YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/22919
KARAR NO : 2015/18273
KARAR TARİHİ : 02.11.2015
Mahkemesi : Düzce İş Mahkemesi
Tarihi : 15.07.2014
No : 2014/266-2014/764
Dava, askerlik borçlanması ile birlikte ölüm aylığına hak kazandığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacının murisi sigortalı Z.. K..’ın 05.06.2010 tarihinde vefat ettiği, 310 gün 5510 sayılı Yasa’nın 4/1-a maddesi kapsamında hizmeti olduğu, 04.11.1982-06.07.1984 tarihleri arasında askerlik hizmetini yaptığı anlaşılmaktadır. Davacı, askerlik borçlanması ile birlikte ölüm aylığına hak kazanacağının tespitine karar verilmesini istemiş, Mahkemece, 600 gün askerlik borçlanması ile birlikte talep gibi 901 gün üzerinden ölüm aylığının bağlanması gerektiğine karar verilmiştir.
Somut olayda çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, davacının murisi sigortalının askerlik borçlanmasının, 5510 sayılı kanunun 32/2-a maddesinde belirtilen “900 gün malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası primi bildirilmiş olması” şartının oluşup oluşmadığının belirlenmesinde göz önüne alınıp alınmayacağı noktasında toplanmaktadır.
5510 sayılı Kanunun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 32’nci maddesinin ikinci fıkrasında; ölüm aylığının, en az 1800 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş veya 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılanlar için, her türlü borçlanma süreleri hariç en az 5 yıldan beri sigortalı bulunup, toplam 900 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş durumda iken ölen sigortalının hak sahiplerine, yazılı istekte bulunmaları halinde bağlanacağı öngörülmüştür.
./..
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun ………….. gün ve ,,,,,,,,,/,,,,,,,-,,,,,,,,-,,,,,,,,, sayılı kararında da vurgulandığı üzere, “Sigortalılık süresi”, 506 sayılı Kanunun 108’inci maddesinde uzun vadeli sigorta kolları açısından tanımlanmıştır. Bu maddeye göre; malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarının uygulanmasında nazara alınacak sigortalılık süresinin başlangıcı, sigortalının, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı Kanunlara veya bu kanuna tabi olarak ilk defa çalışmaya başladığı tarihtir. Tahsis işlerinde nazara alınan sigortalılık süreleri, bu sürenin başlangıç tarihi ile, sigortalının tahsis yapılması için yazılı istekte bulunduğu tarih, tahsis için istekte bulunmuş olmayan sigortalılar için de ölüm tarihi arasında geçen süredir. Tahsisi için istenilen koşulların, sigortalılık başlangıç tarihi (gerek mülga gerekse halen yürürlükte bulunan sosyal güvenlik mevzuatına tabi olarak ilk defa çalışılmaya başlanılan tarih) ile aylık talep tarihi arasında (aylık talebinde bulunmuş olmayan sigortalılar için ise ölüm tarihi arasındaki sürede) gerçekleşmiş olması aranmaktadır.
Bu arada “Hizmet borçlanması”, sigorta kapsamında sayılan fakat bildirilmemiş ve primi ödenmemiş sürelerin, ilgili tarafından başvurularak primlerinin ödenmesi işlemidir (Şakar, Müjdat: Sosyal Sigortalarda Hizmet Borçlanması ve Hizmetlerin Birleştirilmesi, Yaklaşım Dergisi, Temmuz/2005, Sayı:151). Önemle belirtilmelidir ki, sigortalının mevcut olmayan bir süreyi borçlanabilmesi de mümkün değildir.
Bu durumda, 5 yıl sigortalılık şartı var ise de 1800 prim günü bulunmayan ve 05.06.2010 günü vefat eden sigortalının hak sahibi davacının; 01.10.2008 tarihinden sonra talepte bulunarak yine 01.10.2008 tarihinden sonra ödeyerek kazandığı askerlik borçlanması süresinin, 5510 sayılı Kanunun 32/2-a maddesindeki, “her türlü borçlanma süresi hariç” ibaresi de dikkate alındığında, maddede öngörülen 900 günün hesabında dikkate alınmaması ve ölüm aylığı şartlarının buna göre belirlenmesi gerekmektedir. Hal böyle olunca, sigortalının başkaca sigortalılık sürelerinin varlığı davacıdan sorularak, gerektiğinde Kurumdan araştırılarak, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve hatalı değerlendirme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 02.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.