Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/2415 E. 2014/8498 K. 14.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/2415
KARAR NO : 2014/8498
KARAR TARİHİ : 14.04.2014

Mahkemesi :İzmir 12. İş Mahkemesi
Tarihi :21.11.2013
No :2012/323-2013/718

Dava, davacının 01.01.1990-31.12.2009 tarihleri arasında davalıya ait minübüslerde hizmet akdine tabi çalışmalarının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
23.02.2012 günü itibarıyla 5510 sayılı Kanun hükümleri kapsamında adına işyeri tescili gerçekleştirilen davalı işverenin faaliyetinin var olduğu, davacının davalı işverene ait … plakalı araçta 2002-2008 yılları arasında adına yazılan trafik cezalarının bulunduğu, 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesi kapsamında bildirilen çalışması bulunmayıp 01.07.2005 tarihinden itibaren 2926 sayılı Yasaya tabi olarak 7 yıl 4 ay süreli sigortalılığının bulunduğu anlaşılmakta olup mahkemece yapılan yargılamada; davacının 01.07.2005 tarihinden itibaren iradesini, Bağ-Kur primlerini düzenli ödemesi nedeniyle, Tarım Bağ-Kur’lu olma yönünde kullandığının değerlendirildiği belirtilerek çalışmanın bu tarıhte kesintiye uğradığı böylece hak düşürücü sürenin gerçekleştiği gerekçesiyle istemin reddine karar verilmiştir.
Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun 79’uncu maddesinin onuncu fıkrasında, yönetmelikle belirlenen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları, Kurumca saptanamayan sigortalıların, çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilâm ile kanıtlayabildikleri takdirde, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayılarının göz önünde bulundurulacağı açıklanmış, 2926 sayılı Kanunun “Kapsam” başlığını taşıyan 2’nci maddesinde, kanunla veya kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulan sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın, tanımlanan nitelikte tarımsal faaliyetlerde bulunanların bu Kanuna göre sigortalı sayılacakları belirtilmiş, “Sigortalılığın sona ermesi” başlıklı 6’ncı maddesinde de, bu Kanuna göre sigortalı sayılanlardan diğer sosyal güvenlik kuruluşları kapsamına tabi bir işte çalışanların, çalışmaya başladıkları tarihten bir gün önce sigortalılıklarının sona ereceği bildirilmiştir.
Diğer taraftan anılan Kanunun “Sigortalılık hallerinin birleşmesi” başlığını taşıyan 53. maddesinin 1. fıkrasında, sigortalının, 4. maddenin 1. fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde yer alan sigortalılık hallerinden birden fazlasına aynı anda tabi olmasını gerektirecek şekilde çalışması halinde; öncelikle aynı maddenin 1. fıkrasının (c) bendi kapsamında, (c) bendi kapsamında çalışması yoksa ilk önce başlayan sigortalılık ilişkisi esas alınarak sigortalı sayılacağı öngörülmüş, anılan fıkra daha sonra 6111 sayılı Kanunun 33. maddesi ile değişikliğe uğramıştır. 01.03.2011 günü yürürlüğe giren bu maddede, sigortalının 4. maddenin 1. fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde yer alan sigortalılık statüleri ile (c) bendinde yer alan sigortalılık statüsüne aynı anda tabi olacak şekilde Kanun kapsamına girmesi halinde öncelikle aynı maddenin 1. fıkrasının (c) bendi kapsamında, (a) ve (b) bentlerinde yer alan sigortalılık statülerine tabi olacak şekilde Kanun kapsamına girmesi durumunda ise aynı maddenin 1. fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılacağı açıklanmış, 5510 sayılı Kanuna 6111 sayılı Kanunla eklenen geçici 33. maddede de, Kanunun 53. maddesinin 1. fıkrasında bu maddenin yürürlük tarihi itibarıyla yapılan değişikliklerin, bu değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten öncesi için uygulanmayacağı belirtilmiştir.
Sosyal Güvenlik Hukukumuzda, “sosyal sigortalarda çokluk”, bir başka anlatımla bireylere olabildiğince sosyal sigorta hakkı tanıma, “yararlanmada ve yükümlülükte teklik” ilkesi egemen olup buna göre, aynı tarihlerde farklı sosyal güvenlik kuruluşları ve kanunları kapsamında bulunulamaz ve çifte sigortalılık olarak adlandırılan bu statü kanun hükümleriyle engellenmiştir. Şu durumda 506 sayılı (hizmet akdine dayalı olarak işveren/işverenler tarafından çalıştırılma) ve 2926 sayılı (hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız tarımsal faaliyette bulunma) Kanunlar kapsamında veya 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin 1. fıkrasının (a) ve (b) bentleri çerçevesinde birleşen (çakışan) zorunlu sigortalılık olgusuna ilişkin olarak; 5510 sayılı Kanunun yürürlükte olmadığı 01.10.2008 tarihi öncesi dönem yönünden 2926 sayılı Kanunun 6. maddesi dikkate alınmalı, 01.10.2008 – 01.03.2011 dönemi yönünden 5510 sayılı Kanunun 53. maddesi gereğince ilk önce başlayan sigortalılık ilişkisi esas alınmalı, 01.03.2011 tarihinden itibaren ise anılan maddede 6111 sayılı Kanunla yapılan değişiklik gözetilerek hizmet akdine dayalı çalışmaya değer verilmelidir.
Anlaşılacağı üzere, çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden 79’uncu maddeyle getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. 506 sayılı Kanunun kabul edildiği tarih itibarıyla beş yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanunun beşinci maddesiyle on yıla çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanunun üçüncü maddesiyle yeniden beş yıl olarak kabul edilmiş olup, halen geçerliliğini korumaktadır. Buna göre; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi yada çalışmaların Kurumca tespitedilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır.
Bu yasal düzenleme ve açıklamalar ışığı altında, 18.09.2012 günü açılan işbu inceleme konusu davada öncelikle belirtilmelidir ki, 2926 sayılı Kanunun 2 ve 6’ncı madde düzenlemeleri karşısında 506 ve 5510 sayılı Kanuna tabi zorunlu nitelikteki sigortalılıkla çakışan tarım Bağ-Kur sigortalılığına geçerlilik tanınamayacağı açıktır. Diğer taraftan, davacının isteminin, 01.01.1990-31.12.2009 döneminde davalı işveren yanında hizmet akdine tabi çalışmasının tespitine ilişkin olduğu dikkate alındığında aralıksız çalışma iddiası nedeniyle hak düşürücü sürenin gerçekleşmediği belirgin olup; mahkemece davacının talebi konusunda gerekli araştırmanın yapılması gerekirken hatalı değerlendirme sonucu hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olmuştur.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme, araştırma ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davacıya iadesine, 14.04.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.