortalının haksahiplerine yaptığı sosyal sigorta yardımları nedeniyle oluşan zararının 506 sayılı Kanun’un 26 ve 87. maddeleri uyarınca tahsiline karar verilmesini istemiştir.
İşveren ve üçüncü kişilerin, meydana gelen iş kazası nedeniyle sigortalı ya da hak sahiplerine sosyal sigorta yardımları yapmakla görevli olan Kuruma karşı 506 sayılı Kanun’un 26. maddesi uyarınca sorumluluğu, kusur sorumluluğu ile sınırlı bulunmaktadır. Anılan kusur sorumluluğu; ancak işverenin kastı, suç sayılır eylemi, işçilerin sağlığı ve iş güvenliği mevzuatına aykırı eyleminin; üçüncü kişilerin kasıt ve kusuru ve bunlarla meydana gelen iş kazası arasında illiyet bağının bulunması halinde oluşmaktadır. Buna göre; işverenin/üçüncü kişilerin iş kazasındaki kasıt veya kusurunun tespiti amacıyla; iş kazasının oluşumuna ilişkin maddi olguların eksiksiz biçimde saptanması, sorumluluğu gerektiren her koşulun, kendi özelliği çerçevesinde araştırılıp irdelenmesi, işveren ve diğer ilgililerin kusur oran ve aidiyetlerinin belirlenmesi gerekir.
Bu kapsamda; 6331 sayılı Kanunun 37. maddesi uyarınca yürürlükten kaldırılan ancak zararlandırıcı sigorta olayının meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan 4857 sayılı İş Kanunu’nun 77. maddesi uyarınca, işverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumluluklar konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Anılan madde ile, işverenlere, işçi sağlığı ve iş güvenliği kavramından kapsamlı olarak, her türlü önlemi almak yanında, bir anlamda objektif özen yükümlülüğü de öngörülmektedir. Bu itibarla işverenin, mevzuatın kendisine yüklediği tedbirleri, işçinin tecrübeli oluşu veya dikkatli çalıştığı takdirde gerekmeyeceği gibi bir düşünce ile almaktan sarfınazar etmesi kabul edilemez.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) ortak Komisyonunda işçi sağlığının esasları: Bütün işkollarında işçinin fiziksel, ruhsal ve sosyo-ekonomik bakımdan sağlığını en üst düzeye çıkarmak ve bunun devamını sağlamak; çalışma şartları ve kullanılan zararlı maddeler nedeni ile işçi sağlığının bozulmasını engellemek; her işçiyi kendi fiziksel ve ruhsal yapısına uygun işte çalıştırmak; özet olarak işin işçiye ve işçinin ise uyumunu sağlamak olarak tanımlanmaktadır. Belirlenen amaçlara ulaşmak, dolayısıyla iş kazalarını ve meslek hastalıklarını önlemek temel sorumluluktur. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.11.2006 gün ve E: 2006/10-696, K: 2006/704 sayılı kararı).
Öte yandan, hak sahipleri tarafından aynı davalılara karşı açılan tazminat davasında alınan ve “…sigortalının görev tanımı yapılarak yalnızca tanıma uygun işlerde çalıştırılmasının sağlanmaması ve işyeri uygulaması haline getirilmemesi, makam şoförlüğü gibi güvenlik anlamında özel bilgi isteyen bir işte görevlendirilmesi…” gerekçesiyle %10’ar davalıların, %80 dava dışı kimliği belirsiz kar maskeli silahlı saldırganın sorumlu olduğu belirtilen kusur raporu, eldeki rücu davası yönünden bağlayıcı olmayıp, kesinleşmesi nedeniyle güçlü delil niteliğinde kabul edilmelidir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.01.2010 tarih, 2010/10 Esas ve 2010/14 Karar sayılı ilamında da aynı ilke benimsenmiştir.
Ayrıca özellikle belirtmek gerekir ki, hukuki sorumluluğu doğuran unsurlar arasında illiyet bağı büyük bir önem taşır. İlliyet bağı, sorumluluğun asli şartı, tazminat hukukunun temel ilkesidir. Bu şart olmaksızın bir kişinin sorumluluğu düşünülemez. İnsan düşüncesinin bir kanunu olan illiyet kavramı, zararla söz konusu davranış veya olay arasında bir sebep sonuç bağının bulunmasını gerektirir. (Eren, Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Yetkin, 14. Bası 2012, syf 536)
Davaya konu somut olayda; taşeron …….. AŞ. çalışanı olup, asıl işveren Şişli Belediyesi Makine İkmal Bakım Müdürlüğü bünyesinde görevlendirilen sigortalının, olay günü, trafik müdürü ile birlikte, makam aracında şoför olarak seyir halinde iken kimliği belirsiz bir saldırgan tarafından ateş edilmesi sonucu vefat ettiği anlaşılmaktadır.
Yapılan açıklamalar çerçevesinde; olayının oluş biçimine göre, silahlı saldırganın eylemi kasta dayalı olup, emniyet birimlerinin aldığı önlemler dışında davalı işverenlerin, davaya konu zararlandırıcı sigorta olayının meydana gelmemesi yönünde alabilecekleri herhangi bir önlem sözkonusu olmayıp; yetersiz ya da eğitim eksikliği bulunan tecrübesiz personel çalıştırılması, düzenli denetim mekanizması kurulmaması veya görev tanımı yapılmaması gibi işgüvenliği önlemlerinin olayın önlenmesine yönelik etken/illiyet bağının olmaması ve bu yönde davalılara atfı mümkün kusur bulunmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalıların avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, davalı …. A.Ş. avukatı yararına takdir edilen 1.100,00 TL duruşma avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine, 15.12.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.