YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/25463
KARAR NO : 2015/1914
KARAR TARİHİ : 10.02.2015
Mahkemesi : İş Mahkemesi
Dava, hizmet ve sigorta primine esas kazanç (ücret) tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde yetkisizlik kararı verilmiştir.
Hükmün, davalılardan…. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı, 92/Ocak-2014/Ocak döneminde, davalılardan holding bünyesindeki şirketlerde çalıştığını belirterek, 2008 yılı için 30 gün hizmeti ile çalışılan dönemlerdeki gerçek ücretinin tespitini istemiştir. Mahkemece, davacıya ait kayıtların …’de bulunduğu, uyuşmazlığın … Sosyal Güvenlik Merkezi işleminden kaynaklandığı gerekçesiyle ve davalı Kurumun süresi içerisinde yetki itirazında bulunduğu belirtilerek yetkisizlik kararı verilmiştir.
1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununda; yazılı, sözlü, basit ve seri olmak üzere dört yargılama usulü düzenlenmiş iken 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda yazılı ve basit yargılama usulleri düzenlenmiştir.
Bir davada hangi yargılama usulünün uygulanacağı uyuşmazlığın niteliği veya davanın görüleceği mahkemeye göre belirlenmektedir. Bu bağlamda; 5510 sayılı Kanununun 101’inci maddesinde, anılan Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili çıkan uyuşmazlıkların çözümlenmesinde İş Mahkemelerinin görevli olduğu belirtilmiş, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7’nci maddesinde ise, İş Mahkemelerinde sözlü yargılama usulünün uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 447’nci maddesindeki diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hallerde bu Kanununun basit yargılama usulü ile ilgili hükümlerinin uygulanacağına ilişkin hüküm karşısında; artık, iş mahkemelerinde basit yargılama usulünün uygulanması gerekecektir.
Yazılı yargılama usulü 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda ayrıntılı olarak düzenlenmiş, basit yargılama usulü ise temel özellikleriyle kaleme alınmış, 322/1’inci maddesinde basit yargılama usulü hakkında hüküm bulunmayan hâllerde, yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanacağı belirtilmiştir. (Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekeş, Medeni Usul Hukuku, 12. Baskı, Ankara 2011, s.586).
Hukuk Muhakemeleri Kanununun “hukuki dinlenilme” başlıklı 27’nci maddesi, T.C. Anayasası’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36’ncı maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkına ilişkin 6’ncı maddesi nazara alındığında “bir dava hakkında karar verilirken duruşma yapılması esastır.” Gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ve gerekse Yargıtay ve doktrinin kabulü de bu yöndedir. Duruşma yapılmasında amaç, tarafların iddia ve savunmalarını yazılı beyanlar dışında bir kez de sözlü olarak hâkime aktarmalarına imkan tanıyarak, hâkime de bu iddia ve savunmalarda açık olmayan, tereddüt oluşturan konularda soru sormasını sağlamaktır. Tecrübeler bu uygulamanın uyuşmazlıkların sağlıklı çözümü için büyük önem taşıdığını, taraflar ve hâkimin yüzyüze gelmesinin gerçeğe erişimi kolaylaştırdığını göstermektedir (Ejder Yılmaz, Geçici Hukuki Himaye Tedbirleri, C1, Ankara 2001, s. 888) (Cenk Akil, Terazi Aylık Hukuk Dergisi, Kasım 2012, s.17).
Ayrıca, davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini içeren bu hakkın ve yargılamanın aleniliği ilkelerinin gerçekleşmesinin en önemli aracı duruşma yapılmasıdır.
Öte yandan Hukuk Muhakemeleri Kanununun 320’nci maddesi uyarınca basit yargılama usulündeki ön inceleme ve tahkikat işlemleri basitleştirilerek eğer dosya üzerinden karar verilmesi mümkünse (örneğin; geçici hukuki korumalarda), taraflar duruşmaya çağrılmadan sadece dilekçe ve deliller dikkate alınarak da karar verilebilir.
Buna göre; Hukuk Muhakemeleri Kanununun 320’nci maddesinin açık düzenlemesi karşısında mahkeme, basit yargılama usulüne tabi dava ve işlerde, dava şartları yoksa davayı usulden reddedilebilir; ilk itirazlar hakkında karar verilebilir ya da dilekçelere eklenen deliller yeterli görülürse davanın esası hakkında karar da verilebilir. Dilekçeler aşamasının tamamlanmasından sonra, tarafların dilekçelerine ekledikleri ya da ilgili yerlerden getirtilmesini istedikleri delillerin toplanması ile mahkemece tarafların iddia ve savunmaları ile delilleri incelenmiş olacaktır. Bu nedenle ön inceleme duruşması yapılmadan dosya üzerinden, mevcut deliller ile dava şartları ve ilk itirazlardan başka, davanın esası hakkında da karar verilmesi mümkündür.
Yukarıda açıklandığı üzere, dosya üzerinden karar verilemiyorsa, bu durumda mahkeme ön inceleme yapar. Burada da, mahkeme dava şartları ve ilk itirazların varlığını inceleyerek, hak düşürücü süreler ve zamanaşımı süreleri hakkında tarafları dinler. Bundan sonra hakim, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit ederek, tarafları sulhe teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları; sulh olmamışlarsa anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır ve tutanak hazır bulunanlarca imzalanır. Tahkikat bu tutanağa göre yürütülür. (Hukuk Genel Kurulu’nun 26.06.2013 tarih 2013/18-18-891, 30.04.2014 tarih 2013/21-615, 2014/557 sayılı kararları)
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular gözönünde bulundurulduğunda; re’sen araştırma ilkesine tabi olan hizmet tespitine ilişkin eldeki davada; tensip tutanağı ile ön inceleme duruşmasının bırakıldığı gün belirlenerek taraflara tebliğ edilmesine karşın, ön inceleme duruşması açılmaksızın 09.09.2014 tarihli duruşmada, yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
Kabule göre de; yetkinin kesin olmadığı davalarda yetki itirazının ilk itiraz olarak ileri sürülmesi gerektiği, cevap dilekçesinin verilmesinden sonra, cevap süresi dolmamış olsa bile ilk itirazların ileri sürülemeyeceği hususunun da gözetilmemesi isabetsiz bulunmuştur.
O hâlde, davalı şirket vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılardan ……’ye iadesine, 10.02.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.