Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2015/17599 E. 2015/21446 K. 07.12.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/17599
KARAR NO : 2015/21446
KARAR TARİHİ : 07.12.2015

Mahkemesi : Konya 4. İş Mahkemesi
Tarihi : 16.06.2015
No : 2014/520-2015/391

Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davanın yasal dayanağı, mülga 506 sayılı Kanun’un 79. maddesi ile birlikte 5510 sayılı Kanun’un 86. maddesidir. Anayasa’nın 60’ıncı maddesine göre; “herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir.” 506 sayılı Kanun’un 6. ve 5510 sayılı Kanun’un 92’nci maddelerinde de söz konusu Anayasa kuralına paralel bir düzenleme ile “sigortalı olmak hak ve yükümlülüğünden kaçınılamayacağı ve vazgeçilemeceği” kuralına yer verilmiştir.
Sigortalı, işveren ve S.. K.. arasında kurulan bu sosyal sigorta ilişkisi bir kamu hukuku ilişkisi olduğu gibi, sigortalı olmanın getirdiği hak ve yükümlülüklerden kaçınılamayacağına ilişkin yukarıda belirtilen kurallar nedeniyle, sigortalı hizmetin tespitine ilişkin davalar kamu düzenine ilişkindir. Hal böyle olunca; bu tür davaların özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunlu olup, hâkim tarafların kanıt ve beyanlarıyla yetinemez, kendiliğinden (re’sen) araştırma yapmak zorundadır.
Öte yandan: 506 sayılı Kanununun 2’nci maddesinde genel bir tanım yapılarak, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların bu Kanuna göre “sigortalı” sayılacağı belirtildikten sonra, 3’üncü maddesinde kimlerin bu Kanunun uygulanmasında sigortalı sayılmayacakları ve hangi kişiler hakkında da bazı sigorta kollarının uygulanmayacağı açıklanmıştır. 5’inci maddesinde ise; “işyeri”, bu kanunun uygulanmasında, 2’nci maddede belirtilen sigortalıların işlerini yaptıkları yerler olarak tanımlanmıştır. Sözü edilen 3’üncü madde hükmünde, özel sektöre ait tarım ve orman işlerinde ücretle ve sürekli olarak çalışanlar hariç olmak üzere tarım işlerinde çalışanların sigortalı sayılmayacakları yönünde düzenleme yapılmış, böylelikle, kanun koyucu tarafından, özel sektöre ait tarım ve orman işlerinde ücretle ve sürekli olarak çalışanlar 506 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı kabul edilmiştir. Benzer düzenlemeler 5510 sayılı Kanun’un 4 ve 6. maddelerinde bulunmakta olup 6-ı bendine göre; ….tarım işlerinde ve ya orman işlerinde hizmet akdiyle süreksiz işlerde çalışanların sigortalı olmayacağı üzerinde durulmuştur. Bununla birlikte genel olarak sigortalı sayılmanın koşulları; hizmet akdine göre çalışma, sözleşmede öngörülen edimin (hizmetin) işverene ait işyerinde veya işyerinden sayılan yerlerde görülmesi, mülga 506 ve 5510 sayılı Kanunlarda belirtilen “sigortalı sayılmayan” kişilerden olunmaması şeklinde sıralanabilir. Gerek 4857 sayılı İş Kanununun 8’inci maddesinde iş sözleşmesi (hizmet akdi) tanımlanmış, gerekse 818 sayılı mülga Borçlar Kanununun 313–354’üncü maddelerinde ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 293-470. maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre, sözleşme; işçinin belirli veya belirsiz bir zaman süresince hizmet görmeyi, iş sahibinin de kendisine ücret ödemeyi taahhüt ettiği bir akit olarak tanımlanmış, aksine hüküm bulunmadıkça, sözleşmenin özel şekle tabi olmadığı belirtilmiş, ücretin, zaman itibarıyla olmayıp yapılan işe göre verilmesi durumunda da işçinin belirli veya belirsiz bir zaman için alınmış veya çalışmış olduğu sürece akdin “parça üzerine hizmet” veya “götürü hizmet” adı altında varlığını koruduğu açıklanmıştır. Belirtilmelidir ki, “ücret” unsuruna her ne kadar tanımda ve iş sahibinin borçları belirtilirken yer verilmiş ise de, 506 sayılı Kanun ve 5510 sayılı Kanun’un sistematiği ve diğer maddelerinin düzenleniş şekline göre, anılan unsurun sigortalı niteliğini kazanabilmek için zorunlu olmadığının kabulü gerekir. Baskın olan bilimsel ve yargısal görüşlere göre, iş sözleşmesinin ayırt edici ve belirleyici özelliği, “zaman” ile “bağımlılık” unsurlarıdır. Zaman unsuru, çalışanın iş gücünü belirli veya belirsiz bir süre içinde işveren veya vekilinin buyruğunda bulundurmasını kapsamaktadır ve anılan sürede buyruk ve denetim altında (bağımlılık) edim yerine getirilmektedir. Bağımlılık ise, her an ve durumda çalışanı denetleme veya buyruğuna göre edimini yaptırma olanağını işverene tanıyan, çalışanın edimi ile ilgili buyruklar dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte bir bağımlılıktır. İş sözleşmesinde, çalışan,emeğini, iş sahibinin emrine hazır bulundurmaktadır, ücret ise, yapılan faaliyetin karşılığı olarak ödenmektedir.
