Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/3981 E. 2014/4880 K. 06.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/3981
KARAR NO : 2014/4880
KARAR TARİHİ : 06.03.2014

Mahkemesi : İzmir 9. İş Mahkemesi
Tarihi : 26.12.2012
No : 2008/228-2012/690

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava, iş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelir ve cenaze gideri nedeniyle uğranılan Kurum zararının 506 sayılı Yasa’nın10 ve 26. maddeleri uyarınca teselsülen tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya kapsamına göre; apartman dış cephe boya işinde çalışan sigortalı iskelenin sepetinin sola doğru yatması sonucu dengesini kaybederek 5. kattan düşerek ölmüş, hükme esas bilirkişi raporunda; davalı şirketin asıl işveren sıfatıyla % 30, davalı Bahattin’in taşeron sıfatıyla % 35, şirket genel müdürü İsmail Taylan ve mühendis Ahmet Altıntaş’ın işveren vekili olarak % 5 er, sigortalının ise % 25 oranında kusurlu olduğu kabul edilmiştir.
506 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesi hükmüne göre, işveren; sigortalıyı Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamına giren işlerde hizmet akdine dayalı olarak çalıştıran gerçek ya da tüzel kişilerdir. “Çalıştıran” olgusu, hizmet akdinin tarafı konumunda olan ve hizmet akdini düzenleyen “işvereni” ifade etmektedir. 506 sayılı Kanun’un “Üçüncü kişinin aracılığı” başlıklı 87’nci maddesi hükmünde ise; aracı, bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran üçüncü kişi olarak tanımlanmış, sigortalıların üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile, bu kanunun işverene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işverenin de sorumlu olacağı belirtilmiştir. Maddede “aracı” olarak nitelenen üçüncü kişi, gerek mevzuatta, gerekse öğreti ve yargı kararlarında; alt işveren, tali işveren asıl işveren, alt müteahhit, alt ısmarlanan gibi adlarla anılmaktadır. Aracı kavramı, her şeyden önce, asıl işvereninin varlığını, bir başka işverenin asıl işverene ait işin bir bölümünü yapmayı üstlenmesini ve asıl işverene ait iş yerinde veya iş yerinin bir bölümünde iş alanın kendi adına sigortalı çalıştırmasını gerektirir.Asıl işverenle aracı arasındaki ilişki taşıma, eser ve benzeri sözleşmelere dayanabilir ise de; hiçbir şekilde hizmet akdi unsurları bulunmamalıdır. Burada önemli olan yön, asıl işverene ait işin bir bölümünün aracı tarafından görülmesidir. Aracı kavramının belirleyici özelliği, asıl işverene ait işten bir bölüm iş alınması ve bu işte kendi adına sigortalı çalıştırılmasıdır.
Mahkemece, davalı şirket ile Bahattin arasında asıl işveren- taşeron ilişkisi bulunup bulunmadığı hususu yeterince irdelenmemiştir.Kazayı soruşturan sigorta müfettişi Bahattin’in ekip başı niteliğinde bulunduğunu ve 29.8.2005 tarihinden itibaren, şirkete ait işyerinden sigortalı çalışma bildirimlerinin yapıldığını tespit etmesi karşısında; Kurum kayıtları ve taraflar arasındaki sözleşme ve belgeler araştırılarak iş kazasının meydana geldiği işin hangi işveren adına kayıtlı olduğu, 87’nci madde kapsamında asıl işveren-taşeron ilişkisi bulunup bulunmadığı ve bu bağlamda (özellikle taşeron sıfatı yoksa 3. kişi olarak kusurlu olup olmadığını) kusur durumlarını belirleyen rapor alınmalıdır.
Öte yandan, Diğer taraftan; dava 10. maddeye dayalı olarak açıldığı halde, 10. madde şartlarının oluşup oluşmadığı yöntemince araştırılmamıştır.
506 sayılı Yasanın 9. maddesi – (Değişik : 25.08.1999 – 4447 / 12 md. Y.T. 08.09.1999) ”İşveren çalıştıracağı kimseleri, işe başlatmadan önce örneği Kurumca hazırlanacak işe giriş bildirgeleriyle Kuruma doğrudan bildirmekle veya bu belgeleri iadeli-taahhütlü olarak göndermekle yükümlüdür. İnşaat işyerlerinde işe başlatılacak kimseler için işe başlatıldığı gün Kuruma veya iadeli-taahhütlü olarak postaya verilen işe giriş bildirgeleri ile Kuruma ilk defa işyeri bildirgesi verilen işyerlerinde işe alınan işçiler için en geç bir ay içinde Kuruma verilen veya iadeli-taahhütlü olarak gönderilen işe giriş bildirgeleri de süresi içinde verilmiş sayılır.
(Ek : 14.07.1999 – 4410 / 1 md.) Dışişleri Bakanlığının sigortalı olarak yurtdışı göreve atanan personeli için işe giriş bildirgeleri ise, Kuruma en geç üç ay içinde gönderilir. ”
Düzenlemesini öngörmektedir.Anılan Yasanın 10. maddesine göre ise 9. maddede öngörülen işe giriş bildirgesini süresinde Kuruma intikal ettirmeyen işverenler hakkında 26. maddede öngörülen sorumluluk halleri aranmaksızın, zararlandırıcı sigorta olayı nedeniyle Kurum tarafından bağlanan gelir ve harcamanın işverenden tahsil edileceğini düzenlemiştir.Yani, davalı işverenin 506 sayılı Kanunun 25.08.1999 tarih ve 4447 sayılı Kanunun 2.maddesiyle değiştirilen ve 08.09.1999 tarihinden itibaren yürürlüğe giren 9 ve 10.maddesi hükmüne göre rücu alacağından sorumluluğu için;işe giriş bildirgesinin sigortalının, işe başlatılmasından önce verilmemiş olması ve zararlandırıcı sigorta olayının da işe giriş bildirgesinin kuruma verilmesinden önce meydana gelmesi gerekir.
Mahkemece, işverene ait işyerinin hangi tarih itibarıyla 506 sayılı Yasa kapsamına alınması gerektiği belirlenmeli,bu kapsamda işyerinin tesciline ilişkin dosya getirilmeli ve işverence verilen işe giriş bildirgesinin Kuruma intikal tarihinin belirlenmeli, sigortalının işverene ait işyerinde işe başladığı tarihin açık ve net biçimde saptanmalı ve özellikle sigortalıya ait işe giriş bildirgesinin Kuruma intikal ettiği tarih ile iş kazası aynı tarihe rastlıyor ise, işe giriş bildirgesinin daha önce verildiğinin ispat yükünün işverene ait olacağı gözetilmelidir.
Yukarıda belirtilen maddi ve hukuki olgulara göre yapılacak inceleme ve araştırma sonucuna göre karar verilmesi gerekirken,eksik inceleme ve araştırma sonucu yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
Kabule göre de; davada 3. kişinin teselsül sorumluluğuna dayanılmadığı halde, davalıların, husumet yöneltilmeyen 3. kişilere verilen kusur oranından da sorumlu tutulmuş olması isabetsizdir.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeksizin, eksik araştırma ve inceleme ile yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı biçimde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, taraf avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, 06.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.