Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2015/1310 E. 2015/6300 K. 02.04.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/1310
KARAR NO : 2015/6300
KARAR TARİHİ : 02.04.2015

Mahkemesi : Dörtol 1. İş Mahkemesi
Tarihi : 27.11.2014
No : 2013/175-2014/660

Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı ve davalılardan Kurum vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-)Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davalı Kurum vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-)Davalı işverene ait işyerinde 12.04.1988 tarihinden 1993 yılı yaz ayı ortasına kadar hizmet akdine tabi olarak geçen ve davalı Kuruma bildirilmeyen çalışma sürelerinin tespitine ilişkin davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi olup anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin bu tür davalar kamu düzeni ile ilgili olduğundan özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmeleri zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip gerek görüldüğünde kendiliğinden araştırma yapılarak delil toplanabileceği açıktır.
506 sayılı Kanunun “Prim Belgeleri” başlığını taşıyan 79. maddenin 10. fıkrasına göre; yönetmelikle belirlenen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları, Kurumca saptanamayan sigortalıların, çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilâm ile kanıtlayabildikleri takdirde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının dikkate alınacağı açıklanmıştır.

Anlaşılacağı üzere, çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden kanun ile getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Buna göre; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi yada çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihi de kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır.
İnceleme konusu davada, istemin reddine karar verilmiş ise de, dosyada yer alan bilgi ve belgeler karar vermeye elverişli görünmemektedir ve Mahkemece yapılan hak düşürücü süre değerlendirmesi isabetli bulunmamıştır.
Davacının hizmet döküm cetveline göre, 12.04.1988 tarihinden itibaren 65 gün ve 06.03.1989-01.09.1989 tarihleri arasında 71 gün davalı işverene ait 27165 sicil numaralı işyerinden, 07.03.1990-16.05.1990 tarihleri arasında 45 gün davalı işverene ait 27163 sicil numaralı işyerinden bildirimde bulunulduğu ve ayrıca talep edilen dönemde dava dışı 58769 sicil numaralı işyerinden 01.09.1989-05.12.1989 tarihleri arasında 87 gün ve 36676 sicil numaralı dava dışı işyerinden de 25.12.1990-tarihinden itibaren 5 gün bildirim yapıldığı anlaşılmış olup, dosya kapsamından dava dışı işyerlerinin de inşaat işi ile ilgili olduğu belirgin olmakla birlikte, davalı işyeri ile organik ve hukuki bağlarının olup olmadığı tespit edilememektedir.
Bu bakımdan; davalı işverene ait işyeri ile davacının bildirimlerinin yapıldığı dava dışı işyerleri arasında organik ve hukuki bağın var olup olmadığı şirketlerin ticaret sicil kayıtları incelenerek ve yönetimince dinlenecek tanık beyanları belirlenmeli, organik ve hukuki bağ bulunması durumunda, davalı işveren nezdinde gerçekleşen çalışma kesintisiz çalışma olarak değerlendirileceğinden ve sigortalıya ilişkin yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmiş olması sebebiyle ve bildirim sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin dolmayacağı gözetilmelidir. Organik ve hukuki bir bağın bulunmaması durumunda ise çalışma kesintisiz sayılamayacağından, dava dışı iş yerlerinden önceki döneme ilişkin taleple ilgili olarak davalı iş yerindeki çalışmanın kesintiye uğraması sebebiyle, dava dışı iş yerinden yapılan bildirimlerin yapıldığı ve sonrasını kapsayan 01.09.1989-07.03.1990 ve 25.12.1990-1993 yılı arası dönemlerin hak düşürücü süreye uğrayacağı gözetilerek karar verilmelidir.
Önemle belirtilmelidir ki, dava dışı şirketler ile davalı işverene ait işyerleri arasındaki organik bağın varlığı halinde hak düşürücü sürenin dolmayacağının kabulü için davalı işveren nezdindeki bildirim sonrası dönemlere ilişkin çalışmanın kesintisiz şekilde gerçekleşmesi şartı yerine gelmiş olmalıdır.

Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucu davanın kısmen reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 02.04.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.