Bazı özel kanunlarda anılan tarife yer verilmiş olmasına karşın, bunların sigortalı hizmetlerin tespitine yönelik davaların çözümü için bağlayıcılığı bulunmadığından bu konuda asıl saptamayı, temyiz denetimini görevini yürüten Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve ilgili özel daireler, iş ve sosyal güvenlik hukukunun kendine özgü niteliklerini de göz önünde bulundurarak yapmıştır. Söz konusu tanımda üç özellik belirgin durumdadır ve buna göre, tarım işi, “yetiştirme”, “bakım” ve “üretim” unsurlarını bünyesinde barındırmak zorundadır. Anılan koşulların varlığı durumunda hayvancılık ve arıcılık da tarım işi kapsamına girdiği gibi, bu olguların zaman itibarıyla tamamlanmasından sonraki aşamada yürütülen faaliyetlere ilişkin olarak tarım işi nitelendirmesi yapılamaz.
Ayrıca, bir hususun daha açıklanması da önem arz etmektedir ki; amacı, işverenler ile bir iş sözleşmesine dayanarak çalıştırılan işçilerin çalışma şartları ve çalışma ortamına ilişkin hak ve sorumluluklarını düzenlemek olan 4857 sayılı İş Kanunu ile iş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık, analık, malûllük, yaşlılık ve ölüm hallerinde, bu Kanunda yazılı koşullar altında, sigortalılar ile bunların eş, çocuk ve hak sahiplerine sosyal sigorta yardımları sağlanması amacıyla kabul edilip yürürlüğe giren mülga 506 ve 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunlar farklı yasal düzenlemelerdir. 4857 sayılı Kanunun 2’nci maddesinde yapılan “işçi” tanımı, Sosyal Güvenlik Kanunları’ndaki “sigortalı” kavramını her durum ve koşulda karşılamamakta, bu iki hukuksal statü durumunun birbirinden ayrıldığı alanlar da bulunmaktadır. 4857 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinde hangi işlerde ve iş ilişkilerinde bu Kanun hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilirken, elliden az işçi çalıştırılan (elli dahil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı işyerleri veya işletmeleri sayılmış iken, 506 sayılı Kanunun 3’üncü maddesi ile 5510 sayılı 6. maddesinde bir sınırlandırma yapılmamıştır. Bu haliyle, 4857 sayılı Kanun kapsamında bulunmak ile gerek mülga 506 sayılı Kanun gerekse 5510 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olmak farklı kavramlar olup işin esasına girilerek sonuca gidilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup usul ve yasaya aykırıdır.
Yukarıdaki açıklamalar ışığı altında inceleme konusu dava değerlendirildiğinde; Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş ise de, yapılan inceleme ve araştırma ile toplanan kanıtların karar vermeye elverişli olmadığı belirgindir. Mahkemece, işin ve işyerinin kapsam ve niteliğiyle süresinin belirlenebilmesi amacıyla; çalışmaların geçtiği iddia edilen çiftliğin büyüklüğü, yılın her döneminde hayvan bakım ve gözetim işinin yapılıp yapılmadığı, ihtilaf konusu dönemde çiftliğin faal olup olmadığı Tarım İlçe Müdürlüğünden sorularak ve mahallinde zabıta marifeti ile araştırılmalı, ihtilaf konusu dönemde hayvan bakım ve gözetim hizmetlerinin kim yada kimler tarafından karşılandığı belirlenmeli, işverenin vergi kayıt ve faaliyet tescil durumu ilgili Vergi Dairesinden, Ticaret Sicili Memurluğundan araştırılmalı, çalışmaların geçtiği iddia edilen çiftliğe komşu çalışan yada oturanlar zabıta marifetiyle belirlenmeli, çiftliğin bulunduğu köyün ihtilaf konusu dönemdeki muhtar ve ihtiyar heyeti üyeleri tespit edilerek, çalışmaların varlığı ve süresi yönünden bilgi ve görgülerine başvurulmalı, yargılama sürecinde dinlenen tanık anlatımlarının değerlendirilmesinde; iş yerinin kapsamı, kapasitesi ile işin ve işyerinin niteliği nazara alınmalı, böylece bu konuda gerekli tüm soruşturma yapılarak taraflar arasındaki ilişkinin niteliği tereddütsüz belirlenerek, uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip, deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek, varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
Açıklanan bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece, eksik inceleme ve araştırma sonucu istemin reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davacıya iadesine, 07.12.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.