YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/7960
KARAR NO : 2014/25320
KARAR TARİHİ : 01.12.2014
Mahkemesi : Burdur 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Tarihi : 31.01.2014
No : 2011/495-2014/83
Dava, 01.12.2006–19.11.2009 tarihleri arasında kurumca kabul edildiği şekilde 5510 sayılı Yasanın 4’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının “b” bendine tabi şekilde değil aynı maddenin “a” bendine tabi olacak şekilde sigortalı olduğunun kabulü ile 01.06.2011 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen şekilde, davanın kısmen kabul, kısmen reddi ile;
Davacının 01.12.2006–19.11.2009 arası Bağ-Kur sigortalılığının ve bu süreye dayalı prim borçlarının iptaline, davacıya 506 sayılı Yasa kapsamında 01.04.2013 tarihinden geçerli olmak üzere yaşlılık aylığı bağlanacağı hususunun tespitine, 01.04.2013 tarihinden itibaren tahakkuk eden yaşlılık aylıklarının yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin taleplerin reddine, karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi Volkan Ergül tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Eldeki davada; 11.10.2006–19.11.2009 tarihleri arasında vergi kaydı, 31.10.2006–20.11.2009 tarihleri arasında esnaf sicili kaydı ve 11.10.2006–30.11.2009 tarihleri arasında esnaf sicil kaydı bulunan davacının, Kurumca 30.11.2006 tarihindeki 506 sayılı Yasa kapsamında hizmet akdi ile bir kısım çalışmasının sona erdiği tarihten başlayarak 01.12.2006–19.11.2009 tarihleri arasında kendi nam ve hesabına çalıştığı veya başka bir deyişle 5510 sayılı Yasanın zorunlu sigortalı olarak kabul edildiği anlaşılmaktadır. Davacının, 506 sayılı Yasa kapsamında hizmet akdi ile geçen süreleri ise, 05.12.2006–10.10.2010 tarihleri arasında aralıklı olup, bu durumda davacının 506 sayılı Yasa kapsamında 05.12.2006–19.11.2009 tarihleri arasında geçen aralıklı sigortalı hizmetlerinin mi yoksa kendi nam ve hesabına çalışmaları nedeniyle olan hizmetlerinin mi esas alınacağı uyuşmazlık konusudur.
Öncelikle, 5510 sayılı Yasanın “Sigortalı Sayılmayanlar” başlığını taşıyan 6.maddesinin (k) bendinin “Değişik bend:17.04.2008–5754 S.K./4.mad) Kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan gelir vergisinden muaf olup, esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı olanlardan, aylık faaliyet gelirlerinden bu faaliyetine ilişkin masraflar düşüldükten sonra kalan tutarı, prime esas günlük kazanç alt sınırının otuz katından az olduğunu belgeleyenler, … 4 üncü ve 5 inci maddelere göre sigortalı sayılmaz.” hükmünün, davacının vergi mükellefi olması nedeni ile davacı yönünden uygulama olanağı bulunmamaktadır.
Sosyal Güvenlik Hukukumuzda, “sosyal sigortalarda çokluk”,bir başka anlatımla bireylere olabildiğince sosyal sigorta hakkı tanıma, “yararlanmada ve yükümlülükte teklik” ilkesi egemendir. Buna göre, aynı tarihlerde farklı sosyal güvenlik kuruluşları kapsamında bulunulamaz. Çifte sigortalılık olarak adlandırılan bu statü, kanun hükümleriyle engellenmiştir. Belirtilmelidir ki, anılan düzenlemelerde yer alan “emekli sandıklarına aidat ödemekte olanlar” ibareleri, “başka sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi olanlar” şeklinde anlaşılmalı, “sosyal güvenlik kuruluşları ibarelerinin de aynı zamanda “sosyal güvenlik kanunları” terimlerini içerdiği kabul edilmelidir. Bu kapsamda sigortalılık halinin çokluğu veya çakışmadan söz edebilmek için birden fazla sigortalılık türünün en az ikisinin aynı dönemde geçerli ve fiili olması gerekmektedir. Bir sigortalılık türünün geçerli olmaması halinde esasen çakışan bir sigortalılığın bulunmayacağı gözetilmelidir.
