Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/25395 E. 2015/44 K. 12.01.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/25395
KARAR NO : 2015/44
KARAR TARİHİ : 12.01.2015

Mahkemesi : İş Mahkemesi

Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacı, davalı işyerinde (01.12.1984 – 20.6.1990),(11.10.1990 – 31.03.1993), (02.07.1995-22.11.1999), (01.12.2000 – 29.09.2001) tarihleri arasında çalıştığının tespitini talep etmiş; Mahkemece, 30.09.2001 tarihinden öncesi çalışmaların hak düşürücü süreye uğradığı gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 7. maddesi uyarınca davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesidir. Anılan Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere, “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde re’sen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Ayrıca, 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden kanun ile getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi yada çalışmaların Kurumca tespit

edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır.
”Birden ziyade işe giriş bildirgesi verilmişse hak düşürücü süre işlemez…ilk işe giriş bildirgesi ile son işe giriş bildirgesinin verildiği tarihler arasında geçen çalışmalar hak düşürücü süreye uğramaz. İddia kanıtlandığı takdirde tespite karar verilmelidir. Keza son işe giriş bildirgesinin verildiği tarihten sonraki çalışmalar da hak düşürücü süreye uğramaz.” (Resul Aslanköylü, Sosyal Sigortalar Kanunu Yorumu ve İlgili Kanunlar, Genişletilmiş 2. Baskı, 1. Cilt, s.1424)
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda;davacının, talep konusu dönemlerde davalı işyerindeki çalışmalar yönünden hakdüşürü sürenin gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında; Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme, hüküm kurmaya yeterli ve elverişli değildir. Dosyanın tetkikinde; davacının 01.12.1984-29.09.2001 tarihleri arasında davalı yanında geçen bildirilmeyen hizmetlerinin tespitini talep ettiği, hizmetin geçtiği iddia edilen davalı (225083) sicil nolu işyerinden (01.04.1993-08.02.1995) ve (30.09.2001-30.03.2012) tarihleri arası tam süreli bildirim yapıldığı, davacıya ait dava dışı … işyerinden 09.02.1995-01.07.1995 tarihleri arasında bildiriminin bulunduğu, davacının, bu bildirim yapılan işyerindeki çalışmasını kabul ettiği, çalışmanın kesitiye uğraması sebebiyle tespiti talep edilen 31.03.1993 tarihi öncesi çalışmaların hak düşürücü süreye uğradığı, 23.11.1999 – 28.09.2000 ve 29.09.2000-30.11.2000 tarihleri arası dava dışı…..sicil nolu işyerlerinden bildirimli çalışmasının bulunmasına karşılık, bu işyeri ile davalı işveren arasında bağlantı bulunup bulunmadığının usulunce irdelenmediği anlaşılmakla; mahkemece, (30.09.2001-30.03.2012) tarihleri arası davalı işyerinden kesintisiz tam süreli bildirim yapıldığı ve hizmetin sona erdiği tarih itibariyle hakdüşürücü süre yönünden başlangıç alındığında, (01.12.2000-29.09.2001) tarihleri arası davalı işyerindeki çalışmalarının hakdüşürücü süreye uğramadığı gözetilerek, dava konusu dönemde davacı ile birlikte çalışan ve işverenin bordrolarında kayıtlı kişiler ile, aynı yörede komşu veya benzeri işleri yapan başka işverenler ve bu işverenlerin çalıştırdığı bordrolara geçmiş kişiler saptanarak bilgi ve görgülerine başvurulmalı; bunun dışında sigortalının kayıtlarda gözükmeyen çalışmalarının hangi nedenlerle kayıtlara geçmediği, ya da bildirim dışı kaldığı hususu gereğince araştırılmalı, işyerinde çalışan kayden bordrolu tanıkların bilgisine başvurulmalı, dava dışı sicil nolu işyerleri ile davalı işyeri arasında bağlantı bulunup bulunmadığı araştırılmalı, dava dışı… nolu işyerlerinde fiili olarak çalışıp çalışmadığı hususunda da o işyerinde çalışan kayden bordrolu tanıkların bilgilerine başvurulmalı, dava dışı sicil nolu … işyerinde davacının fiilen çalışmasının bulunmadığı anlaşılması

durumunda talep edilen 02.07.1995-22.11.1999 tarihleri arası çalışmaların hakdüşürücü süreye uğramayacağı gözetilerek, sonradan dinlenen tanık beyanları ile daha önce dinlenen tanık beyanları arasında çelişki oluşması halinde, bu çelişki giderilmeye çalışılmalı, böylece, bu konuda gerekli tüm soruşturma yapılarak uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip; deliller hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.
O hâlde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davacıya iadesine, 12.01.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.