YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/452
KARAR NO : 2014/355
KARAR TARİHİ : 16.01.2014
Mahkemesi : Niksar Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
Tarihi : 15.07.2013
No : 2012/235-2013/208
Dava, tespit istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava dilekçesinden, 11 yılı aşkın süredir gönüllü köy korucusu olan davacının emeklilik ve diğer yasal haklarıyla ilgili sigortalılık durumunun tespitinin istenildiği anlaşılmakta olup mahkemece yapılan yargılamada, eda davası niteliğindeki hizmet tespiti davası açılması gerekirken hukuki statünün belirlenmesi için dava açılamayacağı gerekçesiyle hukuki yarar yokluğundan davanın reddine karar verilmiştir.
6100 sayılı Kanunun 31. maddesinde, hakimin, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabileceği, soru sorabileceği, kanıt gösterilmesini isteyebileceği belirtilmiş, 33. maddesinde, hakimin Türk hukukunu kendiliğinden uygulayacağı bildirilmiş, 119. maddesinde, dava dilekçesinde açık bir şekilde istem sonucu gösterilmediği takdirde hakimin davacıya bu eksikliği tamamlaması için bir haftalık kesin süre vereceği ve anılan sürede eksiklik tamamlanmadığında davanın açılmamış sayılacağı açıklanmıştır. Diğer taraftan Kanunun 105. maddesinde, eda davası yoluyla mahkemeden, davalının, bir şeyi vermeye veya yapmaya yahut yapmamaya mahkûm edilmesinin isteneceği, 106. maddesinde, tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesinin talep edileceği, tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararının bulunması gerektiği, maddi vakıaların, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamayacakları öngörülmüştür.
Ayrıca 506 sayılı Kanunun 79. maddesinin 10. fıkrasında, yönetmelikle belirlenen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları, Kurumca saptanamayan sigortalıların, çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilâm ile kanıtlayabildikleri takdirde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının göz önünde bulundurulacağı hüküm altına alınmış, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 86. maddesinin 9. fıkrasında da benzer düzenlemeye yer verilmiştir.
İnceleme konusu davada, sunulan dilekçelerin içerikleri ve yargılamada alınan beyanlar gözetildiğinde, özellikle davanın hukuki olarak nitelendirilmesi görev ve yükümünün mahkemeye ait olması karşısında yukarıda değinilen 31. ve 119. maddelerde öngörülen yöntem izlenmeli, dava konusunun davalı işveren olarak adlandırılan T.C. İ.. B.. bünyesinde geçici köy korucusu olarak geçen ve diğer davalı Kuruma bildirilmeyen çalışma sürelerinin hüküm altına alınması olduğu ve bu şekliyle uyuşmazlığın 506 ve 5510 sayılı Kanunların anılan maddelerinde düzenlenen hizmet tespitine yönelik bulunduğu belirlendiği takdirde işin esasına girilerek tüm kanıtlar toplandıktan sonra elde edilecek sonuca göre karar verilmeli, kuşkusuz, davalı konumunda yer alan N.. K..’nın taraf sıfatının bulunmadığı da dikkate alınmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu davanın reddi yönünde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının isteği durumunda davacıya geri verilmesine, 16.01.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.