Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/9436 E. 2014/16582 K. 03.07.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/9436
KARAR NO : 2014/16582
KARAR TARİHİ : 03.07.2014

Mahkemesi : Akçaabat 2. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Tarihi : 18.12.2013
No : 2013/62-2013/400

Dava, yersiz aylıkların tahsili amacıyla yapılan icra takibinde, itirazın iptali ve icra inkar tazminatı istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Hakkında verilen boşanma kararı 21.04.2011 tarihinde kesinleşen davalıya, 18.11.2010 tarihinde yaşamını yitiren babası üzerinden hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla bağlanan ölüm aylığının, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının belirlendiği gerekçesiyle davalı Kurumca 2012 yılının 10. ayında gerçekleştirilen işlemle 20.05.2011 tarihi itibarıyla kesilerek, 01.05.2011–19.04.2012 döneminde yersiz ödendiği ileri sürülen aylıklar yönünden borç tahakkuk ettirildiği anlaşılmaktadır.
1-) Davanın yasal dayanağı olan 5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 56. maddesinin ikinci fıkrasında, eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıklarının kesileceği, bu kişilere ödenmiş olan tutarların, 96. madde hükümlerine göre geri alınacağı yönünde düzenleme yapılmıştır. Anılan maddeye dayalı açılan bu tür davalarda eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ve taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulması önem arz etmektedir. Bu aşamada, özellikle Anayasa’nın 20., 5510 sayılı Kanunun 59., 100., 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 28., 45., 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 3., 45 – 53., 4857 sayılı İş Kanununun 32., 01.10.2011 günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 6., 24 – 33., 189., 190., 191., 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 6., 19., 20., maddeleri ve diğer ilgili mevzuat hükümleri göz önünde bulundurulmak suretiyle yöntemince araştırma yapılmalı, tarafların göstereceği tüm kanıtlar toplanmalı, bildirilen ve dinlenilmesi istenilen tanıkların ifadeleri alınmalı, ilgili Nüfus Müdürlüklerinden davalı ile boşandığı eşinin uyuşmazlık konusu döneme ilişkin adres hareketleri, tarihleriyle birlikte istenilerek kayıtlı yerleşim yerleri saptanmalı, Medula sisteminden gerekli adres araştırmaları yapılmalı, ilgililerin elektrik, su ve telefon aboneliklerinin hangi adreste kimin adına tesis edildiği saptanmalı, seçmen bilgi kayıtları getirtilmeli, boşanan eşlerin kayıtlı oldukları bölgeler yönünden geniş kapsamlı ve uyuşmazlık konusu dönemi aydınlatmaya yönelik Emniyet Müdürlüğü/Jandarma Komutanlığı araştırması yapılmalı, uyuşmazlık konusu dönemde boşanan eşlerin kayıtlı oldukları yerde görev yapmış/yapmakta olan muhtar ve azalarından istem hakkında düşünce edinmeye yetecek kadarının tanık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulmalı, böylelikle “boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama” olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği, toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın kabulüne karar verilmesi, isabetsizdir.
2-) Savunma hakkı; Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınmış, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 27. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil Yargılanma” başlıklı 6. maddesinde de ayrıca düzenlenmiştir. Dava tarihinde yürürlükte olan anılan 27. madde hükmüne göre davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Buna göre davanın taraflarının yargılama ile ilgili bilgi sahibi olma, açıklama ve ispat hakkı bulunmaktadır. İddia ve savunma hakkı olarak da bilinen bu hak, tarafların yargılama konusunda tam bilgi sahibi olmalarını, açıklama ve ispat hakkını tam ve eşit olarak kullanabilmelerini, yargı organlarının da bu açıklamaları dikkate alarak gereği gibi değerlendirme yapıp karar vermelerini zorunlu kılmaktadır. Hakim tarafları dinlemeden veya açıklama ve ispat hakkını kullanmaları için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez. (YHGK.’nun 2009/52 Esas, 2009/105 Karar sayılı kararı)
Somut olayda, mahkemece, 06.11.2013 tarihli celsede tanık ve delil listesini sunması için davalıya 2 haftalık kesin süre verildiği, davalının 11.11.2013 havale tarihli dilekçesi ile süresi içinde mahkemeye tanık listesini sunarak tanıklarının dinlenmesini talep ettiği, buna karşın mahkemece davalının tanıkları dinlenmeden ve davalının bu yöndeki talebine ilişkin olarak olumlu veya olumsuz bir karar da verilmeden davanın esası hakkında hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
Belirlenen hukuki ve fiili durumlar ışığında, mahkemece, davalı tanıkları dinlenmeyerek ve bu yöndeki davalı talebine ilişkin olarak olumlu veya olumsuz bir karar da verilmemek suretiyle davalı yanın savunma hakkı kısıtlanarak hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma sebebidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, 03.07.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.