Yargıtay Kararı 10. Hukuk Dairesi 2014/18436 E. 2014/23347 K. 11.11.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 10. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/18436
KARAR NO : 2014/23347
KARAR TARİHİ : 11.11.2014

Mahkemesi :Milas 1. Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
Tarihi :26.02.2013
No :2010/30-2013/88

Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı ile davalılardan A.. E..D.., Kaltun Mad. San. ve Tic. A.Ş. vekilleri ile M.. U.. tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-Dava; 10.03.2002 tarihli iş kazasında ölen sigortalı M.. G.. hak sahiplerine bağlanan gelirler ile yapılan ödemelerden oluşan Kurum zararının tahsili istemine ilişkin olup, 5510 sayılı Kanunun 21. maddesiyle yeniden getirilen “sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı” tazmin hükmünün, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğü öncesinde gerçekleşen iş kazalarından kaynaklanan rücuan tazminat davalarında uygulanmasına olanak veren bir düzenleme bulunmadığı gözetildiğinde, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 26. maddesidir.
Anılan maddede düzenlenmiş bulunan rücu davaları, kusur sorumluluğuna dayanmakta olup, iş kazasında kusurlu olanlar davacı Kurumun rücu alacağından kusurları karşılığı sorumludur. Kusurun belirlenmesinde ise; zararlandırıcı sigorta olayının ne şekilde oluştuğunun, dosya içeriğindeki tüm deliller takdir olunarak belirlenmesi ve kabul edilen maddi olgular doğrultusunda, konusunda uzman sayılacak kişilerden oluşturulacak bilirkişi heyetinden, aynı olay nedeniyle daha önce açılmış ve kesinleşmiş tazminat ve ceza dosyaları varsa, bu dosyalardaki kusur raporları ile çelişki oluşturmayacak şekilde kusur oran ve aidiyeti konusunda rapor alınması gereklidir
Somut olayda, kırıcıdan çıkan kırılmış cevheri stok sahasına taşıyan konveyör bant ile tambur arasına cevher girmesi ile duran bandın, cevherin manivela ile çıkarılmasından sonra Y.. D.. tarafından taşıyıcı sistemin çalıştırılması ile sigortalının kolunun bant ile tambur arasına sıkışması şeklinde gerçekleşen iş kazasında sigortalının vefat ettiği, olay nedeniyle açılan ve zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilen Milas 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2009/68 E., sayılı ceza davasında; işletme sorumlusu A.. E.. D..’in 2/8, tesis müdürü M.. U..’ın 1/8, Y.. D..’ın 2/8, sigortalının 3/8; ölen sigortalının hak sahipleri tarafından açılan ve kesinleşmediği
anlaşılan Milas 1 As. (İş) Mahkemesi’nin 2004/96 E., 2012/639 K. sayılı tazminat davasında; işveren şirketin %40, A.. E.. D..’in %5, M.. U..’ın %10, Y.. D..’ın %5, sigortalının %4;, iş bu davanın yargılaması aşamasında alınan kusur raporunda işverenin %25, sigortalının %75 oranında kusurlu bulunduğu, Mahkemece; tazminat davasında alının kusur raporunun esas alınarak karar verildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece; somut olaya konu ceza dosyası ile diğer dosyalar getirtilip, saptanan maddi olgular da gözetilerek, olayın oluşu tereddütsüz belirlenip, tüm delillerle birlikte değerlendirilerek, alanında uzman bilirkişilerden oluşa ve mevzuata uygun, yukarıda anılan dosyalarda hükme esas alınmış olan raporlar arasındaki çelişkileri giderecek şekilde yeniden rapor alınıp, irdelenerek, varılacak sonucuna göre karar vermek gerekirken, bu yönde kusur raporu alınmaksızın hüküm kurulması,
2- 506 sayılı Kanunun 26. maddesinden doğan rücu hakkı, “halefiyete” değil, “kanundan doğan basit rücu hakkına” dayanmaktadır. Kurum, iş kazası ya da meslek hastalığı ile malullük sonucu sigortalılara ve bunların ölümü halinde hak sahiplerine yaptığı her türlü ödemelerle bağlamış bulunduğu gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerini, kusura tekabül eden miktarıyla sınırlı olarak, zarara sebep olan işveren ya da üçüncü kişilere rücu etmektedir.
