Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/6523 E. 2014/14128 K. 09.06.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/6523
KARAR NO : 2014/14128
KARAR TARİHİ : 09.06.2014

Mahkemesi :Tekirdağ İş Mahkemesi
Tarihi :05.02.2014
No :2012/12-2014/55

Dava, malullük aylığının kesilmesine ilişkim kurum işleminin iptali ve aylıkların kesildiği tarihten itibaren yeniden bağlanması istemine ilişkindir.
Mahkemece, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın reddine, karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okundu. Temyiz konusu hükme ilişkin dava, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun Geçici 3. maddesi delaletiyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hâllerden hiçbirine uymadığından, temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 76’ncı maddesi uyarınca, hâkim bir davada sadece tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve netice-i taleple bağlı olup, dayandıkları kanun hükümleri ve onların tavsifleriyle bağlı olmadığından yürürlükteki kanunları re’sen tatbik ederek iddia ve müdafaadaki netice-i talepleri karara bağlamakla mükelleftir.
Görülmekte olan dava, 5510 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten sonra henüz derdest olup, sosyal güvenlik hukukunun kamu düzeni ile ilgili olması nedeniyle, sigortalı veya hak sahipleri lehine getirilen yasal düzenlemelerin derdest davalara da uygulanması gerekeceği tartışmasızdır.
14.07.2005 tarihli dilekçe ile hastaneye sevk edilip maluliyet durumunun tespit edilmesini isteyen 26.03.1971 doğumlu davacının, “kronik böbrek yetmezliği” nedeniyle talebi kabul edilerek 01.05.2008 tarihinde kontrol kaydı ile 01.06.2006 tarihinden itibaren maluliyet aylığı almakta iken kontrol sonrasında aylığın devamına karar verilmiş ise de 01.05.2010 tarihinde tekrar kontrol kaydı tutulduğu ve davacının bu arada 26.06.2009 tarihinde böbrek transplantasyonu (nakli) operasynu geçirdiği ve 28.06.2010 tarihli muayenesi sonrasında 30.06.2010 tarihli Trakya Üniversitesinin Sağlık Araştırma Merkezince verilen sağlık kurulu raporunda davacının şu anda diyaliz olmadan yaşayabildiğinin belirtilmesi nedeni ile 26.08.2010 tarihli Kurum
kararı ile davacının 2/3 oaranında çalışma gücü kaybının olmadığı gerekçesi ile aylıklarının durdurulmasına karar verildiği ve Kasım 2010 tarihi itibari ile duran aylık sonucunda davacının 30.03.2011 tarihli itirazı sonrasında Kurumca Yüksek Sağlık Kurulu’na gidilmeksizin 15.06.2011’de davacının maluliyet talebinin reddedildiği, mahkemece davacının Yüksek Sağlık Kuruluna sevki üzerine 18.07.2012 tarihli Kurul raporu ile davacının çalışma gücünün 2/3’ünü kaybetmediğine karar verildiği ve son olarak mahkemece davacının Adli Tıp kurumuna sevki sonrasında 3. İhtisas Kurulunun 18.09.2013 tarihli raporunda “03.08.2013 tarihli maluliyet tespit işlemleri yönetmeliği çerçevesinde meslekte kazanma gücünün %60’ını kaybettiğine” dair karar verildiği anlaşılmakta olup, mahkemece davacının 2/3 poranında meslekte kazanma gücü kaybı olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de, verilen kararın yanılgılı değerlendirmeye dayalı olduğu anlaşılmaktadır.
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun’un 25’inci maddesi ile tüm sigortalılar açısından “malul sayılma” şartları yeniden düzenlenmiştir. Bu kapsamda; 4/a ve 4/b’li sigortalılar için “…çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybettiği…” Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurullarınca usulüne uygun düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu Kurumun Sağlık Kurulunca tespit edilenlerin malul sayılacağı belirtilmiştir.
Anılan Kanun’un 26’ncı maddesinde ise; “Sigortalıya malûllük aylığı bağlanabilmesi için sigortalının;
a) 25 inci maddeye göre malûl sayılması,
b) En az on yıldan beri sigortalı bulunup, toplam olarak 1800 gün veya başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede malûl olan sigortalılar için ise sigortalılık süresi aranmaksızın 1800 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olması,
c) Malûliyeti nedeniyle sigortalı olarak çalıştığı işten ayrıldıktan veya işyerini kapattıktan veya devrettikten sonra Kurumdan yazılı istekte bulunması, halinde malûllük aylığı bağlanır.
Ancak, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre sigortalı sayılanların kendi sigortalılığı nedeniyle genel sağlık sigortası primi dâhil, prim ve prime ilişkin her türlü borçlarının ödenmiş olması zorunludur.” hükmü getirilerek, “malullük aylığı” bağlanma şartları düzenlenmiştir.
Sigortalı olmak ve sigorta haklarından yaralanmak kamu düzenine ilişkin, kişiye bağlı, vazgeçilemez ve kaçınılamaz hak ve yükümlülük doğuran bir hukuksal statü meydana getirmektedir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 325. maddesinde de; tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işlerde, hâkim tarafından resen başvurulan deliller için gereken giderlerin bir haftalık süre içinde taraflardan birisi veya belirtilecek oranda her ikisi tarafından ödenmesine karar verileceği, belirlenen süre içinde bu işlemlere ait giderleri karşılayacak miktarda avans
yatırılmazsa, ileride bu gideri ödemesi gereken taraftan alınmak üzere hazineden ödenmesine hükmedileceği öngörülmektedir.
Somut olayda; Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu’nun 18.07.2012 tarihli raporu ile “Davacının çalışma gücünün en az %60’ını kaybetmemiş olduğundan malul sayılamayacağına dair karar verildiği, 18.09.2013 tarihli Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu raporunda ise davacının beden çalışma gücünün en az %60’ını kaybettiği anlaşılmaktadır. Bu durumda; Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu ile Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu raporları arasında açık çelişki bulunduğundan, maluliyetin varlığı ve başlangıcı yönünden Adli Tıp Genel Kurulundan rapor alınarak çelişki giderilmeli, davacının çalışma gücü kayıp oranının 2/3, ya da, %60 oranında bulunup bulunmadığı ve başlangıç tarihi belirlenerek, öngörülen istisnaları dışında 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Yasanın malullük aylığı şartlarını düzenleyen 25 ve devamı maddelerindeki sigortalı lehine olan düzenlemeler de göz önünde bulundurularak, varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, davacının Adli Tıp Genel Kuruluna sevki ile mevcut çelişkinin giderilmesi ve davacının en az %60 oranında maluliyetinin tespit edilmesi halinde, başlangıç tarihi de belirlenmek suretiyle Kanunda sayılan şartları taşıyıp taşımadığı belirlenerek, aylığın başlangıç tarihinin de infaza elverişli şekilde belirlenmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davacıya iadesine, 09.06.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.