YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/7802
KARAR NO : 2014/9674
KARAR TARİHİ : 29.04.2014
Mahkemesi : Adana 4. İş Mahkemesi
Tarihi : 14.11.2012
No : 2012/204-2012/762
Dava, ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Somut olayda, ödeme emrinin davacı adına birlikte sakin ablasına 09.03.2012 tarihinde tebliğ edildiği, davanın 05.04.2012 tarihinde açıldığı, davacının davalı Kuruma muhatap 15.03.2012 tarihli dilekçesinde borçtan sorumlu olmadığını bildirdiği, Mahkemece, davanın 7 günlük hak düşürücü sürede açılmadığından reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 6183 sayılı Kanunun 58.maddesine göre; kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi (7) gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir. İtiraz etmezse borç kesinleşmiş olur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 10.04.2001 gün ve 2002/21-201 E. 2002/297 K. ; 24.03.2004 gün ve 2004/10-164 E. 2004/170 K. sayılı kararlarında da benimsendiği üzere itiraz davası için öngörülen yedi (7) günlük sürenin hak düşürücü nitelikte olduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır. Hak düşürücü süre, niteliği itibariyle defi değil, bir itiraz olup; sonuçlarını kendiliğinden meydana getirir ve resen gözönünde tutulmalıdır.
Kurum alacağı için 6183 sayılı Kanunun 55.maddesi uyarınca düzenlenip, tebliğ edilen ödeme emrine karşı borçlu, anılan Yasanın 58.maddesi uyarınca 7 gün içinde iş mahkemesine itiraz davası açabilir.
Anılan madde metninde itirazın “vergi itiraz komisyonuna yapılacağı” hükmü yer almakta ise de, mülga 506 sayılı Kanunun 80.maddesinin “Kurum alacaklarının tahsilinde 21.07.1953 tarih ve 6183 sayılı Kanunun uygulanmasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde, alacaklı Sigorta Müdürlüğünün bulunduğu yer İş Mahkemesi yetkilidir” düzenlemesi ve yürürlükte bulunan 5510 sayılı Kanunun 88. maddesinin “Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir” hükümleri ile birlikte davalı Kurum bünyesinde 6183 sayılı Kanunun itiraz mercii olarak belirttiği vergi itiraz komisyonunu bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, maddede belirtilen vergi itiraz komisyonuna itiraz yolunun; Sosyal Güvenlik Kurumu alacaklarının tahsili yönünden 6183 sayılı Kanunun uygulanmasından doğacak uyuşmazlıklarda iş mahkemesine dava açılması yolu olarak kabulü zorunludur.
Nitekim bu husus Hukuk Genel Kurulunun 26.04.2006 gün ve 2006/21-198 E. 2006/249 K. sayılı kararında da belirtilmiştir.
Uyuşmazlığın çözümü için Anayasal “hak arama özgürlüğünün” de değerlendirilmesi gerekmektedir.
2709 sayılı T.C.Anayasası’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40.maddesi uyarınca; “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.”
Maddeye 03.10.2001 tarihli 4709 sayılı Kanunun 16.maddesi ile eklenen 2.fıkra uyarınca “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilerine başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır”.
Bu bağlamda anılan madde hükmüyle hak arama özgürlüğü Anayasal bir kurum olarak, diğer temel haklar gibi düzenlenmiş ve Anayasa güvencesine bağlanmış, Anayasa’da kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.
Vatandaşlara hak arama özgürlüğü konusunda anayasal bir hak tanınırken, Devlete de, onların bu haktan yararlanmayı sağlayacak şartları hazırlama görevi yüklenmiştir. Devlet için öngörülen bu zorunluluk ilgilinin Anayasal haklar içinde yer alan hak arama özgürlüğünün yaşama geçirilmesini sağlayacaktır.
Bu anayasal görevin yerine getirilmesi için getirilen yasal düzenlemeler ve kurulan kurumların görevleri de bu bilinçle değerlendirilmelidir.
Bu kapsamda Anayasal teminat altına alınmış hak arama özgürlüğünden bahsedebilmek için Devletin işlemlerinde işleme karşı başvuru yollarını ve süresini açıkça, vatandaşında kuşku ve tereddüt uyandırmayacak şekilde göstermesi gerekmektedir.
Bu görevin yerine getirildiğinin kabulü için SGK alacaklarının tahsiline yönelik işlemlerin tamamında ilgili mevzuatın vergi alacaklarının tahsili ile SGK alacaklarının tahsiline ilişkin olarak uygulanmasındaki farklılıklar da dikkate alınarak ilgiliye, işleme karşı başvurabileceği kanun yolu ve süresinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
Anılan zorunluluk karşısında, Kurum alacaklarının tahsiline ilişkin olarak, 6183 sayılı Kanunun 55.maddesi uyarınca, Kurumca düzenlenen ödeme emrinin ilgilinin başvurabileceği kanun yolu ve süresini açıkça gösterir ve özellikle mevzuatta açıklık bulunmaması nedeniyle 6183 sayılı Kanunun 58.maddesi ile öngörülen itiraz hakkını kullanabilmesi için yedi günlük süre içinde iş mahkemesine dava açabileceği ihtaratını da içeren şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.
Somut uyuşmazlığın incelenmesinde, davacının 58. maddede öngörülen süre içinde Kuruma itirazda bulunduğu açıktır.
Davacı tarafından doğrudan iş mahkemesine dava açılmamış ise de, Kurumun davacıya gönderilen ödeme emrinde itiraz yolu olarak iş mahkemelerine dava açılabileceği ihtarında bulunulmayıp, aksine sadece vergi itiraz komisyonundan bahseden 6183 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanacağı ihtarında bulunması; Kurumun davacının itirazını usul yönünden reddederek itiraz merciinin iş mahkemeleri olması gerektiği yönünde kanun yollarını açıkça gösterici işlem tesis etmeyip, bir anlamda davacıyı yanıltıcı şekilde hareket etmesi karşısında, davacının hak arama özgürlüğünün zedelendiğinin ve Kuruma ödeme emrinin tebliğini takiben yaptığı başvurunun hatalı merciye (görevli olmayan yere) yapılan başvuru olarak, yedi günlük dava açma süresini kestiğinin kabulü zorunludur. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 02.11.2011 tarih ve 2011/21-571 Esas, 2011/689 Karar sayılı ilamında da bu husus benimsenmiştir.
Diğer taraftan , kabule göre de, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun “Avukatlık ücret tarifesinin hazırlanması” başlıklı 168’inci maddesinin ikinci fıkrasına, birinci cümlesinden sonra gelmek üzere, 03.07.2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5904 sayılı Kanunun 35’inci maddesiyle eklenen ikinci cümlede, “Şu kadar ki hazırlanan tarifede; genel bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davalar ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarı maktu olarak belirlenir.” hükmü yer almakta olup, davalı lehine nisbi vekalet ücretine hükmedilmesi de isabetsizdir.
Yukarıda belirtilen, hukuki ve fiili durumlar ışığında Mahkemece davanın esasının incelenmesi gerekirken, davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma sebebidir.
O hâlde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 29.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.