Eldeki davada; 5510 sayılı Kanunun yürürlükte olmadığı 01.10.2008 tarihi öncesine, yani, davacının, 01.12.2006–01.10.2008 tarihleri arasına çakışan (ikili) sigortalılığa ilişkin olan uyuşmazlığın çözümü için, gerçek ve fiili çalışmanın, başka bir anlatımla baskın sigortalılık olgusunun hangi Kurum ve Kanun kapsamında gerçekleştiği belirlenmeli, aynı döneme rastlayan gerçek ve fiili çalışmalardan hangisinin sigortalının hayatında ekonomik olarak baskın çalışma niteliği taşıdığı ortaya konulmalıdır. Bu amaçla, davacının (pideci) vergi ve maliye kayıtları getirtilmeli, çalıştığı yerin kayıtları araştırılmalı, belirtilen dönemde davacının beyan ettiği gelirler saptanmalı, kendi nam ve hesabına meslek faaliyetinin fiilen davacı tarafından yerine getirilip getirilmediği, bu dönemde hizmet sözleşmesine dayalı çalışma gereksiniminin hangi koşullardan kaynaklandığı araştırılmalı, emek ve mesaisini ağırlıklı olarak hangi sigortalı çalışmaya tahsis ediyorsa, ekonomik yönden geçimini hangi çalışmadan sağlıyorsa, o çalışmaya üstünlük tanınmalıdır.
Diğer taraftan, 01.10.2008 tarihi ile 19.11.2009 tarihleri arasındaki çakışan dönemler bakımından da davanın yasal dayanağı bu dönemde yürürlükte bulunan 5510 sayılı Yasanın 4. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi ile aynı Yasanın 53. maddesidir. 5510 sayılı Yasanın 4. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi gereğince “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlar,…sigortalı sayılmışlardır.
Sigortalılık hallerinin birleşmesini düzenleyen 53. maddenin birinci fıkrasında ise, sigortalının, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde yer alan sigortalılık hallerinden birden fazlasına aynı anda tabi olmasını gerektirecek şekilde çalışması halinde; öncelikle aynı maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında, (c) bendi kapsamında çalışması yoksa ilk önce başlayan sigortalılık ilişkisi esas alınarak sigortalı sayılacağı belirtilmiştir.
Bu bağlamda 5510 sayılı Yasanın 53. maddesinde, 13.02.2011 tarihli 6111 sayılı Kanunun 33. maddesi ile yapılan değişiklik üzerinde de durmakta yarar vardır. Anılan değişiklik ile, 53. madde “Sigortalının 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde yer alan sigortalılık statüleri ile (c) bendinde yer alan sigortalılık statüsüne aynı anda tabi olacak şekilde Kanun kapsamına girmesi halinde öncelikle aynı maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında, (a) ve (b) bentlerinde yer alan sigortalılık statülerine tabi olacak şekilde Kanun kapsamına girmesi halinde ise aynı maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılır…” şeklinde değiştirilmiş ise de; 6111 sayılı Kanunun yürürlüğe dair 215/b. maddesindeki, “…33…maddesi yayımı (25.02.2011) takip eden ayın birinci günü (01.3.2011)yürürlüğe girer.” düzenlemesi ile, “Kanunun 53 üncü maddesinin birinci fıkrasında bu maddenin yürürlük tarihi itibarıyla yapılan değişiklikler, bu değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten öncesi için uygulanmaz.” şeklindeki aynı yasanın geçici 33. maddesi gözetildiğinde, uyuşmazlığın çözümünde, 5510 sayılı Kanunun 53. maddesinin, 6111 sayılı Kanunla değiştirilmeden önceki halinin esas alınacağı anlaşılmaktadır.
Davaya konu somut olayda da, 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin mahkemece yapılacak araştırma sonucunda davacının baskın çalışmasının hizmet akdine dayalı olarak geçen çalışmaları olduğu kanaatine varıldığı takdirde, 5510 sayılı Yasanın 4’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının “a” bendine dayalı olan çalışmalarının önce başlayan olacağı dikkate alınmalı ve 01.10.2008–30.11.2009 tarihleri arasındaki dönemde de sigortalılık halinin 4–1-a bendi kapsamında devam edeceği kabul edilmelidir. Aynı şekilde, baskın çalışmanın kendi nam ve hesabına yaptığı çalışma olması halinde de bu kez önce başlayan 4–1-b bendi kapsamındaki sigortalılık olacak ve sonrasında da bu sigortalılığa geçerlilik vermek ve sonrasında da yaşlılık aylığı tahsisi şartlarını değerlendirmek suretiyle, bir karar vermek gerekecektir.
Mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki esaslar doğrultusunda araştırma yapmak suretiyle sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 01.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.