YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/5261
KARAR NO : 2014/9943
KARAR TARİHİ : 06.05.2014
Mahkemesi : Erzurum İş Mahkemesi
Tarihi : 03.12.2013
No : 2012/506-2013/666
Dava, iş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirler ile yapılan ödemelerin 506 sayılı Kanunun 10 ve 26. maddeleri uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozmaya uyularak ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı M.. T.. avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Hatice Kamışlık tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-506 sayılı Yasanın ”Üçüncü kişinin aracılığı” başlıklı 87. maddesi hükmünde, aracı, bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran üçüncü kişi olarak tanımlanmış, sigortalıların üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile, bu kanunun işverene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işverenin de sorumlu olacağı belirtilmiştir. Maddede “aracı” olarak nitelenen üçüncü kişi, gerek mevzuatta, gerekse öğreti ve yargı kararlarında; alt işveren, tali işveren, taşeron, alt müteahhit, alt ısmarlanan gibi adlarla anılmaktadır. Aracı kavramı, her şeyden önce, asıl işverenin varlığını, bir başka işverenin asıl işverene ait işin bir bölümünü yapmayı üstlenmesini ve asıl işverene ait iş yerinde veya iş yerinin bir bölümünde iş alanın kendi adına sigortalı çalıştırmasını gerektirir. Asıl işverenle aracı arasındaki ilişki taşıma, eser ve benzeri sözleşmelere dayanabilir ise de, hiç bir şekilde hizmet akdi unsurları bulunmamalıdır. Burada önemli olan yön, asıl işverene ait işin bir bölümünün aracı tarafından görülmesidir. Aracı kavramının belirleyici özelliği, asıl işverene ait işten bir bölüm iş alınması ve bu işte kendi adına sigortalı çalıştırılmasıdır.
Davalı M.. T..’nın kendisine ait araçla dava dışı kargo şirketinin kargolarını taşıma işini üstlendiği, sigortalının çalışmakta olduğu şoförlük işinin davalılar arasında akdedilen yük taşıma sözleşmesine istinaden icra edildiği, bu işin kargo şirketinin asıl işi konumunda olduğu, sigortalının çalıştığı sürece emir ve talimatları davalı ve kargo şirketinin yetkililerinden aldığı, asıl işin bir bölümünü veren, denetim ve gözetim yetki ve görevi devam eden H.. A.. asıl işveren, davalı M.. T.. ise alt işveren (aracı) konumunda olup, Mahkemece açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeden yanılgılı değerlendirme ile taraflar arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunmadığının kabulü isabetsiz bulunmuştur.
2- Dava; trafik kazasında ölen ve olayda %100 kusurlu olan sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirler ile yapılan ödemelerden oluşan Kurum zararının tahsili istemine ilişkin olup, 5510 sayılı Yasanın 21. maddesiyle yeniden getirilen “sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı” tazmin hükmünün, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğü öncesinde gerçekleşen iş kazalarından kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı gözetildiğinde, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 9, 10 ve 26. maddeleridir.
506 sayılı Yasanın 10. maddesinde, “Sigortalı çalıştırmaya başlandığının süresi içinde Kuruma bildirilmemesi halinde bildirgenin sonradan verildiği veya sigortalı çalıştırıldığının Kurumca tespit edildiği tarihten önce meydana gelen iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde ilgililerin sigorta yardımları Kurumca sağlanır…
Ancak, yukarıki fıkralarda belirtilen sigorta olayları için Kurumca yapılan ve ilerde yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile gelir bağlanırsa bu gelirlerin 22 nci maddede sözü geçen tarifeye göre hesabedilecek sermaye değerleri tutarı, 26 ncı maddede yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
İşverenin, 506 sayılı Yasanın 10. maddesine dayalı tazmin sorumluluğunun sınırlanın belirlenmesi konusuna çözüm getiren, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun, 15.03.1995 t., 1994/800 E., 1995/166 K. sayılı ilamında “…Hal böyle olunca mahkemece yapılacak iş, hak sahiplerinin işverenden isteyebileceği tazminat (tavan) miktarını önce kusur durumunu hiç gözetmeksizin belirlemek ve belirlenen tazminat miktarını geçmemek üzere davalının olaydaki kusursuzluğu dikkate alınarak Borçlar Kanununun 43 ve 44. maddeleri uygulanarak varılacak sonuç uyarınca rücu alacağına hükmetme…” gereği öngörülmüş olup; işverenin sorumluluk sınırlarının belirlenmesinde, kendisinin kusurlu olup olmaması etkili bulunmakta ve eldeki davada olduğu gibi, işverenin kusursuz bulunduğu durumlarda, ilk peşin sermaye değerli gelir miktarı olarak ortaya çıkan tazminat tavanından, Borçlar Kanunu’nun 43 ve 44. maddeleri uyarınca % 50’den aşağı olmamak üzere indirim yapılmak suretiyle belirlenmesi zorunluluğu vardır.
Mahkemece, 506 sayılı Yasanın 10. maddesi koşullarının gerçekleştiği çekişmesiz bulunan davalı işverenin sorumlu olduğu Kurum zararı, yukarıda açıklandığı üzere hak sahiplerine bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değeri toplamından, takdir edilecek oranda hakkaniyet indirim yapılarak belirlendikten sonra, hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hakkaniyet indirimi yapılmaksızın karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalı M.. T..’ya iadesine, 06.05.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.