YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2015/12509
KARAR NO : 2015/14124
KARAR TARİHİ : 07.09.2015
Mahkemesi : İş Mahkemesi
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalılardan Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-)Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre davalı Kurum vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-)Davalı işverene ait işyerinde 10.04.1997 tarihinden 03.03.2008 tarihine kadar hizmet akdine tabi olarak geçen ve davalı Kuruma bildirilmeyen çalışma sürelerinin tespitine ilişkin davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi olup anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin bu tür davalar kamu düzeni ile ilgili olduğundan özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmeleri zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip gerek görüldüğünde kendiliğinden araştırma yapılarak delil toplanabileceği açıktır.
506 sayılı Kanunun “Prim Belgeleri” başlığını taşıyan 79. maddenin 10. fıkrasına göre; yönetmelikle belirlenen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları, Kurumca saptanamayan sigortalıların, çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilâm ile kanıtlayabildikleri takdirde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının dikkate alınacağı açıklanmıştır.
Anlaşılacağı üzere, çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden kanun ile getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Buna göre; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi yada çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihi de kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır.
İnceleme konusu davada, istemin kısmen kabulüyle davacının 10.04.1997-30.06.2002 ve 01.01.2004-03.03.2008 tarihleri arasında davalı işveren yanında çalıştığına karar verilmiş ise de, dosyada yer alan bilgi ve belgelerden mahkemece yapılan hak düşürücü süre değerlendirmesi isabetli bulunmamıştır.
Davacının hizmet döküm cetveline göre, davacının davalı işveren yanında 04.09.1998 tarihinden itibaren 31.12.1998 tarihine ve 05.05.2000 tarihinden 30.06.2002 tarihine dek çalışmalarının bulunduğu görülmektedir. Buna göre; davacının çalışmaları kesintisiz sayılamayacağından ve davalı iş yerindeki çalışmanın kesintiye uğraması sebebiyle, davalı işveren tarafından bildirimlerin yapıldığı 04.09.1998 tarihi öncesi dönemlerin hak düşürücü süreye uğrayacağı gözetilmeden karar verilmesi isabetsizdir. Ayrıca hizmet tespiti davalarında kurumun feri müdahilliğine ilişkin hükmün geçmişe yürütüleceği yönündeki düzenlemenin kanun koyucu tarafından benimsenmemiş olması, davalı kurum bakımından taraf oluşumu gerçekleştiğinden tamamlanmamış işlemden söz edilemeyeceğinin de belirgin bulunması karşısında 5521 sayılı Kanunun 7. maddesine eklenen 4. fıkranın 11.09.2014 tarihinden önce açılan davalarda uygulanamayacağı, dolayısıyla kurumun davadaki taraf sıfatının da “davalı” olması gerektiği açıktır.
Ne var ki; bu hususlarınn düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hüküm bozulmamalı, 6217 sayılı Kanunun 30’uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici 3’üncü madde atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 438’inci maddesi gereğince düzeltilerek onanmalıdır.
SONUÇ : A-Hükmün karar başlığı bölümünde ve son paragrafında …’nın “Feri Müdahil” olarak yazılan taraf sıfatının silinerek yerine “Davalı” ibaresinin yazılmasına,
B- Hüküm fıkrası tamamen silinerek yerine;
1-Davanın kısmen kabulü ile, davacının davalı şirkete ait … sicil nolu iş yerinde 04/09/1998-30/06/2002 ve 01/01/2004-03/03/2008 tarihleri arasında asgari ücretle kesintisiz bir şekilde işçi olarak çalıştığının tespitine, 04.09.1998 tarihi öncesi talebinin hak düşürücü süre yönünden, arta kalan sürelerin ise ispatlanamadığından reddine
2-Alınması gereken 27,70 TL karar ve ilam harcından 24,30 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 3,40 TL’nin davalı şirketten alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 1.500,00 TL vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine,
4- Avukatlık ücret tarifesi uyarınca 1.500,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine,
5-Davacı tarafından yapılmış olan 252,35 TL yargılama giderinin kabul oranına göre 126,17 TL’sinin davalılardan, 48,60 TL harcın ise davalı şirketten alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacının gider avansından kalan 194,25 TL’nin karar kesinleştikten ve ileride yapılacak masraflar düşüldükten sonra kendisine iadesine”, sözcüklerinin yazılmasına ve kararın bu şekilde DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 07.09.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.