Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/7601 E. 2014/9217 K. 28.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/7601
KARAR NO : 2014/9217
KARAR TARİHİ : 28.04.2014

Mahkemesi :Ankara 12. İş Mahkemesi
Tarihi :28.01.2014
No :2011/734-2014/9

Dava, malullük aylığı tahsisi istemine ilişkindir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne, davacının maluliyet başlangıcının 30.06.2008 tarihi olduğunun tespitine, karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 76’ncı maddesi uyarınca, hâkim bir davada sadece tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve netice-i taleple bağlı olup, dayandıkları kanun hükümleri ve onların tavsifleriyle bağlı olmadığından yürürlükteki kanunları re’sen tatbik ederek iddia ve müdafaadaki netice-i talepleri karara bağlamakla mükelleftir.
Görülmekte olan dava, 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten sonra henüz derdest olup, sosyal güvenlik hukukunun kamu düzeni ile ilgili olması nedeniyle, sigortalı veya hak sahipleri lehine getirilen yasal düzenlemelerin derdest davalara da uygulanması gerekeceği tartışmasızdır.
08.07.2008 tarihli dilekçe ile hastaneye sevk edilip maluliyet durumunun tespit edilmesini isteyen 14.02.1974 doğumlu davacının, 20.12.1996–05.02.2009 tarihine kadar 3846 gün zorunlu 506 sayılı Yasa Kapsamında sigortalı olduğu, sevk üzerine düzenlenen Ankara Numune Hastanesinin 30.06.2008 tarihli Sağlık Kurulu raporunda; “Kronik kalp yetmezliği ve behçet hastalığı” tanısı konulmuş, vücut fonksiyon kaybı yönünde herhangi bir oran öngörülmemiştir. Kurum tarafından 13.01.2010 tarihli karar ile davacının çalışma gücünü 2/3 oranında kaybetmediği nedeniyle talebinin ilk kez reddedildiği, davacının 10.02.2010 tarihli itirazı sonrasında Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun 05.05.2010 tarihli kararı ile davacının çalışma gücünü 2/3 oranında kaybetmediğine karar verildiği, sonrasında ise davacının 14.02.2011 tarihli aylık talebi üzerine 08.03.2011 tarihli Kurum Ünite kararı ile aylık talebinin 2. kez reddedildiği, 05.04.2011 tarihli davacı itirazı üzerine 25.05.2011 tarihli Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun raporu ile “davacının çalışma gücünün en az %60’ını kaybetmemiş olduğundan malul sayılamayacağına dair karar verildiği, davacının bu karar üzerine açtığı davada mahkemece davacının Adli Tıp kurumun sevki sonrasında 3. İhtisas Kurulundan 31.12.2013 tarihinde aldırılan rapor ile davanın yazılı şekilde kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır.
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun’un 25’inci maddesi ile tüm sigortalılar açısından “malul sayılma” şartları yeniden düzenlenmiştir. Bu kapsamda; 4/a ve 4/b’li sigortalılar için “…çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybettiği…” Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurullarınca usulüne uygun düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu Kurumun Sağlık Kurulunca tespit edilenlerin malul sayılacağı belirtilmiştir.
Anılan Kanun’un 26’ncı maddesinde ise; “Sigortalıya malûllük aylığı bağlanabilmesi için sigortalının;
a) 25 inci maddeye göre malûl sayılması,
b) En az on yıldan beri sigortalı bulunup, toplam olarak 1800 gün veya başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede malûl olan sigortalılar için ise sigortalılık süresi aranmaksızın 1800 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olması,
c) Malûliyeti nedeniyle sigortalı olarak çalıştığı işten ayrıldıktan veya işyerini kapattıktan veya devrettikten sonra Kurumdan yazılı istekte bulunması, halinde malûllük aylığı bağlanır.
Ancak, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre sigortalı sayılanların kendi sigortalılığı nedeniyle genel sağlık sigortası primi dahil, prim ve prime ilişkin her türlü borçlarının ödenmiş olması zorunludur.” hükmü getirilerek, “malullük aylığı” bağlanma şartları düzenlenmiştir.
Sigortalı olmak ve sigorta haklarından yaralanmak kamu düzenine ilişkin, kişiye bağlı, vazgeçilemez ve kaçınılamaz hak ve yükümlülük doğuran bir hukuksal statü meydana getirmektedir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 325. maddesinde de; tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işlerde, hâkim tarafından resen başvurulan deliller için gereken giderlerin bir haftalık süre içinde taraflardan birisi veya belirtilecek oranda her ikisi tarafından ödenmesine karar verileceği, belirlenen süre içinde bu işlemlere ait giderleri karşılayacak miktarda avans yatırılmazsa, ileride bu gideri ödemesi gereken taraftan alınmak üzere hazineden ödenmesine hükmedileceği öngörülmektedir.
Somut olayda; Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu’nun 25.05.2011 tarihli raporu ile “Davacının çalışma gücünün en az %60’ını kaybetmemiş olduğundan malul sayılamayacağına dair karar verildiği, 31.12.2013 tarihli Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu raporunda ise davacının beden çalışma gücünün en az %60’ını kaybettiği ve maluliyet başlangıcının da 30.06.2008 tarihi olduğu sonucuna varıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda; Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu ile Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu raporları arasında açık çelişki bulunduğundan, maluliyetin başlangıcı yönünden Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınarak çelişki giderilmeli, davacının çalışma gücü kayıp oranının 2/3 ya da %60 oranında bulunup bulunmadığı ve başlangıç tarihi belirlenerek, öngörülen istisnaları dışında 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Yasanın malullük aylığı şartlarını düzenleyen 25 ve devamı maddelerindeki sigortalı lehine olan düzenlemeler de göz önünde bulundurularak, varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, davacının Adli Tıp Genel Kuruluna sevki ile mevcut çelişkinin giderilmesi ve davacının en az %60 oranında maluliyetinin tespit edilmesi halinde, başlangıç tarihi de belirlenmek suretiyle Kanunda sayılan şartları taşıyıp taşımadığı belirlenerek, aylığın başlangıç tarihinin de infaza elverişli şekilde belirlenmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 28.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.