YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/4636
KARAR NO : 2014/6475
KARAR TARİHİ : 21.03.2014
Mahkemesi : Bakırköy 3.İş Mahkemesi
Tarihi :29.12.2011
No :2006/1787-2011/769
Dava, rücuen tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı kurum ile davalılardan Ç. Maden İnş. San.Tİc. A.Ş. İle D.. Ç.. avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davanın yasal dayanağı, 506 sayılı Yasanın 10. ve 26/2. maddesidir.
Davacı Kurum, 506 sayılı Kanunun 10. maddesi kapsamında istemde bulunduğu halde, sigortalının işe girişinin süresinde Kuruma bildirilip bildirilmediği yöntemince araştırılmamıştır.
506 sayılı Yasanın 10. maddesinde, “Sigortalı çalıştırmaya başlandığının süresi içinde Kuruma bildirilmemesi halinde bildirgenin sonradan verildiği veya sigortalı çalıştırıldığının Kurumca tespit edildiği tarihten önce meydana gelen iş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık hallerinde ilgililerin sigorta yardımları Kurumca sağlanır… Ancak, yukarıdaki fıkralarda belirtilen sigorta olayları için Kurumca yapılan ve ilerde yapılması gerekli bulunan her türlü masrafların tutarı ile, gelir bağlanırsa bu gelirlerin 22’nci maddede sözü geçen tarifeye göre hesap edilecek sermaye değerleri tutarı, 26’ncı maddede yazılı sorumluluk halleri aranmaksızın, işverene ayrıca ödettirilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Davalı işverenin 506 sayılı Kanunun 10. maddesine göre sorumluluğu; kusursuzluk ilkesine dayanır. İş kazasında işverenin hiç kusuru olmasa bile, şayet sigortalının işe girişi süresinde Kuruma bildirilmemişse, Kurumca yapılan sosyal sigorta yardımlarından 10.maddeye göre sorumlu tutulması gerekir.
İşverenin, 506 sayılı Yasanın 10. maddesine dayalı tazmin sorumluluğunun sınırlarının belirlenmesi konusuna çözüm getiren, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun, 15.03.1995 T., 1994/800 E., 1995/166 K. sayılı ilamında “…Hal böyle olunca mahkemece yapılacak iş, hak sahiplerinin işverenden isteyebileceği tazminat (tavan) miktarını önce kusur durumunu hiç gözetmeksizin belirlemek ve belirlenen tazminat miktarını geçmemek üzere davalının olaydaki kusursuzluğu dikkate alınarak Borçlar Kanununun 43 ve 44. maddeleri uygulanarak varılacak sonuç uyarınca rücu alacağına hükmetme…” gereği öngörülmüş olup; işverenin sorumluluk sınırlarının belirlenmesinde, kendisinin kusurlu olup olmaması etkili bulunmakta, işverenin kusursuz bulunduğu durumlarda, ilk peşin sermaye değerli gelir miktarı olarak ortaya çıkan tazminat tavanından, Borçlar Kanunu’nun 43 ve 44. maddeleri uyarınca, % 50’den aşağı olmamak üzere indirim yapılarak, işverenin sorumlu olduğu tazminat tutarının belirlenmesi gerekmektedir.
İşverenin, 506 sayılı Kanunun 26. maddesi yanında 10. maddesi uyarınca sorumlu tutulması gerektiğinin tespiti halinde ise, işverenin %100 kusurlu olduğu kabul edilerek, hesaplanacak maddi tazminat miktarından, Borçlar Kanununun 43 ve 44. maddeleri uyarınca sigortalının kusurunun %50’sinden az olmamak üzere hakkaniyet indirimi yapılarak, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekir. Mahkemece, 506 sayılı Yasanın 9 ve 10. maddeleri kapsamında, davalı işverenin sorumluluğu irdelenmeksizin hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.
2)Davacı Kurum tarafından, davalılar aleyhine rücuan alacak talebi ile açılmış olan davanın yargılaması sırasında yine aynı davalılara karşı açılmış ve kesinleşmiş olan ceza davasında alınan kusur raporunda, davalı Yıldıray’ın 3/8, davalı Dursun’un 3/8, davalı Mahmut Ali’nin 1/8, sigortalının 1/8 oranında kusurlu bulunduğu, dosyada alınan hükme esas kusur raporunda ise; davalı Ç.’ın %60, davalı Yıldıray’ın %20, sigortalının %20 oranında kusurlu olduğu, davalılar D. ile M. A.’nin kusurunun bulunmadığının ifade edildiği anlaşılmakta olup, kusura ilişkin tüm bu tespitler incelendiğinde açık çelişki bulunduğu anlaşılmaktadır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 74. (818 sayılı Borçlar Kanunu 53.) maddesi hükmü gereğince, hukuk hakimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlıdır. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, hukuk hakiminin, ceza hakiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağı saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkumiyet veya maddi vakıa tespiti yapan beraat hükmüyle bağlı olacağı hem ilmi hem de kökleşmiş kazai içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır.
Bu nedenle, olay tarihinde yürürlükte bulunan mevzuata uygun, ceza davası ile belirlenen maddi olgu da gözetilerek uzman bilirkişi kurulundan alınacak kusur raporu ile çelişki giderilerek sonuca gidilerek karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde yanlış değerlendirme ile hüküm kurulması isabetsizdir.
Mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki esaslar doğrultusunda yargılama yaparak, elde edilecek sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgı sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Kuşkusuz, hükmü temyiz etmeyen davalılar M.. Y.. ile Y.. L.. yönünden davacı Kurum lehine oluşabilecek usuli kazanılmış hak durumu gözetilmelidir.
O hâlde, temyiz eden taraflar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan Ç. Mad. İnş. San. Tic. A.Ş. ile D.. Ç..’a iadesine, 21.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.