Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/2559 E. 2014/3620 K. 25.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/2559
KARAR NO : 2014/3620
KARAR TARİHİ : 25.02.2014

Mahkemesi : İstanbul Anadolu 15. İş Mahkemesi
Tarihi : 03.07.2013
No : 2013/357-2013/461
Davacı : S.. B.. adına Av. H.. E..
Davalılar : 1-T..G.. M.. adına Av. S.. A..
2-E.. El… İnş.Tic. San. A.Ş. Adına Av. G.. A..
3-M.. T..
4-S.. Y..
5-S.. M..
İhbar Olunan : A.. Elek. Tic. A.Ş.

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı ile davalılardan T..ve E..E… İnş. San. A.Ş. vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan okunduktan ve temyiz konusu hükme ilişkin dava Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 438. maddesinde sayılı ve sınırlı olarak gösterilen hallerden hiçbirine uymadığından Yargıtay incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteğin reddine karar verildikten sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava, vinç ile kaldırılan beton direğin topraklama civatalarının enerji nakil hattına teması ile direğin çukura oturtulması için alttan tutmakta olan E..El. İnş. San. A.Ş. işçisi V.. Ö..’ün elektrik akımına kapılarak vefat etmesi şeklinde oluşan 02.11.1999 tarihli iş kazasında, sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirler ile yapılan ödemelerin tahsili istemine ilişkin olup, 5510 sayılı Yasanın 21. maddesiyle yeniden getirilen “sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı” tazmin hükmünün, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğü öncesinde gerçekleşen iş kazalarından kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı gözetildiğinde, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 26. maddesidir. Anılan madde kusur sorumluluğuna dayanmakta olup, davalılar; Kurumun rücu alacağından kusurları oranında sorumludurlar.
Zararlandırıcı sigorta olayında, davalı T.. ihale makamı olarak kusursuz bulunmuş, kazalı işçi %10, işveren E..El. İnş. San. A.Ş. % 90 (bu kusurun %5’i vinci kullanan S.. Y.., %6’sı ekip şefi S.. M.., %4’ü şantiye şefi M.. T..’a ait olmak üzere) kusurlu bulunmuş ve Mahkemece; T..’ın elektrik direklerinin havadan taşınması nedeniyle kusursuz sorumlu ol1duğu gerekçesiyle ilk peşin sermaye değerli gelirlerin %90’ından davalıların müştereken müteselsilen sorumlu olduğuna karar verilmiştir.
506 sayılı Yasada, sorumluluk durumu özel olarak öngörülmüş olduğundan, iş kazası nedeniyle işverenin tazmin sorumluluğunu düzenleyen anılan Yasanın 10 ve 26. maddeleri kapsamındaki sorumluluk hallerinin genişletilmesi veya genel hükümler uyarınca kusursuz sorumluluk yoluna gidilmesine olanak bulunmadığından; davalı T..’ın kusursuz sorumlu olduğundan bahisle 506 sayılı Yasa kapsamında sorumlu olduğuna dair Mahkemenin kabulü isabetsiz olduğu gibi, gerekli inceleme yapılmaksızın davalı T..’ın ihale makamı olduğunu kabul eden kusur raporunun hükme dayanak yapılması da isabetsiz bulunmuştur.
Davada öncelikle halledilmesi gereken sorun, davalı T.. ile E.. El. İnş. San. A.Ş. arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinin, bir başka ifadeyle asıl işveren – taşaron ilişkisi bulunup bulunmadığının saptanmasıdır.
Davanın yasal dayanağını oluşturan, 506 sayılı Yasanın “Üçüncü kişinin aracılığı” başlıklı, 87. maddesi, “sigortalılar üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile, bu Yasanın işverene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işveren de sorumludur. Bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran üçüncü kişiye aracı denir” hükmünü içermektedir.
Bu hüküm ile asıl işverenin sorumluluğunun kapsamı belirlenirken, sigortalının sosyal güvenlik hakkı yanında, Kurumun bir kısım alacaklarının da güvence altına alınması amaçlanmıştır.
