Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/24960 E. 2014/26048 K. 09.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/24960
KARAR NO : 2014/26048
KARAR TARİHİ : 09.12.2014

Mahkemesi :Marmaraereğlisi Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
Tarihi :20.03.2014
No :2006/110-2014/72

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum ve davalılardan K. D. Ç. End. ve Tic. A.Ş., N.. D.. ile N.. K.. avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi .tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Kural olarak taraf sıfatı kazanmayan üçüncü kişi davayı kendi adına temyiz edemez ise de; dava kendisine ihbar edilen N.. K.. hakkında da hüküm verilmiş olması nedeniyle, hükmün kendisine ilişkin bölümünü kendi adına temyiz edebileceğinden, anılan temyiz talebi üzerine yapılan incelemede;
HUMK’nun 49. maddesi (HMK’nun 61) uyarınca kendisine dava ihbar edilen, üçüncü kişi olup, vekilinin yalnız mahkemeye gelip duruşmada hazır bulunması veya cevap vermesi, ihbar edilen tarafın temsilcisi sayılması için yeterli değildir. Üçüncü kişinin, davada ihbar edilen tarafı temsil edebilmesi için, ihbar edilen tarafı temsil etmek istediğini mahkemeye bildirmiş olması ve bu talebin mahkemece kabul edilmiş bulunması gerekir. N.. K.. avukatı tarafından, davalı yerine kaim olarak davayı takip veya müdahale yönünde beyanı bulunmayan, yöntemine uygun kendisine husumet yöneltilmeyen, ayrıca asli veya fer’i müdahil konumunda bulunmayıp, dava kendisine ihbar edilen üçüncü kişi konumunda bulunduğundan anılan davalı hakkında hüküm kurulmuş olması, isabetsiz bulunmuştur.
2- Borcu ortadan kaldırmamakla birlikte, yerine getirmekten kaçınma yetkisi veren zamanaşımı defi, ancak, bunu ileri süren taraf yönünden sonuç doğurmakta, bir başka anlatımla, mahkemece kendiliğinden gözetilemeyen zamanaşımı defi, yasal süresinde ileri sürüldüğü takdirde değerlendirmeye alınabilmektedir.
Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanun’un 26’ncı maddesinin birinci fıkrasında işverenin sorumluluğu, ikinci fıkrasında ise üçüncü kişilerin sorumluluğu düzenlenmiştir.
506 sayılı Kanun’un 26’ncı maddesinde üçüncü kişiler aleyhine açılan rücu davalarının tabi olduğu zamanaşımı süresine ilişkin açık hüküm bulunmamaktadır. Üçüncü kişi ile sigortalı arasında akdi bir ilişki de söz konusu değildir. Ancak anılan maddenin ikinci fıkrasında Borçlar Kanunu’na yollamada bulunulmuştur. Hal böyle olunca; üçüncü kişiler aleyhine açılan davalar Borçlar Kanunu’nun 60’ıncı maddesinde gösterilen bir ve on yıllık zamanaşımı süresine tabidir.
Maddedeki zamanaşımı süresi, zararın ve eylemi gerçekleştirenin (failin) öğrenildiği tarihten itibaren işlemeye başlamakta olup, Kurumca zararın öğrenilme tarihinin, gelirlerin tahsis onay, giderlerin sarf ve ödeme günü olduğu açıktır.
Tazminat yükümlüsünün öğrenilme tarihine ilişkin olarak ise, Kurumun yetkili organının faili öğrendiği tarih esas alınmalıdır. Bu kapsamda; ceza mahkemesince yargılanıp hakkında cezalandırma kararı verilen üçüncü kişi yönünden, Kurumun, ceza kararının kesinleştiği tarihte faili öğrendiği kabul edilmeli, cezalandırma kararının söz konusu olmadığı durumlarda ise yöntemince yapılacak araştırma sonunda tazminat yükümlüsünün kim olduğunun öğrenilme tarihi açıklıkla saptanmalıdır.
Önemle belirtilmelidir ki, zamanaşımı süresinin, hem zararın, hem de tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten itibaren, bir başka anlatımla, ancak, her iki olgu gerçekleştikten sonra işlemeye başlayacağı dikkate alınmalıdır. Uygulamada, devam eden ceza davasında verilen mahkûmiyet kararının kesinleşmesi ya da Kurum sigorta müfettişi veya Çalışma Bakanlığı iş müfettişi raporunun Kurumun yetkili makamlarına intikal tarihi faile ıttıla tarihi olarak kabul edilmektedir.
