Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/22658 E. 2015/21794 K. 10.12.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/22658
KARAR NO : 2015/21794
KARAR TARİHİ : 10.12.2015

Mahkemesi : Van 1. İş Mahkemesi
Tarihi : 11.08.2014
No : 2014/79-2014/389

Dava, 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalılık başlangıcının 14.09.1987 olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) Davacı, 1479 sayılı Kanun kapsamında sigortalılık başlangıcının 14.09.1987 olduğunun tespitine karar verimesini istemiştir. Mahkemece, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 320’nci maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davanın reddine karar verilmiştir.
1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununda; yazılı, sözlü, basit ve seri olmak üzere dört yargılama usulü düzenlenmiş iken 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda yazılı ve basit yargılama usulleri düzenlenmiştir.
Bir davada hangi yargılama usulünün uygulanacağı uyuşmazlığın niteliği veya davanın görüleceği mahkemeye göre belirlenmektedir. Bu bağlamda; 5510 sayılı Kanununun 101’inci maddesinde, anılan Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili çıkan uyuşmazlıkların çözümlenmesinde İş Mahkemelerinin görevli olduğu belirtilmiş, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7’nci maddesinde ise, İş Mahkemelerinde sözlü yargılama usulünün uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 447’nci maddesindeki diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hallerde bu Kanununun basit yargılama usulü ile ilgili hükümlerinin uygulanacağına ilişkin hüküm karşısında; artık, iş mahkemelerinde basit yargılama usulünün uygulanması gerekecektir.
Yazılı yargılama usulü 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununda ayrıntılı olarak düzenlenmiş, basit yargılama usulü ise temel özellikleriyle kaleme alınmış, 322/1’inci maddesinde basit yargılama usulü hakkında hüküm bulunmayan hâllerde,
yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümler uygulanacağı belirtilmiştir. (Hakan Pekcanıtez, Oğuz Atalay, Muhammet Özekeş, Medeni Usul Hukuku, 12. Baskı, Ankara 2011, s.586).
Hukuk Muhakemeleri Kanununun 320’nci maddesinin birinci fıkrasında “mümkün olan hallerde” mahkemenin tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verebileceği öngörülmüş, ancak “mümkün olan haller”in neler olduğu madde metninde sayılmamıştır.
Hukuk Muhakemeleri Kanununun “hukuki dinlenilme” başlıklı 27’nci maddesi, T.C. Anayasası’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36’ncı maddesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkına ilişkin 6’ncı maddesi nazara alındığında “bir dava hakkında karar verilirken duruşma yapılması esastır.” Gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ve gerekse Yargıtay ve doktrinin kabulü de bu yöndedir. Duruşma yapılmasında amaç, tarafların iddia ve savunmalarını yazılı beyanlar dışında bir kez de sözlü olarak hâkime aktarmalarına imkan tanıyarak, hâkime de bu iddia ve savunmalarda açık olmayan, tereddüt oluşturan konularda soru sormasını sağlamaktır. Tecrübeler bu uygulamanın uyuşmazlıkların sağlıklı çözümü için büyük önem taşıdığını, taraflar ve hâkimin yüzyüze gelmesinin gerçeğe erişimi kolaylaştırdığını göstermektedir. (Ejder Yılmaz, Geçici Hukuki Himaye Tedbirleri, C1, Ankara 2001, s. 888) (Cenk Akil, Terazi Aylık Hukuk Dergisi, Kasım 2012, s.17)
Ayrıca, davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler. Yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını, açıklama ve ispat hakkını mahkemenin açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini içeren bu hakkın ve yargılamanın aleniliği ilkelerinin gerçekleşmesinin en önemli aracı duruşma yapılmasıdır.
Duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden karar verilmesi ise istisna olup, ancak bu konuda kanuni dayanak bulunması halinde mümkündür. Eş deyişle; ancak hukukun izin verdiği “ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, delil tespiti, İcra ve İflas Kanununun 17 ve 18’inci maddelerinde öngörülen şikâyet davaları” gibi durumlarda dosya üzerinden karar verilebilir. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 320/1’inci maddesi hükmünün de bu çerçevede değerlendirilmesi gerektiği açıktır.
Öte yandan; Hukuk Muhakemeleri Kanunu, hukuk yargılama usulüne önemli bir yenilik olarak “ön inceleme” müessesesini getirmiştir. Kanun gerekçesinden “…yargılamanın gecikme sebebi olarak gösterilen, mahkemelerce tam hazırlık yapılmadan tahkikata başlanılmasını” engellemek amacına yönelik olduğu anlaşılan bu müessese ile; tarafların iddia ve savunmalarına ilişkin dilekçelerin verilmesinin ardından, ancak tahkikat aşamasına geçilmeden önce, ama bu aşamaya hazırlık niteliğinde tarafların sulhe teşviki, delillerin toplanması ve sunulması için gerekli işlemlerin yapılması, tarafların anlaştıkları ya da uyuşmadıkları konuların tespiti ve dava şartları ile ilk itirazların değerlendirilerek sonuca bağlanması ön incelemenin kapsamını oluşturmaktadır. Esasa ilişkin hususlarda ise ancak ön inceleme aşaması geçilerek tahkikat aşamasında bir değerlendirme yapılarak karar verilebilir. (Hukuk Genel Kurulu’nun 26.06.2013 tarih 2013/18-18-891 sayılı kararı)
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulduğunda; sigortalılığın tespitine ilişkin eldeki davada uyuşmazlığın, ön inceleme ve tahkikata ilişkin duruşma açılıp, işin esasına girilerek çözümlenmesi gerekirken; Mahkemenin duruşma açılmaksızın dosya üzerinde karar vermiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
2-) Diğer taraftan, 1479 sayılı Kanun sistematiğinde, 506 sayılı Yasadan farklı olarak, “sigortalılık başlangıç tarihi” kavramı yer almamakta, sigortalı hak ve yükümlülüklerinde (1479 sayılı Yasanın 35. ve geçici 10. maddesi, 29. maddesi ile 21. maddesi) “primi ödenmiş gün sayısı” geçerli kabul edilmektedir. Bu durumda Hukuk Muhakemeleri Kanununun 31. maddesine göre davacı vekiline dava konusu istem açıklatılarak taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan dönem tereddütsüz belirlenmeli, ihtilaf konusu olan döneme yönelik yapılacak araştırma sonucuna göre karar verilmelidir.
O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 10.12.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.