Sosyal Sigortalar Kanununa göre “aracı”dan söz edebilmek ve asıl işvereni aracının borçlarından dolayı sorumlu tutabilmek için maddenin tanımından ortaya çıkan bir takım zorunlu unsurlar bulunmaktadır. Maddede belirtilen koşulların yokluğu durumunda aracıdan söz edilemeyecektir.
506 sayılı Kanunun 4/I. Maddesi dikkate alındığında (asıl) işveren, sigortalıları çalıştıran gerçek yada tüzel kişi olup, işveren niteliği sigortalı çalıştırmanın doğal sonucudur. Asıl işveren-alt işveren ilişkisi için, işyerinde, “iş sahibi”nin de sigortalı çalıştırıyor olması koşulu gereklidir. Sigortalı çalıştırmayan iş sahibi “işveren” sıfatını kazanamayacağı için, bu durumdaki kişilerden iş alanlarda aracı sayılmayacak ve anılan madde kapsamında dayanışmalı sorumluluk oluşmayacaktır.
İşverenden alınan iş, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir iş olarak değerlendirilebiliyor ise, işi alan kimse aracı değil, bağımsız işveren niteliğinde olacaktır.
İşin bütünü başka bir işverene bırakıldığında, Sosyal Sigortalar Kanunu anlamında bir alt işverenlik, dolayısıyla dayanışmalı sorumluluk hali söz konusu olmayacaktır. Diğer işyerlerinde sigortalı çalıştırması nedeniyle “işveren” sıfatına sahip olmanın, devredilen iş dolayısıyla işverenlik sıfatını kazandırmayacağı dikkate alınmalıdır.
Aynı şekilde, işi alan kişinin de işverenlik sıfatını, alınan işte ve o iş nedeniyle sigortalı çalıştırılması sonucunda kazanmış olması gerekmektedir. Alınan işte sigortalı çalıştırmayıp, tek başına ya da ortakları ile işi yürüten kişi alt işveren olarak nitelendirilemeyecektir. Bu kişinin diğer bir takım işyerlerinde çalıştırdığı sigortalılar nedeniyle kazandığı işverenlik sıfatının sonuca etkisi ise bulunmamaktadır.
Sonuç olarak; aracının aldığı iş, işverenin asıl işinin bölüm ve eklentilerindeki işin bir kesimi yada yardımcı işler kapsamında bulunmalıdır. Bir işverene ait işyerindeki üretim sürecine, başka bir işverenin dahil olması durumunda “aracıdan” söz edilebilecektir. Bu noktada belirleyici yön; yapılan işin, diğerinin bütünleyici, yardımcı parçası olup olmadığıdır. İşyerindeki üretimle ilgili olmayan, asıl işin tamamlayıcısı niteliğinde bulunmayan bir işin üstlenilmesi halinde, 506 sayılı Kanun uygulaması yönünden aracıdan söz etme olanağı kalmayacak, ortada iki bağımsız işveren bulunacaktır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.05.2004 gün ve 2004/10-233 Esas, 2004/262 Karar sayılı, 20.12.2006 gün ve 2006/21-796 Esas, 2006/812 Karar sayılı, 12.12.2007 gün ve 2007/10-973 Esas, 2007/975 Karar sayılı, 10.11.2010 gün ve 2010/21-497 Esas, 2010/590 Karar sayılı ilamlarında da aynı görüş ve yaklaşım benimsenmiştir.
Somut olayda; yukarıda anlatılan şekilde davalılar arasında bir hukuki ilişkinin bulunup bulunmadığı, taraflar arasında düzenlenen sözleşme celbedilip, ibraz edilecek deliller ile birlikte yapılacak incelemeyle 506 sayılı Yasanın 87. maddesi koşulları yönünden bir sonuca varıldıktan sonra, dava konusu iş kazasında, iş kazasının gerçekleştiği iş kolu ile, işçi sağlığı ve işgüvenliği alanında uzman kişilerden seçilecek bilirkişi kurulundan, yargısal denetime elverir biçimde yeniden rapor alınarak hasıl olacak sonuca göre karar verilmelidir.
Mahkemece açıklanan bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı ile davalılar T..ve E..E.. İnş. San. A.Ş. vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan T.. G..M.. ve E..E… İnş. Tic. San. A.Ş.’ye iadesine, 25.02.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.