YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/24340
KARAR NO : 2015/6854
KARAR TARİHİ : 09.04.2015
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, 31.12.1989-02.01.1996 tarihleri arasında1479 sayılı Kanun hükümleri kapsamında sigortalılık ve 01.01.2013 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlanması istemine ilişkindir.
Mahkeme, davanın kabulüne karar vermiştir.
Hükmü, davalının avukatının temyiz etmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi … tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
01.04.1972 tarihinde yürürlüğe giren 1479 sayılı Kanunun 24. ve 25. maddelerinde kendi adına ve hesabına çalışanlar olarak nitelendirilen bağımsız çalışanlardan kanunla kurulu meslek kuruluşlarına yazılı olan gerçek kişiler ve tüzel kişilerden limited şirketlerin ortakları zorunlu sigortalı sayılmış iken, anılan maddelerde 2229 sayılı Kanun ile yapılan ve 04.05.1979 günü yürürlüğe giren değişiklik ile meslek kuruluş kaydı zorunluluğu kaldırılarak, kendi adına ve hesabına çalışma olgusu sigortalılık niteliğini kazanmak için yeterli kabul edilmiş, limited şirket ortakları yanında anonim şirketlerin kurucu ortakları ile yönetim kurulu üyesi olan ortakları da kapsama alınmıştır. Daha sonra, 20.04.1982 tarihinde yürürlüğe giren 2654 sayılı Kanunla değişik 1479 sayılı Kanunun 24. maddesinin (1) numaralı bendinin (a) ve (h) fıkralarında, diğer sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanların zorunlu sigortalı kabul edilebilmesi için, esnaf ve sanatkârlar gibi ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar yönünden vergi kaydı, gelir vergisinden bağışık olanlar yönünden kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı bulunma koşulu getirilmiş; anılan madde 22.03.1985 günü yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanunla bir kez daha değiştirilip kapsam genişletilerek, gerçek veya götürü usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar (vergi kaydı bulunanlar) veya esnaf ve sanatkâr siciline kayıtlı bulunanlar ya da kanunla kurulu meslek kuruluşunda usulüne uygun kaydı olanlar zorunlu sigortalı olarak kabul edilmiş, bu düzenleme 4956 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 02.08.2003 tarihine kadar geçerliliğini korumuştur. 4956 sayılı Kanunun 14. maddesiyle değiştirilen hükümle 02.08.2003 gününden itibaren zorunlu sigortalılık kapsamına yalnızca ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya basit usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar alınmış, gelir vergisinden bağışık tutulanlar yönünden ise esnaf ve sanatkâr sicili ile birlikte aynı zamanda kanunla kurulu meslek kuruluşuna yöntemince kayıtlı bulunma koşulları getirilmiştir. Son olarak 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre, zorunlu sigortalılık için gelir vergisi yükümlüsü olma şartı korunup, gelir vergisinden bağışık tutulanlar için ise esnaf ve sanatkâr siciline kayıt zorunluluğu aranmış, ayrıca, anonim şirketlerin kurucu ortakları kapsamdan çıkarılmıştır. 5510 sayılı Kanunun geçici 22. maddesinde de, anonim şirketlerin kurucu ortaklarından daha önce 1479 sayılı Kanunun 24. maddesine tabi olarak sigortalı olanlardan sigortalılıklarını devam ettirmek isteyenlerin bu maddenin yürürlük tarihinden itibaren altı ay içinde yazılı talepte bulunmaları halinde sigortalılıklarının aynen devam ettirileceği, bu süre içerisinde talepte bulunmayanların sigortalılıklarının ise 01.10.2008 tarihi itibariyle sona ereceği düzenlenmiştir.
Kural olarak, 1479 sayılı Kanunda zaman içerisinde yapılan bu değişiklikler, değişiklikten önceki madde hükümlerinin öngördüğü koşullara sahip sigortalıların sigortalılıklarını sonlandırıcı etkiye sahip olmayıp, bu kişilerin sigortalılık nitelikleri geçerliliklerini korumaktadır ve anılan düzenlemeler, yürürlük tarihinden itibaren sigortalılık niteliği kazananlar yönünden kayıt ve koşullar içermektedir. Başka bir anlatımla, yeni düzenlemeler, değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihlerden sonra ilk kez kayıt ve tescil edilecekler için uygulanmalıdır ki, buna aykırı bir düşünce, yasaca ve hukukça kabulü olanaksız olan kazanılmış hakları ortadan kaldırmak niteliğindedir.
Dava dosyası incelendiğinde, davacının 31.12.1989-02.01.1996 tarihleri arasında herhangi bir kaydı (vergi, oda, sicil) bulunmamasına rağmen bu dönemlere ilişkin prim borçlarının, 5510 sayılı yasanın geçici 24. maddesinde belirtilen süreler içerisinde 05.08.2008 tarihinde ödenmesi ve 03.01.2013 tarihinde tahsis talebinde bulunulması üzerine, davalı kurumun ilgili süreleri sigortalık süresinden saymadığı ve dolayısıyla tahsis talebini red ettiği, davacının 23.09.1987- 31.12.1989 tarihleri arasında vergi kaydının bulunduğu, 02.01.1996 tarihinden itibaren de limited şirket ortaklığının devam ettiği, mahkemece, dava konusu dönemlerde davacının vergi, oda ve esnaf sicil kaydının bulunmadığı, 1479 sayılı yasanın 24 ve 25. maddelerindeki şartları taşımadığı anlaşılmış ise de davalı kurumun primleri tahsil edip uzunca süre kullanmasının … Medeni Kanunun 2. maddesine aykırılık oluşturduğu gerekçesiyle kurum işleminin iptali, ilgili sürelerde Bağ-Kur sigortalısı olduğunun tespiti ve davacının 01.02.2013 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine karar verildiği anlaşılmıştır.
Davacının, iptale konu devreye ilişkin olarak Bağ-Kur zorunlu sigortalılığı için aranan vergi, meslek kuruluşu ve esnaf sicil kaydı gibi yasal unsurları taşımadığı konusunda çekişme bulunmamaktadır. Uyuşmazlık; Bağ-Kur sigortalılık koşullarını taşımayan davacının, iptale konu devreye ilişkin primleri 05.08.2008 yılında topluca ödemiş olmasının, 4721 sayılı … Medeni Kanunun 2. maddesi dikkate alındığında geçmişe yönelik Bağ-Kur zorunlu sigortalılık hakkı sağlayıp sağlamayacağı
noktasında toplanmakla birlikte, Yargıtay Genel Kurulunun 2010/10-23-59, 1997/10-578-758, 2001/21-420, 2009/10-412-510, 2010/21-369-391 esas ve karar sayılı dosyaları da incelendiğinde söz konusu primlerin tahsilinden sonra uzunca bir süre kullanımdan bahsedilemeyeceğinden, mahkemece bu husus göz önüne alınıp değerlendirme yapılması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenedir.
O hâlde, davalının avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 09.04.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.