Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2015/17511 E. 2017/5575 K. 11.09.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/17511
KARAR NO : 2017/5575
KARAR TARİHİ : 11.09.2017

Mahkemesi :İş Mahkemesi

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum ve davalılar …. vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davacı Kurum ve davalılar … A.Ş. ve…İşletmeciliği A.Ş. vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
01.09.2009 tarihli iş kazası sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalıya bağlanan gelir ve ödemelerden oluşan kurum zararının, rücuan tahsili istemine ilişkin olan davada; davalı sürücü …’nin %100 kusurlu olduğu tespit edilerek, davanın kabulü ile; 37.251,33 TL ilk peşin değerli gelirin onay tarihi olan 13.01.2011 tarihinden, 111,68 TL tedavi giderinin masraf tarihi olan 01.09.2009 tarihinden, 2.647,67 TL geçici iş görmezlik ödeneğinin ödeme tarihi olan 01.09.2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine, karar verilmiştir.
Mahkemenin hükmü eksik inceleme ve araştırmaya dayalıdır.
1- Davalılardan …’nin sanık olarak yargılandığı ceza dosyasından alınan kusur raporunda, …’nin sürücü olarak %100 kusurlu olduğu tespit edilmiştir. İşveren kusurunu irdeleyen bir kusur raporu da alınmamıştır. Dosyamızdan alınan kusur raporunda da aynı şekilde sürücü …’nin %100 kusurlu olduğu tespit edilmiş, İşveren…İşletmeciliği A.Ş. ve 3. kişi durumundaki … A.Ş’nin kusurunu irdeleyen bir kusur raporu da alınmamıştır.
Bu tür rücu davalarında kusurun belirlenmesinde; ihlal edilen trafik kurallarının yanında, iş güvenliği mevzuatına göre hangi önlemlerin alınması gerektiğinin, bu önlemlerin işverence alınıp alınmadığının ve alınmış önlemlere sigortalı işçinin uyup uymadığının, 3’ncü kişilerin kusurunun olup olmadığının 5510 sayılı Kanunun 21., 4857 sayılı Kanunun 77., İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü hükümleri çerçevesinde değerlendirilerek belirlenmesi gerekir.
2-Yapılacak inceleme ve alınacak kusur raporu uyarınca davalı işverene kusur verilmesi halinde ise ;
a) 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun “İş kazası ve meslek hastalığı ile hastalık bakımından işverenin ve üçüncü kişilerin sorumluluğu” başlığını taşıyan 21. maddesinin birinci fıkrasında, iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamının, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirileceği açıklanmıştır. Anılan madde ile tazmin sorumlularının Kurum karşısındaki sorumluluğu bir tavanla sınırlandırılmış olup, bu sorumluluk “…sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı…” bulunmaktadır. Maddenin açık hükmü karşısında; ilk peşin sermaye değerli gelirin, Kurum yararına tazmini mümkün kısmının belirlenebilmesi için gerçek zarar tavan hesabı yapılması zorunluluğu bulunmaktadır. Buna göre, gelirlerin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerleri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak maddi zarar karşılaştırması yapılıp, düşük (az) olan tercih edilmek suretiyle varılacak sonuca göre karar verilmesi gereği gözetilmelidir.
2-Yine davalı işverene ve 3.kişilere kusur verilmesi halinde, işveren ve üçüncü kişilerin davanın yasal dayanağını oluşturan 5510 sayılı Yasanın 21/1-4. madde hükmü kapsamında teselsüle dayalı sorumluluk tutarlarının ayrı ayrı belirlenmesi de gerekecektir.
İşveren veya üçüncü kişiye karşı açılan davalarda 5510 sayılı Kanunun 21. maddesine göre rücu alacağından sorumluluk belirlenirken kural olarak, işveren yönünden 1. fıkraya göre gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak gerçek (maddi) zarar karşılaştırması yapılıp düşük (az) olan tutar esas alınmalı, üçüncü kişi bakımından 4. fıkra gereğince gerçek zarar gözetilmeksizin gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı benimsenmeli ve bunlara kusur oranları uygulanmalı ise de işveren ve üçüncü kişinin birlikte taraf olarak yer aldığı, başka anlatımla aynı anda 1. ve 4. fıkralara dayalı uyuşmazlıklarda, fıkralarda yer alan hükümlerin nasıl anlaşılması ve giderek ne şekilde uygulama yapılması gerektiği önem arz etmektedir.
Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla neden olmaları durumunda, anılan 50. ve 51. maddeler (6098 sayılı Kanunun 61. ve 62. maddeleri) gereğince teselsül hükümleri kapsamında bu kişilerin birlikte sorumlulukları vardır ve 146. maddeye (6098 sayılı Kanunun 62. maddesine) göre, kendi payından fazlasını ödeyenin diğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla, her bir borçlu yönünden kusurlarına karşılık gelen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına karar verilmelidir. İş kazası veya meslek hastalığına birlikte sebebiyet veren sorumluların işveren ve üçüncü kişi olması durumunda ise, işverenden istenebilecek gerçek zararı aşmayan gelirin ilk peşin sermaye değerinin işveren(ler) kusuru karşılığı ile ilk peşin değerli gelirin yarısının üçüncü kişi kusuru karşılığını oluşturan tutar toplamından işveren, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısının müteselsil sorumluların toplam kusuruna karşılık gelen tutarından da üçüncü kişi sorumlu tutulmalıdır.
Daha açık anlatımla, işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutar, 1. fıkra gereğince kendi kusur payı gözetilerek sorumlu tutulacağı miktarın (gelirin ilk peşin sermaye değeri X işverenin kusur oranı), üçüncü kişinin 4. fıkraya göre sorumlu olacağı tutar (gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı X üçüncü kişinin kusur oranı) ile toplamı kadar olmalı, kanun koyucunun getirdiği “gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı” sınırlaması karşısında üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tüm davalıların kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerekmektedir. Bu yaklaşım ve uygulama, işvereni, iç ilişkide üçüncü kişiye rücu edemeyeceği miktarı Kuruma ödemek zorunda bırakmadığından da hakkaniyete uygundur.
Yukarıdaki yasal düzenleme ve ilkeler ışığında, davalı işveren ve üçüncü kişilerin 5510 sayılı Yasanın 21. madde hükmü kapsamında teselsüle dayalı sorumluluk tutarlarının belirlenmesi gereği gözetilmelidir.
Mahkemece, kazaya konu aracın aidiyeti belirlenerek ve davalı tarafların aralarındaki ilişki tespit edilerek, dava konusu iş kazasında; iş kazasının gerçekleştiği iş kolu ile işçi sağlığı ve işgüvenliği alanında uzman kişilerden seçilecek bilirkişi kurulundan, olayda kusurlu bulunan sürücü dışında işveren ve 3. kişilerin kusurları olup olmadığı değerlendirilmek suretiyle rapor alınmalı, kusurlu bulunan sürücü dışında işveren ve 3. kişilerin kusurlarının tespit edilmesi halinde 5510 sayılı Kanunun 21/1-4 fıkraları gereği sorumlulukları belirlenmeli, kusurlu bulunan sürücü dışında başka kusurlu olmadığının tespit halinde ise; davanın yasal dayanağı olan 5510 sayılı Kanunun 21’nci maddesinde kusur sorumluluğu düzenlenmiş olduğundan, kusurlu sürücü dışındaki diğer davalıların rucu alacağından sorumluluklarının olmadığı kabul edilmelidir.
Davacı Kurum tarafından, dava konusu alacağın davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsili talep edilmiştir. Hükmün 3. fıkrasında, hükmedilen vekalet ücretinin davalıdan tahsili şeklinde infazda tereddüt uyandıracak şekilde hüküm kurulmuştur. Hükmedilen vekalet ücretinin talebe göre davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline şeklinde, infazda tereddütü ortadan kaldıracak şekilde karar verilmesi gerekir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece, eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurum ve davalılardan …. vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan ….’ye iadesine, 11.09.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.