YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/5277
KARAR NO : 2014/9318
KARAR TARİHİ : 28.04.2014
Mahkemesi :Ankara 10. İş Mahkemesi
Tarihi :27.12.2013
No :2012/353-2013/1500
Dava, 11.04.1975 tarihinden itibaren 1479 sayılı Yasa kapsamında Bağ-Kur sigortalığının geçerli olduğunun ve tahsis talebini takip eden aybaşından itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davanın yasal dayanağı; 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 7. maddesindeki; “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 02.09.1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlar ile 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20. maddesine göre sandıklara tâbi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler.” düzenlemesi ve genel olarak Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı gereği 1479 sayılı Yasanın 24 ve 25 maddeleridir.
01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24 ve 25. maddelerinde “…kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler…”, “meslek kuruluşuna yazılarak çalışmaya başladıkları tarihten itibaren” zorunlu Bağ-Kur sigortalısı sayılmışken, anılan maddelerde 19.04.1979 gün ve 2229 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, “kendi adına ve hesabına” çalışma koşulu ve belirtilen nitelikte çalışmaya başlama tarihi sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiştir.20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemede, kendi adına ve hesabına çalışma koşuluna ek olarak “gerçek ve götürü usulde gelir vergisi mükellefi olanlar” için mükellefiyetin başlangıç tarihinden, “kendi adına ve hesabına bağımsız çalışmakla beraber gelir vergisinden muaf olanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı olanlar” kayıtlı oldukları tarihten itibaren sigortalı sayılmaktadır.
22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikte ise, bu kez, kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gerçek ve götürü usûlde gelir vergisi mükellefi olanlar, Esnaf ve Sanatkarlar Siciline kayıtlı bulunanlar veya kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun kayıtlı bulunanlardan” gelir vergisi mükellefi olanlar, mükellefiyetin başlangıç tarihinden, gelir vergisinden muaf olanlar ile vergi kaydı bulunmayanlar da Esnaf ve Sanatkarlar Siciline veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt oldukları tarihten itibaren kendiliğinden sigortalı sayılmışlardır.
02.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4956 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemede de; kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; “gelir vergisi mükellefi olanlar ile, gelir vergisinden muaf olanlardan Esnaf ve Sanatkar Sicili ile birlikte kanunla kurulu meslek kuruluşuna usulüne uygun olarak kayıt olanlar” sigortalı sayılmışlardır.
Yukarıda açıklanan tüm bu Kanunlarla yapılan değişiklikler; önceki mevzuatın öngördüğü koşullara sahip olan sigortalıların, sigortalılık niteliklerine son vermemekte, değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten sonra Bağ-Kur sigortalılık niteliğini kazananlar yönünden yeni düzenlemeler içermektedir. Tersinin kabulü, kazanılmış hakları ortadan kaldırmak olur ki, bu durumun kabulüne yasaca ve hukukça olanak olmadığı açıktır.
13.04.2012 tarihinde açılan eldeki davada; davacı 11.04.1975 tarihinden itibaren Bağ-Kur sigortalılığının geçerli olduğunun tespitini ve tahsis talebini takip eden aybaşından itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitini istemiştir. Mahkemece, davacının Bağ-Kur sigortalılığının 05.10.1987 den başladığı için başlangıç tarihine yönelik istemin reddine, kurumca kabul edilmeyen 01.02.1988-15.09.1989, 01.01.1991 – 09.05.2003 tarihleri arasında Bağ-Kur sigortalısı olduğunun ve 01.05.2012 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine yönelik davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bu bağlamda; uyuşmazlık davacının, vergi ve oda kaydı bulunmayan 01.02.1988-15.09.1989, 01.01.1991 – 09.05.2003 dönemlerde Bağ-Kur sigortalılığının bulunup bulunmadığı ve akabinde de tahsis şartlarının oluşup oluşmadığıdır.
