Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/2721 E. 2014/3850 K. 27.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/2721
KARAR NO : 2014/3850
KARAR TARİHİ : 27.02.2014

Mahkemesi : Kayseri 2. İş Mahkemesi
Tarihi : 17.12.2013
No : 2012/258-2013/875
Davacı : M.. A.. adına Av. A.. B..
Davalılar : 1-Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı adına Av. E.. Ü..
2-K.. M..San. Tic. Ltd. Şti. adına Av. H.. B..

Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davalılardan işveren K.. M.. Sanayi ve Limited Şirketi’ne ait işyerinden 01.10.2006 – 16.03.2008 tarihleri arasındaki çalışmaları ayda 20 gün üzerinden kısmi bildirildiği anlaşılan davacı, 20.04.2000 tarihinden itibaren kesintisiz ve tam çalıştığı iddiasıyla, davalı Kuruma bildirilmeyen çalışmalarının tespitine karar verilmesini istemiştir. Davanın kabulüne ilişkin Mahkemenin 10.08.2010 tarih 445 / 447 sayılı kararı Dairemizin 29.03.2012 tarih 14403/ 4287 sayılı ilamı ile bozulmuş; Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davacının 06.04.2003 – 04.01.2008 tarihleri arasında askerlik süresi hariç tam ve kesintisiz çalıştığı kabulüyle hüküm kurulmuştur.
1- Davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanunun geçici 7/1’inci maddesi uyarınca uygulama alanı bulan mülga 506 sayılı Kanunun 79’uncu maddesidir. Bu tür sigortalı hizmetlerin saptanmasına ilişkin davalar kamu düzeni ile ilgili olup, ispatı için özel bir usul öngörülmemiştir. Resmi belge veya yazılı delil esas ise de; somut bilgilere dayanması ve inandırıcı olmaları koşuluyla tanık beyanları ile de ispatı mümkündür. Ne var ki; sigortalı, işe giriş bildirgesi ve imzasını taşıyan puantaj kayıtları, ücret ödeme bordroları ve kısmi süreli iş sözleşmeleri gibi ilgili belgeleri hile, hata veya manevi baskı altında imzaladığını ileri sürmemiş veya imzanın kendisine ait olmadığını söylememiş ise, artık söz konusu belgelerin güçlü delil olduğunun kabulü ile aksinin eşdeğer delillerle kanıtlanması gerekmektedir.
Davaya konu somut olayda; davacının, şahsî sicil dosyasında bulunan ve davalı işveren nezdinde işe giriş tarihini 01.10.2006 olarak gösteren işe giriş bildirgesinin, 29.09.2006 tarihinde, yani süresinde davalı Kurum kayıtlarına intikal ettiği, 09.01.2006 tarihli hizmet sözleşmesinde, 30.12.2007 tarihli ibranamede ve eki belgelerde de davacının imzasının bulunduğu, bozma sonrası yapılan yargılama çerçevesinde alınan bilirkişi raporlarından belgelerdeki imzaların davacının eli ürünü olduğu anlaşılmaktadır. Davacı tarafından söz konusu imzalarla ilgili hata-hile-ikrah durumu da iddia ve ispat edilememiştir.
Mahkemece, 30.12.2007 tarihli ibranameye atıfla “işverenin haksız işçiye tazminat ödediği” gerekçesiyle davacının 06.04.2003 – 04.01.2008 tarihleri arasında kesintisiz çalıştığı kabul edilmiş ise de; söz konusu ibraname bildirimler kadar sürede davacının çalıştığına ilişkin olup, davacının değil davalı işverenin iddiasını ispat eder mahiyettedir. Bu nedenle; davacıya işbu yazılı belgelerin aksini eşdeğerde delillerle kanıtlanması için imkan verilerek, ispat edememesi durumunda davanın reddine karar verilmesi gerekirken; yazılı şekilde hüküm kurulması;
2- Her ne kadar bir ara kararı olsa da; Mahkemece, Yargıtay’ın bozma ilamına uyulması durumunda, bozma kararı lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak doğar ve Mahkeme bu kararından dönemeyeceği gibi bozma ilamı doğrultusunda işlem yapmak zorundadır. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda “usulî kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamakta ise de, bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir. Nitekim; Hukuk Genel Kurulu’nun 18.10.1989 gün 541-534, 21.02.1990 gün 10-117; 07.10.1990 gün 439-562; 19.02.1992 gün 635-82; 23.02.1994 gün 936-94; 03.03.2010 gün ve 2010/12-81-118; 27.09.2006 gün ve 2006/19-635 Esas 2006/573 Karar; 15.10.2008 gün ve 2008/19-624 Esas 2008/632 Karar ile 17.02.2010 gün ve 2010/9-71 Esas 2010/87 Karar sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Eldeki davada açıkça “davacının imzasını içeren bildirge ve sözleşmedeki imzaların aidiyetinin davacı tarafından kabul edilmesi veya inkâr edilip de aidiyeti ehil bilirkişi incelemesiyle saptanması ve davacı tarafından hata-hile-ikrah durumu iddia ve ispat edilmemesi halinde, işbu yazılı belgelerin aksini eşdeğerde delillerle kanıtlanması…” gerekeceği belirtilerek ilk karar bozulduğu ve Mahkemece de anılan bozma ilamına uyulmasına karar verildiği halde davalılar lehine oluşan usuli kazanılmış hak gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması; usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 27.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.