Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/3982 E. 2014/4457 K. 04.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/3982
KARAR NO : 2014/4457
KARAR TARİHİ : 04.03.2014

Mahkemesi :Elazığ İş Mahkemesi
Tarihi :15.11.2013
No :2011/841-2013/572

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.

Mahkemece, bozmaya uyularak ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün, davalılar B. Mad. Ltd. Şti., M.. B.., S.. S.. ile İ.. B.. avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi Hatice Kamışlık tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

1-Önceki bozma kararımızda; iş kazasına uğrayan sigortalı Mustafa Yıldırım’a %21.2 sürekli iş göremezlik derecesine göre gelir bağlandığı, sürekli iş göremezlik derecesine yapılan itiraz sonucu alınan 02.11.2007 tarihli Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu Raporu’nda sigortalının karar tarihini takiben 2 yıl sonra kontrol kaydının öngörüldüğü, yapılan kontrol sonrasında alınan 07.01.2011 tarihli rapor ile sürekli iş göremezlik derecesinin %13.3’e düştüğü, iş göremezlik derecesindeki düşmeye bağlı olarak değişime uğrayan gelir, yüksek iş göremezlik oranı nedeniyle bağlanmış olan başlangıçtaki gelir olup; gelir hesabındaki unsurlardan biri olan iş göremezlik oranındaki düşme karşısında, başlangıçtaki gelirin, değişen iş göremezlik oranına uyarlanması zorunluluğunun bulunduğu, bu durumda, peşin sermaye değerli gelirin, gelir başlangıç tarihi itibariyle, düşen iş göremezlik oranına göre belirlenmesi; yeni oran üzerinden belirlenmiş olan peşin sermaye değerli gelire, gelir başlangıç tarihinden sürekli iş göremezlik derecesinin düştüğü tarihe kadar ödenen gelirin, yüksek iş göremezlik oranı ile düşen iş göremezlik oranı arasındaki fark iş göremezlik oranına karşılık gelen miktarının ilavesinin gerekeceği belirtilmiştir.
Mahkemece; bozma kararımızdaki ilkelere aykırılık teşkil edecek şekilde 23.12.2012 tarihinde %13,20 iş göremezlik derecesine göre bildirilen ilk peşin değer esas alınarak karar verilmiş olması isabetsiz bulunmuştur.

Öte yandan; bozma kararımızdan sonra iş kazasına uğrayan sigortalıya 01.12.2012 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlandığı ve gelirin yarıya indirildiği bildirilmiştir.

Peşin değer, gelecekte ödenecek gelirlerin, yaş, kesilme ihtimali ve Kurumca belirlenecek iskonto oranı dikkate alınarak hesaplanan tutarını ifade etmekte olup, Kurum iş kazası ya da meslek hastalığı ile malullük sonucu sigortalılara ve bunların ölümü halinde hak sahiplerine yaptığı her türlü ödemelerle bağlamış bulunduğu gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerini, zarara sebep olan işveren ya da üçüncü kişilere rücu etmektedir. Kurumun, sigortalı veya hak sahiplerine bağladığı ilk peşin sermaye değerli gelirden fazlasını isteme hakkı bulunmadığı gibi, Kurumun ödemediği veya ödemeyecek olduğu gelir kesimini rücuan isteyemeyeceği yönü de, tazmine yönelik davada gözetilmesi gereken genel ilkeler arasında bulunmaktadır.

506 sayılı Yasanın 92. maddesi ise, “Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından hak kazanılan aylık ve gelirler birleşirse, sigortalıya veya hak sahibine bu aylık ve gelirlerden yüksek olanın tümü, eksik olanın da yarısı bağlanır. Bu aylık ve gelirler eşitse, iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından bağlanan gelirin tümü, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından bağlanan aylığın da yarısı verilir.” düzenlemesini içermektedir.

Sürekli iş göremezlik gelirinin yarıya indirildiği durumlarda, peşin sermaye değerli gelirin, gelir başlangıç tarihi itibariyle %50 üzerinden belirlenmesi; bu oran üzerinden belirlenmiş olan peşin sermaye değerli gelire, gelir başlangıç tarihinden gelirin yarıya düştüğü tarihe kadar ödenen gelirin %50 fark oranına karşılık miktarının ilavesi gerekecektir.

Bu durumda, davalıların tazmin ile sorumlu olacakları miktarın belirlenmesinde yapılması gereken, gelir başlangıç tarihi itibariyle %13,20 iş göremezlik oranına göre belirlenen ilk peşin sermaye değerli geliri 506 sayılı Yasanın 92. maddesi uyarınca yaraya düşürülerek, sürekli iş göremezlik oranının değişim tarihine kadar yapılmış olan fiili ödemeler yönünden ise; sürekli iş grömezlik oranının değişim tarihine kadar yapılan fiili ödemelerin (92. madde nedeniyle yapılan yarıya indirme işlemi nedeniyle) %50’si oranında tuturan ilavesidir.

Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler uyarınca araştırma yapılarak, davalının tazmin ile sorumlu olduğu miktar belirlendikten sonra, hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olması,

2-Zamanaşımı defi davanın esası hakkında her türlü muameleye manidir. Bu sorun halledilmeden davanın esası incelenemez. (11.1.1940 tarihli 15/70 sayılı İçt. Bir. Kararı)

Borcu ortadan kaldırmamakla birlikte, yerine getirmekten kaçınma yetkisi veren zamanaşımı defi, ancak, bunu ileri süren taraf yönünden sonuç doğurmakta, bir başka anlatımla, mahkemece kendiliğinden gözetilemeyen zamanaşımı defi, yasal süresinde ileri sürüldüğü takdirde değerlendirmeye alınabilmektedir.

Borçlar Kanununun 332/1. maddesinde belirtilen işçi-işveren arasındaki akde aykırılık eylemleri ve bu çevrede maddenin 2. fıkrası gereğince işverenin akde aykırı davranışları (işçi sağlığı ve iş güvenliğinin gerektirdiği önlemlerin alınmaması vs.) sonucu, 26/1. maddeyle vaki ilişkilendirme, bir bakıma akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabii olmakla; zamanaşımının, işverenler açısından Borçlar Kanununun 125. maddesine göre belirlenmesi gerektiği gözetildiğinde on yıldır.

Zararlandırıcı sigorta olayına neden olan 3. şahıslar yönünden; üçüncü kişi ile sigortalı arasında akdi bir ilişki söz konusu olmayıp 506 sayılı Kanununu 26/2 maddesi ile Borçlar Kanununa yollamada bulunulduğundan, Borçlar Kanunun 60. maddesinde öngörülen bir ve on yıllık haksız fiil zamanaşımı süresinin uygulaması gerekir.

Zamanaşımının başlangıcı konusuna gelince; 506 sayılı Kanunda zamanaşımının (özel olarak) düzenlenmediği düşünüldüğünde; genel hükümler çerçevesinde çözüm arama gereği vardır. Gerçekten de Borçlar Kanunun 128 maddesinde: “Zaman aşımı, alacağın muaccel olduğu zamanda başlar” denilmektedir. Kurum açısından alacak hakkı, bağladığı gelirin yetkili organ tarafından onaylandığı tarihte ödenebilir hale geleceğinden, muacceliyet’in onay tarihi olacağı açıktır. O halde, masraflar için sarf ve ödeme, gelirler için ilk peşin sermaye değerinin başlangıçtaki gelir bağlama onay tarihinde zararın öğrenmiş olacağının ve zamanaşımının bu tarihte başlayacağının kabulü gerekir.

Müteselsil borçluluğun en belirgin özelliği; alacaklıya karşı borçlulardan her birinin; edimin tamamından sorumlu olması, başka bir ifade ile, alacaklının borçlulardan hepsini birden takip ya da dava edebileceği gibi bunların içinden dilediği birini veya birkaçını dava ya da takip edebilmesi ise de; bu özellik, müteselsil borçların nispi bağımsızlığını ortadan kaldırır nitelik taşımamaktadır. Müteselsil borçların nispi bağımsızlığı ilkesinin zamanaşımı yönünden sonuçları ise; müteselsil borçlulukta, zamanaşımının borçlulardan biri bakımından durmasının diğer borçlulara sirayet etmemesi; müteselsil borçlulardan birinin ileri sürdüğü zamanaşımı def’inden bunu ileri sürmemiş olanların yararlanmalarının mümkün bulunmamasıdır. Zamanaşımı def’i, borcu ortadan kaldırmayıp bunu ileri sürene borcu yerine getirmekten kaçınma yetkisi verdiğinden, teselsül hükümlerine dayalı olarak açılmış olan eldeki davada, zamanaşımı def’inin ancak bunu ileri süren müteselsil borçlu hakkında hüküm doğurur, diğer borçlular yönünden hüküm ifade etmez.

Diğer taraftan, Borçlar Kanununun 131/2. Maddesi gereğince alacaklının dava açması ile zamanaşımı kesilir. Ancak zamanaşımının kesilmesi sadece dava konusu edilen alacak için söz konusu olup, kısmi dava açılması halinde alacağın yalnız o kısmı için zamanaşımı kesilir, dava dışı kalan bölüm hakkında zamanaşımı işlemeye devam eder. (HGK 22.12.2010 gün, 2010/17-664 E., 2010/689 K. Sayılı kararları)

Dava konusu somut olayda; davalılar vekillerinin ıslah talebinden sonra zamanaşımı def’inde bulunmuş olmaları karşısında zamanaşımı defi hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davalılardan B. Mad. Ltd. Şti., M.. B.., S.. S.. ile İ.. B..’a iadesine, 04.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.