İş kazası ya da meslek hastalığı sonucu sürekli iş göremezlik durumuna giren sigortalıya veya bunların ölümü halinde hak sahiplerine bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değeri, gelecekte ödenecek gelirlerin, yaş, kesilme ihtimali ve Kurumca belirlenecek iskonto oranı dikkate alınarak hesaplanan tutarını ifade etmekte olup, Kurumun sigortalı veya hak sahiplerine bağladığı ilk peşin sermaye değerli gelirden fazlasını isteme hakkı bulunmadığı gibi, bağlanan gelirin kesildiği veya kesilmesi gereğinin, yargılama sürecinde ortaya çıktığı durumlarda, Kurumun ödemediği veya ödemeyecek olduğu gelir kesimini rücuan isteyemeyeceği yönünün, tazmine yönelik davada gözetilmesi gereken genel ilkeler arasında bulunmaktadır.
Dosyadaki belgelerden ve Milas 1 As. (İş) Mahkemesi’nin 2004/96 E., 2012/639 K. sayılı tazminat kararından, iş kazasına uğrayan sigortalının hak sahiplerine ölüm aylığı bağlandığı, hak sahiplerinden M.. ve A.. fiili ödeme yapıldığı anlaşılmıştır.
506 sayılı Yasanın 92. maddesi ise, “malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları ile iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından hak kazanılan aylık ve gelirler birleşirse, sigortalıya veya hak sahibine bu aylık ve gelirlerden yüksek olanın tümü, eksik olanın da yarısı bağlanır. Bu aylık ve gelirler eşitse, iş kazalarıyla meslek hastalıkları sigortasından bağlanan gelirin tümü, malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarından bağlanan aylığın da yarısı verilir.” düzenlemesini içermektedir.
Sürekli iş göremezlik gelirinin yarıya indirildiği durumlarda, peşin sermaye değerli gelirin, gelir başlangıç tarihi itibariyle %50 üzerinden belirlenmesi; bu oran üzerinden belirlenmiş olan peşin sermaye değerli gelire, gelir başlangıç tarihinden gelirin yarıya düştüğü tarihe kadar ödenen gelirin %50 fark oranına karşılık miktarının ilavesi gerekecektir. Ayrıca, başlangıçtaki gelir onay tarihinin esas alınması gereği de bulunmaktadır.
Fiili ödemenin mevcudiyeti halinde, fiili ödeme ile ilişkin olduğu gelirin ilk peşin sermaye değerinin karşılaştırılması sonucu, şayet ilk peşin sermaye değerli gelirin kusur karşılığı, fiili ödeme miktarının kusur karşılığından düşük ise o taktirde ilk peşin
sermaye değerine itibar edilmesi, aksine fiili ödeme miktarı ilk peşin değerden düşük ise o taktirde de fiili ödeme miktarının esas alınması gerekecektir.
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuki ilkeler uyarınca araştırma yapılarak, davalının tazmin ile sorumlu olduğu miktar belirlendikten sonra, hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olması,
3- Avukatlık ücretinin takdirinde, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 168. maddesinde yer alan “hukuki yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır.” şeklindeki açık yasal düzenleme uyarınca, karar tarihi itibariyle 29.12.2012 tarih 28512 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 12. maddesinde yer alan “tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, (yedinci maddenin ikinci fıkrası, dokuzuncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi ile onuncu maddenin son fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir.
Şu kadar ki asıl alacak miktarı 3.666,66 TL’ye kadar olan davalarda avukatlık ücreti, tarifenin ikinci kısmının, ikinci bölümünde, icra mahkemelerinde takip edilen davalar için öngörülen maktu ücret alınır. Ancak bu ücret asıl alacağı geçemez.” düzenleme gereğince davalılar yararına vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde fazla vekalet ücretine hükmedilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı ile davalılardan A.. E.. D.., K.. Mad. San. ve Tic. A.Ş. vekilleri ile M.. U..’ın bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davalılardan A.. E.. D.., K.. Mad. San. ve Tic. A.Ş. ile M.. U..’a iadesine, 11.11.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.