Eldeki davada; davalı üçüncü kişi N.. D.. ıslaha karşı süresinde zamanaşımı definde bulunması karşısında, yukarıdaki düzenleme ve açıklamalar ışığı altında araştırma ve irdeleme yapılarak zamanaşımı defi konusunda elde edilecek sonuca göre karar verilmesi gereğinin gözetilmemesi isabetsiz bulunmuştur.
3- 5510 sayılı Yasanın 21. maddesiyle getirilen “sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı” tazmin hükmünün, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğü öncesinde gerçekleşen iş kazalarından kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı gözetildiğinde, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 26. maddesidir. Anılan madde kusur sorumluluğu esasına dayanmaktadır.
Dosya kapsamına göre; hükme esas alınan kusur raporları ve ek raporda, davalı Necati’nin %50, Seyfullah’ın %10, dava dışı Dursun’nun %10, sigortalının %30 kusurlu olduğunun, işverenlerin de çalışanlarının kusurundan kusursuz sorumlu olduklarından, davalı şirketin çalışanlarının kusuru nedeniyle toplam %20, Numan’ın ise sürücüsünün kusurundan dolayı %50 sorumlu olduğu kanaati bildirildiği
anlaşılmaktadır. Mahkemece, yargılama aşamasında alınan ve farklı kusur oranlarının benimsendiği raporlar arasındaki çelişkiler giderilmemiştir.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, istihdam eden olarak “kusursuz sorumluluk” ilkesinin dava konusu olayda söz konusu olmadığı göz önünde bulundurularak, olayın oluş şekli birlikte değerlendirilerek, olay tarihi itibariyle yürürlükte olan mevzuat uyarınca hangi önlemlerin alınması gerektiği, bu önlemlerin alınıp alınmadığı ve alınmış önlemlere uyulup uyulmadığını belirleyen yargısal denetime elverir biçimde ve dayanağı mevzuat hükümleri ayrıntılarıyla irdelenmek suretiyle, mevcut çelişkiyi giderecek şekilde, iş kazasının olduğu meslek kolu ile iş ve işçi güvenliği konusunda uzman bilirkişi kurulundan alınacak kusur raporu ile sonuca gidilerek karar verilmesi gereği gözetilmeksizin, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz bulunmuştur.
4-506 sayılı Yasanın 92. maddesi, “malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından hak kazanılan aylık ve gelirler birleşirse, sigortalıya veya hak sahibine bu aylık ve gelirlerden yüksek olanın tümü, eksik olanın da yarısı bağlanır. Bu aylık ve gelirler eşitse, iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından bağlanan gelirin tümü, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından bağlanan aylığın da yarısı verilir.” düzenlemesini içermektedir.
Kurumun, sigortalı veya hak sahiplerine bağladığı ilk peşin sermaye değerli gelirden fazlasını isteme hakkı bulunmadığı gibi; bağlanan gelirin kesildiği veya kesilmesi gereğinin, yargılama sürecinde ortaya çıktığı durumlarda; Kurumun ödemediği veya ödemeyecek olduğu gelir kesimini rücuan isteyemeyeceği yönü de, tazmine yönelik davada gözetilmesi gereken genel ilkeler arasında bulunmaktadır.
Dava konusu edilen gelirlerin, 506 sayılı Yasanın 92. maddesi uyarınca indirildiğinin anlaşılması halinde; davalıların tazminle sorumlu olduğu ilk peşin sermaye değerli gelir miktarının; gelirin başladığı tarih itibariyle 506 sayılı Yasanın 92. maddesi uyarınca indirilmiş hali üzerinden hesaplanan ilk peşin sermaye değerli gelir miktarına, indirme tarihine kadar yapılan fark fiili ödeme miktarının da eklenmesi suretiyle belirlenmelidir.
Eldeki dosyada; Kurumun, hak sahiplerine, iş kazası ölüm geliri yanında ayrıca ölüm aylığı da bağlandığının bildirmesi karşısında dava konusu edilen gelirlerin, 506 sayılı Yasanın 92. maddesi uyarınca indirilip indirilmediği araştırılarak, davalıların tazminle sorumlu olduğu ilk peşin sermaye değerli gelir miktarının hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gereğinin gözetilmemesi, isabetsiz bulunmuştur.
Mahkemece, yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, eksik inceleme ve araştırmayla yazılı şekilde karar tesisi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurum ve davalılardan Kaptan D. Ç.End. ve Tic. A.Ş., N.. D.. ile N.. K.. avukatlarının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli, bozma sonrası yapılacak yargılamada, hükmü temyiz etmeyen davalı yönünden davacı Kurum yararına oluşan usuli kazanılmış hak olgusu dikkate alınmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davalılardan K. D. Çelik End. ve Tic. A.Ş., N.. D.. ve N.. K..’ya iadesine, 09.12.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.