Davaya konu somut olayda, 13.01.1988 varide tarihli giriş bildirgesine istinaden 05.10.1987 tarihinden itibaren Bağ-Kur zorunlu sigortalılığına ilişkin kayıt ve tescili yapılan davacının, 05.10.1987 – 31.01.1988, 15.09.1989 – 31.12.1990 ve 09.05.2003 tarihinden itibaren devam eden vergi kaydı bulunduğu, davacının 14.01.1975 – 28.10.1983 tarihleri arasında oda kaydı bulunduğu, Kurumun, davacının Bağ – Kur sigortalılığını 05.10.1987 tarihinden itibaren kabul etmiş iken, 2012 yılında davacının vergi kaydı dönemleri dikkate alınarak 05.10.1987 – 31.01.1988, 15.09.1989 – 31.12.1990 ve 09.05.2003 tarihinden devam eden sigortalılığı kabul edildiği, davacının Bağ-Kur hesap dökümlerinin incelenmesinde ise 1992 yılında 5 adet, 31.03.2003 tarihinde 5 adet prim ödemesi bulunduğu, davacının, 1992 yılındaki aftan yararlandığı görülmüştür.
Davacı, 1992 affından yararlanarak 01.02.1988 – 15.09.1989 ve 01.01.1991 – 31.12.1991 tarihi arası döneme ilişkin olarak prim borcunu ödemiş ise, tahsil edilen primler davalı Kurum tarafından uzun süre kullanılmış olacağından Kurumun bu süreyi iptal etmesi Medeni Kanun’un 2. maddesinde ifadesini bulan objektif iyi niyet kurallarıyla bağdaşmayacağından bu süreyi de sigortalılık süresi olarak kabul etmek gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1.10.1997 gün ve 1997/10-578 Esas, 1997/758 Karar sayılı ilamı da bu yöndedir.
Bu nedenle, uyuşmazlık konusu olan dönemden 01.02.1988 – 15.09.1989 ve 01.01.1991 – 31.12.1991 tarihleri arasına ilişkin primlerin 1992 affı ile tahsil edilip edilmediği araştırılarak, tahsil edildiğinin tesbit edilmesi halinde davacının primleri tahsil edilen ve Kurum tarafından uzun süre kullanılan uyuşmazlık konusu olan 01.02.1988 – 15.09.1989 ve 01.01.1991 – 31.12.1991 tarihleri arasında 1479 sayılı Yasa’ya tabi sigortalı olduğunun tesbitine karar verilmelidir.
1479 sayılı Kanunun 79. ve Bağ-Kur İsteğe Bağlı Sigortalılık Yönetmeliğinin 5. maddelerine göre, isteğe bağlı Bağ-Kur sigortalısı olmak için Kuruma yazılı başvuru ya da isteğe bağlı sigortalı olma iradesini ortaya koyacak şekilde Kuruma prim ödemesinin varlığı koşul olup, davacının geçmişe yönelik prim ödemelerinin varlığı araştırılarak, prim ödemelerinin ihtilaf konusu olan 01.01.1992 – 09.05.2003 tarihleri arasındaki sigortalılık sürelerini kapsayıp kapsamadığı belirlenmeli, Medeni Kanunun 2. maddesinde düzenlenen iyiniyet kuralları çerçevesinde, Kurumun geçmişe yönelik prim borçlarını tahsil edip uzun süre nemalandırmasından sonra, anılan döneme yönelik sigortalılığın iptalinin iyiniyetle bağdaşmayacağı gözetilerek, geçmişe yönelik prim ödemelerinin kapsadığı sürenin isteğe bağlı sigortalılık süresi olarak kabulü gerektiği göz önünde bulundurularak, bu çerçevede, yaşlılık aylığı tahsisi şartları irdelenerek, süre yönünden tahsis şartlarının varlığı halinde, 1479 sayılı Yasanın 35. maddesinin yaşlılık aylığı tahsisi için “… sigortalının; … talepte bulunduğu tarihte prim ve her türlü borçlarını ödemiş olması … şarttır.” hükmü gözetilerek, yaşlılık aylığı tahsisinde esas alınacak sürelere yönelik prim borcunun bulunup bulunmadığı araştırılarak, varlığı halinde, usul ekonomisi gözetilerek davacıya anılan borcu ödemesi için makul süre verilerek, prim borcunun ödenmesi halinde, ödeme tarihini takip eden ay başından itibaren yaşlılık aylığı tahsisinin gerektiği göz önünden bulundurularak, varılacak sonuca göre karar verilmelidir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, eksik araştırma sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 28.04.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.