Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/22020 E. 2014/25985 K. 09.12.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/22020
KARAR NO : 2014/25985
KARAR TARİHİ : 09.12.2014

Mahkemesi : İstanbul 9. İş Mahkemesi
Tarihi : 10.07.2014
No : 2012/563-2014/446

Rücûan tazminat istemli davanın yapılan yargılaması sonunda; ilâmda yazılı nedenlerle T. İnş. Tic. ve San. A.Ş. ile H.. K.. hakkındaki davanın kabulüne, A.. P..’nin dava tarihinden önce vefat etmesi sebebiyle dava şartı yokluğundan hakkındaki davanın reddine ilişkin hükmün süresi içinde temyizen incelenmesi davacı ile davalılar T. İnş. Tic. ve San. A.Ş. ile H.. K.. Avukatlarınca istenilmesi ve davalılardan H.. K.. ile Tİnş. Tic. ve San. A.Ş. avukatlarınca da duruşma talep edilmesi üzerine, dosya incelenerek, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 09.12.2014 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kâğıdı gönderilmişti. Duruşma günü duruşmalı temyiz eden davalılar H.. K.. adına Av. M.. K.., T. İnş. Tic. ve San. A.Ş. adına Av. . ile karşı taraf adına avukat E. K. geldiler. Duruşmaya başlanarak, hazır bulunan Avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı gün Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı ile davalı T İnş Tic. ve San. A.Ş. vekillerinin temyiz itirazlarının reddine,
2-Davalı H. K. vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
Dava; 30.05.1995 tarihli iş kazasında ölen sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirlerden oluşan Kurum zararının tahsili istemine ilişkin olup, 5510 sayılı Yasanın 21. maddesiyle yeniden getirilen “sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı” tazmin hükmünün, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğü öncesinde gerçekleşen iş kazalarından kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı gözetildiğinde, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 26. maddesidir. Anılan madde kusur sorumluluğu esasına dayanmaktadır.
Zamanaşımı defi davanın esası hakkında her türlü muameleye manidir. Bu sorun halledilmeden davanın esası incelenemez. (11.1.1940 tarihli 15/70 sayılı İçt. Bir. Kararı)
Borcu ortadan kaldırmamakla birlikte, yerine getirmekten kaçınma yetkisi veren zamanaşımı defi, ancak, bunu ileri süren taraf yönünden sonuç doğurmakta, bir başka anlatımla, mahkemece kendiliğinden gözetilemeyen zamanaşımı defi, yasal süresinde ileri sürüldüğü takdirde değerlendirmeye alınabilmektedir.
Borçlar Kanunu’nun 332/1. maddesinde belirtilen işçi-işveren arasındaki akde aykırılık eylemleri ve bu çevrede maddenin 2. fıkrası gereğince işverenin akde aykırı davranışları (işçi sağlığı ve iş güvenliğinin gerektirdiği önlemlerin alınmaması vs.) sonucu, 26/1. maddeyle vaki ilişkilendirme, bir bakıma akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabii olmakla; zamanaşımının, işverenler açısından Borçlar Kanunu’nun 125. maddesine göre belirlenmesi gerektiği gözetildiğinde on yıldır.
Zararlandırıcı sigorta olayına neden olan 3. şahıslar yönünden; üçüncü kişi ile sigortalı arasında akdi bir ilişki söz konusu olmayıp 506 sayılı Kanununu 26/2 maddesi ile Borçlar Kanununa yollamada bulunulduğundan, Borçlar Kanunun 60. maddesinde öngörülen bir ve her halükarda haksız fiil tarihinden itibaren on yıllık haksız fiil zamanaşımı süresinin uygulaması gerekir.
Kurum, ceza davasına müdahil olarak katılamadığından rücu davalarında, Borçlar Kanununun 60. maddesindeki ceza zamanaşımı ise uygulanmamaktadır.
