Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/19395 E. 2014/20205 K. 21.10.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/19395
KARAR NO : 2014/20205
KARAR TARİHİ : 21.10.2014

Mahkemesi : Kars 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Tarihi : 21.03.2014
No : 2013/209-2014/110

Dava, maluliyet aylığı bağlanması istemine ilişkindir.
Mahkeme, yazılı biçimde davanın kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davalı Kurum avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi .. tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Davacının, 1958-31.10.2007 arası dönemde toplam 2121 gün zorunlu ve isteğe bağlı SSK sigortalılığı bulunduğu, davacının 07.03.2012 tarihli dilekçe ile Kuruma başvurarak maluliyetinin tespiti için sevk edilmesini talep ettiği, sevk üzerine Kars Devlet Hastanesi tarafından düzenlenen 08.03.2012 tarihli Sağlık Kurulu Raporu’nda; ‘Hipertansiyon, Koroner Arter Hastalığı, İşitme Kaybı ve Yaşlılık’ tanıları konulup özür oranının %75 olduğunun belirtildiği, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi tarafından düzenlenen 17.04.2012 tarihli Sağlık Kurulu Raporunda ise ‘Koroner Kalp Hastalığı’ tanısı konulup maluliyet oranına ilişkin bir tespit yapılmadığı, yukarıdaki raporlara ve 5510 Sayılı Yasanın 25. maddesine göre değerlendirme yapan Kurumun 11.06.2012 tarihli kararla çalışma gücünün %60 oranında kaybedilmediğini bildirdiği, davacının itirazı üzerine davadan önce düzenlenen 10.08.2012 tarihli Yüksek Sağlık Kurulu raporunda da çalışma gücünün %60 oranında kaybedilmediğinin belirtildiği, eldeki dava ile 07.03.2012 tarihli sevk talebi esas alınarak malulen emekli aylığı bağlanıp yoksun kalınan aylıkların faiziyle tahsiline karar verilmesinin talep ve dava edildiği, ancak davacının daha sonra 26.11.2013 havale tarihli dilekçe ile yoksun kaldığı bir aylığın bulunmadığını bildirip sadece malulen emekli olmak istediğini beyan ettiği, mahkemece, davacının 26.11.2013 havale tarihli dilekçesi esas alınarak davacıya 26.11.2013 tarihinden itibaren 5510 Sayılı Yasanın 27. maddesine göre maluliyet aylığı bağlanması gerektiğinin tespitine biçiminde hüküm tesis edildiği anlaşılmaktadır.
506 Sayılı Yasanın 53. maddesine göre “Kurum hastanelerince düzenlenecek usulüne uygun Sağlık Kurulu raporları ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu çalışma gücünün en az 2/3’ünü yitirdiği ya da 34. madde gereğince yapılan
tedavi sonunda kurum sağlık tesisleri sağlık kurullarınca düzenlenecek usulüne uygun rapor ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu çalışma gücünün en az 2/3’ünü yitirdiği, …kurumca tespit edilen sigortalı malullük sigortası bakımından malul sayılır.” Anılan yasanın 109. maddesinde ise, “Sigortalıların sürekli iş göremezlik malullük ve erken yaşlanma hallerinin tespitinde, Kurum sağlık tesisleri sağlık kurullarınca verilecek raporlarda belirtilen hastalık ve arızaların esas tutulacağı, Kurumca verilen karara ilgililer tarafından itiraz edilmesi halinde Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca karara bağlanacağı” hükmüne yer verilmiştir. Mahkemece, hükme dayanak kılınan ve Erzurum Adli Tıp Şube Müdürlüğü’nden alınan 19.09.2013 tarihli raporda; Kars Devlet Hastanesi’nin 08.03.2012 tarihli Sağlık Kurulu Raporundaki özür oranlarının Balthazartd formülüne göre hesaplandığı ve maluliyet oranının %72 olarak tespit edildiği belirtilmiş, maluliyetin başlangıcına ilişkin bir değerlendirmede bulunulmamıştır. Somut olayda, dava öncesi düzenlenen Yüksek Sağlık Kurulu raporu ile dava aşamasında alınan Kars Adli Tıp Şube Müdürlüğü raporları arasında çelişki olmasına ve itiraz edilmesine rağmen bu çelişki giderilmeksizin yazılı şekilde karar tesis edilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüştür.
Mahkemece, çelişkiyi giderecek biçimde bu konuda Adli Tıp İhtisas Kurulu’ndan rapor alınmak suretiyle ve anılan çelişkinin devam etmesi halinde ise Adli Tıp Genel Kurulu’ndan rapor alınarak sigortalının meslekte kazanma güç kaybı oranı ve başlangıcı kesin biçimde belirlenip sonucuna göre bir karar verilmelidir. Öte yandan, alınacak Adli Tıp Genel Kurulu raporunda 2/3 oranında çalışma gücünün yitirilmediğinin veya çalışma gücü kaybı oranının %66,6’dan daha düşük olduğunun belirtilmesi halinde; mahkemece, 5510 Sayılı Yasanın 25 ve 26. maddeleri çerçevesinde değerlendirme yapılması gereği gözden uzak tutulmamalıdır. Gerçektende; 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun’un 25’inci maddesi ile tüm sigortalılar dolayısıyla 506 sayılı Kanun kapsamında SSK (4/a) sigortalıları açısından da “malul sayılma” şartları yeniden düzenlenmiştir. Bu kapsamda; 4/a ve 4/b’li sigortalılar için “…çalışma gücünün veya iş kazası veya meslek hastalığı sonucu meslekte kazanma gücünün en az %60’ını kaybettiği…” Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurullarınca usulüne uygun düzenlenecek raporlar ve dayanağı tıbbi belgelerin incelenmesi sonucu Kurumun Sağlık Kurulunca tespit edilenlerin malul sayılacağı belirtilmiştir.
Anılan Kanunun 26’ncı maddesinde ise; “Sigortalıya malûllük aylığı bağlanabilmesi için sigortalının;
a) 25’inci maddeye göre malûl sayılması,
b) En az on yıldan beri sigortalı bulunup, toplam olarak 1800 gün veya başka birinin sürekli bakımına muhtaç derecede malûl olan sigortalılar için ise sigortalılık süresi aranmaksızın 1800 gün malûllük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi bildirilmiş olması,
c) Malûliyeti nedeniyle sigortalı olarak çalıştığı işten ayrıldıktan veya işyerini kapattıktan veya devrettikten sonra Kurumdan yazılı istekte bulunması, halinde
malûllük aylığı bağlanır. Ancak, 4’üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre sigortalı sayılanların kendi sigortalılığı nedeniyle genel sağlık sigortası primi dâhil, prim ve prime ilişkin her türlü borçlarının ödenmiş olması zorunludur.” hükmü getirilerek, “malullük aylığı” bağlanma şartları düzenlenmiştir.
Kuşkusuz, 506 Sayılı Yasa kapsamında maluliyet aylığı tahsis koşullarının varlığının saptanması halinde, aylık başlangıç tarihinin anılan yasanın 56. maddesine göre, 5510 Sayılı Yasa kapsamında maluliyet aylığı tahsis koşullarının saptanması halinde ise aylık başlangıç tarihinin anılan yasanın yürürlük tarihi de nazara alınarak aynı yasanın 27. maddesine göre belirlenmesi gereğinin gözden uzak tutulmaması, ancak önceki hükmün davacı tarafından temyiz edilmemesi karşısında, hükmedilen aylık başlangıç tarihi yönünden Kurum lehine oluşan usulü kazanılmış hak durumunun da nazara alınması gerekir.
O halde; davalı kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA , 21.10.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.