YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/14012
KARAR NO : 2015/21545
KARAR TARİHİ : 07.12.2015
Mahkemesi : İstanbul Anadolu 1. İş Mahkemesi
Tarihi : 07.04.2015
No : 2014/726-2015/202
Dava, yaşlılık aylığına konulan haczin kaldırılması ve icra takibinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı K…. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davanın yasal dayanağı olan 6183 sayılı Kanunun 62. maddesi gereğince borçlunun mallarına haciz konulabilmesi için (ihtiyati haciz hariç) öncelikle anılan Kanunun 58. maddesi gereğince yapılan icra takibinden borçluya usulünce ödeme emrinin tebliğ edilmiş olması şarttır. Eldeki davaya konu olayda, davacıya 1998/160 sayılı takip dosyasından tanzim edilen ödeme emrinin 06.07.1998 tarihinde tebliğ edildiği ve bu takibe karşı anılan Kanunun 58. maddesinin 1. fıkrasının “Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir.” hükmü çerçevesinde bir itirazda bulunulmayarak takibin kesinleştiği, takibin konusunun 1997/4-10. ayları kapsayan prim borcu olduğu, 2000/540 sayılı takip dosyasından davacının aylığına yapılan haczin dayanağının ise 1995, 1997, 1998 ve 2006 yılı muhtelif aylarına ait prim ve idari para cezası borcu olduğu anlaşılmaktadır.
Hâl böyle olunca, öncelikle davacı hakkında Kurumca yapılan icra takiplerine ait takip dosyaları eksiksiz getirtilerek, haczin konusu olan ve itiraz edilmeksizin kesinleşen takip dosyası haricindeki takiplerden prim borçlarına yönelik davacıya ödeme emri tebliğ edilip edilmediği ve bu çerçevede, yapılan haciz işleminin hukuka uygunluğu irdelenmelidir.
Haczin konusu olan idari para cezası yönünden ise, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 140. maddesidir. “Kurumca verilecek idari para cezaları” başlığını taşıyan 140. madde, idari para cezaları, cezayı uygulayacak makam, cezaya itiraz ve itirazı inceleyecek merci ile itiraz üzerine verilen karara karşı ilgililerce başvurulacak yargı yolu ve zamanaşımı konusunda düzenleme içermektedir. İdari para cezasına karşı fiilin işlendiği tarihteki yasal düzenlemeye göre süresi içinde Kuruma itiraz edilmemesi veya itirazın reddine karar verilmesi halinde yine süresi içinde ilgili Mahkemeye dava açılmaması ya da ilgili Mahkemece itirazın reddine karar verilmesi hallerinde idari para cezası kesinleşir ve Kurum alacağına dönüşür. Kesinleşen idari para cezasına karşı İş Mahkemesinde menfi tespit ve itiraz davası açılamaz. Burada söz konusu olan idari para cezasının kendisinin iptali olup, tahsili nedeniyle tanzim edilen ödeme emrinin iptali ya da borçlu olmadığının tespiti talepleri iş mahkemesinin görev alanındadır. 06.05.1993 tarih ve 3910 sayılı Kanun ile değişik 140. maddenin son fıkrasına göre idari para cezalarının tahakkuk ve tahsilatında 10 yıllık zamanaşımı süresinin uygulanacağı düzenlenmiş, anılan fıkra 06.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4958 sayılı Kanunun 51. maddesiyle, “fiilin işlendiği günden itibaren beş yıl içinde tebliğ edilemeyen idarî para cezaları zamanaşımına uğrar.” şeklinde değiştirilmiş, sonrasında 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun aynı başlıklı 102. maddesinde, idari para cezalarının on yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu, zamanaşımı süresinin, fiilin işlendiği tarihten itibaren başlayacağı öngörülmüştür.
Mahkemece, öncelikle, 506 sayılı Kanunun 140. maddesi uyarınca başlatılmış prosedürün bulunup bulunmadığı araştırılmalı, varlığı saptandığında idari para cezasının kesinleşmesi olgusu bekletici sorun yapılarak idari para cezalarının kesinleşip kesinleşmediği belirlenmeli, neticede bir cezai yaptırım olan idari para cezasında, cezaların şahsiliği ve kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkelerinin uygulanması gerektiği gözetilerek, 6183 sayılı Kanun gereği zamanaşımını kesen sebepler araştırılıp, zamanaşımı ve işin esası konusunda, yapılacak değerlendirme sonucuna göre karar verilmelidir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, eksik araştırma ve hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 07.12.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.