Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/26387 E. 2015/1735 K. 09.02.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/26387
KARAR NO : 2015/1735
KARAR TARİHİ : 09.02.2015

Mahkemesi : İş Mahkemesi

Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Uyuşmazlığın çözümünde 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 7. maddesi uyarınca davanın yasal dayanağını oluşturan (mülga) 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesinin irdelenmesinde ve hukuki niteliği ile ispat koşulları üzerinde durulmasında yarar vardır.
Anayasa’nın 12. maddesine göre; “Herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz devredilmez, vazgeçilmez, temel hak ve hürriyetlere sahiptir.” Sosyal güvenlik hakkı, bireylerin geleceğe güvenle bakmalarını sağlayan bir insan hakkıdır. Aynı zamanda “sosyal güvenlik, sosyal hukuk devleti içerisinde yer alan ve bu ilkeyi oluşturan temel kavramlardan birisidir”. Bu esası göz önüne alan anayasa koyucu “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler” başlığı altında sosyal güvenlik hakkını da düzenlemiş ve 60’ncı madde ile “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar” hükmünü getirmiştir. Bu iki hüküm birlikte değerlendirildiğinde, sosyal güvenlik hakkının kişiye sıkı sıkıya bağlı dokunulmaz ve vazgeçilemez bir hak olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
(Mülga) 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunun 6. maddesinde bu ilke aynen benimsenerek, çalışanların işe alınmalarıyla kendiliğinden sigortalı olduğu, bu suretle sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamayacağı ve vazgeçilemeyeceği, sözleşmelere sosyal sigorta yardım ve yükümlerini azaltmak veya başkasına devretmek yolunda hükümler konulamayacağı belirtilmiştir. Bu hâliyle sigortalı olmak, kişi bakımından sadece bir hak olmayıp aynı zamanda bir yükümlülüktür.
Mahkemece, bu tür sigortalı hizmetlerin tespitine ilişkin davaların, kamu düzeniyle ilgili olduğu ve bu nedenle de özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesinin zorunlu ve gerekli bulunduğu gözetilerek, bu çerçevede, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde re’sen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.
Davacı, 02.12.1968 tarihinden itibaren 2 tarım mevsimi su dağıtım görevlisi olarak çalıştığını ve bu sürelerin tespitini istemiştir. Kurum tarafından gönderilen, hizmet cetvelinde davacının hizmeti görülmemekle birlikte el yazısı ile cetvelin altına davacının, davalı ….. Bölge Müdürlüğü’ne ait …. işyeri numarasından 02.12.1968 tarihi itibariyle “2” günlük hizmetinin sigorta sicil numarasına bildirildiği belirtilmiş olup yine davalı işveren tarafından düzenlenip Kurum’a intikal etmiş 02.12.1968 tarihli işe giriş bildirgesinin mevcut olduğu dinlenen tanık beyanı ile de davacının dava konusu dönemde merav olarak çalıştığı anlaşılmaktadır. Mahkemece, davacı ile davalı işveren arasında hizmet akdinin oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine dair hüküm tesis edilmiştir. Mahkemenin bu yöndeki kabulü hatalıdır.
Mahkemece, yapılacak iş, her ne kadar dinlenen davacı tanıklardan 2 tanesi dava konusu dönemde köyde bulunmadıkları için konuya vakıf olamadıklarını, 1 tanesi de 1969 yılında yurt dışına çıktığını ve o tarihe kadar davacının çalışıp çalışmadığını bilmediği yönünde beyanda bulunmuş iseler de, aradan geçen uzunca bir sürenin varlığı ve dava konusu döneme ilişkin tanık bulmanın zorluğu dikkate alınarak davacının … sigorta sicil numarasıyla davalı işveren tarafından 02.12.1968 – 04.12.1968 tarihleri arasında “2” günlük çalışmanın Kurum’a intikal ettiği ayrıca davalı işveren mührünü ihtiva etmese dahi usulünce düzenlenip davalı işverence imzalanıp Kurum’a intikal eden 02.12.1968 tarihli işe giriş bildirgesinin de mevcut olduğu, davacı tanık ….’in davacının çalıştığını doğrulayan beyanları dikkate alındığı zaman davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken hatalı ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup usûl ve yasaya aykırıdır.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem hâlinde davacıya iadesine, 09.02.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.