Zamanaşımı süresi, zararın ve eylemi gerçekleştirenin (failin) öğrenildiği tarihten itibaren işlemeye başlamakta olup, Kurumca zararın öğrenilme tarihinin, gelirlerin onay, giderlerin sarf ve ödeme günü olduğu açıktır. Tazminat yükümlüsünün öğrenilme tarihine ilişkin olarak ise, Kurumun yetkili organının faili öğrendiği tarih esas alınmalıdır. Bu kapsamda; ceza mahkemesince yargılanıp hakkında cezalandırma kararı verilen üçüncü kişi yönünden, Kurumun, ceza kararının kesinleştiği tarihte faili öğrendiği kabul edilmeli, cezalandırma kararının söz konusu olmadığı durumlarda ise yöntemince yapılacak araştırma sonunda tazminat yükümlüsünün kim olduğunun öğrenilme tarihi açıklıkla saptanmalıdır. Önemle belirtilmelidir ki, zamanaşımı süresinin, hem zararın, hem de tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten itibaren, bir başka anlatımla, ancak, her iki olgu gerçekleştikten sonra işlemeye başlayacağı dikkate alınmalıdır.
Müteselsil borçluluğun en belirgin özelliği; alacaklıya karşı borçlulardan her birinin; edimin tamamından sorumlu olması, başka bir ifade ile, alacaklının borçlulardan hepsini birden takip ya da dava edebileceği gibi bunların içinden dilediği birini veya birkaçını dava ya da takip edebilmesi ise de; bu özellik, müteselsil borçların nispi bağımsızlığını ortadan kaldırır nitelik taşımamaktadır. Müteselsil borçların nispi bağımsızlığı ilkesinin zamanaşımı yönünden sonuçları ise; müteselsil borçlulukta, zamanaşımının borçlulardan biri bakımından durmasının diğer borçlulara sirayet etmemesi; müteselsil borçlulardan birinin ileri sürdüğü zamanaşımı def’inden bunu ileri sürmemiş olanların yararlanmalarının mümkün bulunmamasıdır. Zamanaşımı def’i, borcu ortadan kaldırmayıp bunu ileri sürene borcu yerine getirmekten kaçınma yetkisi verdiğinden, teselsül hükümlerine dayalı olarak açılmış olan eldeki davada, zamanaşımı def’inin ancak bunu ileri süren müteselsil borçlu hakkında hüküm doğurur, diğer borçlular yönünden hüküm ifade etmez.
Mahkemece; T. İnş Tic. ve San. A.Ş. ile A.. P..-H. K. arasında 31.07.1994 tarihli sözleşme ile kaba inşaat işinin yapılması hususunda sözleşme olduğu gerekçesiyle davalı H.K. alt işveren olarak kabul edilmiştir. Olayları anlatmak taraflara ait olmakla birlikte sözleşmenin hukuki nitelendirilmesi hakime aittir. Olay nedeniyle yapılan müfettiş inlemesi sonucu tutulan rapordan, davalı Hüseyin Karaaslan’ın A.. P.. tarafından düzenlenmiş bordrolarda sigortalı çalışan olarak bildirildiği, inşaat ustası olarak çalıştığı, işverenlik sıfatının bulunmadığı, üçüncü kişi konumunda olduğu belirgindir.
Davalı Hüseyin Karaaslan vekili zamanaşımı def’inde bulunmuş olup, 09.08.2012 tarihinde açılan dava yönünden, kaza tarihi olan 30.05.1995 tarihinden itibaren Borçlar Kanunu 60. maddesindeki olay tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçmiş olduğunun kabulü gerekir.
Mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler uyarınca, davalının üçüncü kişi olduğunun kabulü ile zamanaşımı definin değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde işveren olduğu kabul edilerek karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde davalı H.. K..’ın vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, davalı H.. K..’ın avukatı yararına takdir edilen 1.100,00 TL duruşma avukatlık parasının karşı tarafa yükletilmesine, temyiz harcının istem halinde davalı H.. K..’a iadesine, 09.12.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.