Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/6091 E. 2014/10509 K. 12.05.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/6091
KARAR NO : 2014/10509
KARAR TARİHİ : 12.05.2014

Mahkemesi : Çorum 1. İş Mahkemesi
Tarihi : 13.02.2014
No : 2010/8-2014/41

Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün davacı avukatı, davalı SGK Başkanlığı avukatı, davalı Milli Eğitim Bakanlığı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, temyiz yoluna başvuran taraf vekillerinin sair itirazlarının reddi gerekir.
2-) Dava dışı farklı işverenlere ait 28212 sicil numaralı bina inşaatı ile Amasya’da bulunan ……. sicilli işyerlerinden 18.07.1994 – 30.11.1994, 01.07.2003 – 05.09.2003 dönemlerinde davalı Kuruma sigortalılık bildirimleri gerçekleştirilen, davalı işverene ait Çorum ili Konaklı Beldesi’nde yer alan okulda çalıştığı yönünde herhangi bir yazılı belge ve bildirim bulunmayan davacının istemi, 01.10.1994 – 15.06.2007 tarihleri arasında hizmet akdine tabi olarak geçen çalışma sürelerinin tespitine ilişkin olup 07.01.2010 günü açılan davada mahkemece yapılan yargılamada, davalı Konaklı İlköğretim Okulu Aile Birliği hakkındaki davanın husumet nedeniyle reddine, diğer davalılar bakımından ise 01.10.1994 – 01.01.2006 dönemine yönelik talebin hak düşürücü süre gerekçesiyle reddine, 01.01.2006 – 30.04.2006, 01.11.2006 – 30.04.2007 tarihleri arasındaki sürelerin hüküm altına alınmasına karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesinde, yönetmelikle belirlenen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları, Kurumca saptanamayan sigortalıların, çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilâm ile kanıtlayabildikleri takdirde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının göz önünde bulundurulacağı açıklanmış olup anlaşılacağı üzere çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden bu maddeyle getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Buna göre; ilgili kişi hakkında işe giriş bildirgesi düzenlenmediği, düzenlenmesine karşın yasal hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmediği, sigortalılık bildirimini içeren dönemsel sigorta primleri bordrosunun/aylık prim ve hizmet belgesinin hazırlanmadığı veya anılan süre içerisinde Kuruma teslim edilmediği, sigorta priminin Kuruma yatırılmadığı, çalışmanın varlığı yönünde Kurum görevlilerince herhangi bir saptamanın söz konusu olmadığı durumlarda, hizmetin varlığını ileri süren kişilerin hak düşürücü süre içerisinde yargı yoluna başvurması zorunludur. Bununla birlikte önemle vurgulanmalıdır ki değinilen kuralın tek istisnası, kamu kurum ve kuruluşlarında gerçekleşen hizmete ilişkin olarak, Kuruma aktarılmasa dahi işveren tarafından ödenen ücret/maaş üzerinden sigorta primi kesintisi yapılması olgusudur. Bir başka anlatımla, sözü edilen niteliğe sahip işyerinde çalışanların kayıtlara geçirilmesi ve ücret ödemelerinin de belgelere dayandırılması asıl olduğundan, yukarıda açıklanan durumların hiçbiri gerçekleşmemiş olsa da Kuruma aktarılmamasına karşın işverence ilgiliye ödenen ücret/maaş üzerinden sigorta primi kesintisi yapıldığı takdirde hak düşürücü süreye ilişkin hüküm uygulanamaz. Belirtilmelidir ki uygulama yapılırken hizmetin ara vermeksizin kesintisiz gerçekleştiği durumlarda, çalışmanın sona erdiği (işten çıkış yapıldığı) yılın sonuna karşılık gelen 31 Aralık gününden başlayarak beş yıllık sürenin hesaplanması gerekmektedir.
Yukarıdaki yasal düzenlemeler ve açıklamalar ışığında yapılan değerlendirmede, farklı işverenlere ait işyerlerindeki çalışma olgusu karşısında hizmetin aralıksız gerçekleşmediği dikkate alındığında 31.12.2003 gününden itibaren 5 yıl içerisinde açılmayan davada 01.07.2003 tarihi öncesine ilişkin istemin hak düşürücü süreye uğradığı açıktır. 05.09.2003 – 15.06.2007 dönemi yönünden ise yargılamada bilgi ve görgülerine başvurulan 14 tanığın aydınlatıcı net anlatımları ve tüm dosya içeriğine göre davacının her eğitim öğretim yılında okulların açık bulunduğu Eylül – Haziran döneminde temizlik, sobaların ve kaloriferlerin yakılması ve benzeri faaliyetler kapsamında tam gün üzerinden çalıştırıldığı belirgindir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve hak düşürücü süre uygulamasında yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olduğu gibi, 28.12.2013 günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 3/2. maddesinde yer alan, müteselsil sorumluluk da dahil olmak üzere, birden fazla davalı aleyhine açılan davanın reddinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek, ret sebebi ayrı olan davalılar vekili lehine ise her ret sebebi için ayrı ayrı avukatlık ücretine hükmolunacağı yönündeki düzenlemeye aykırılık oluşturacak şekilde kendileri yönünden davanın reddi sebebi ortak olan her bir davalı için ayrı avukatlık ücreti belirlenmesi de usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, temyiz yoluna başvuran taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istekleri durumunda davacıya geri verilmesine, 12.05.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.